Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '14

 
Kategori
Öykü
 

Sorun değil

Görüntülarin ve seslerin dünyasıydı televizyon. Buna yeni teknolojiler de eklenince ismi hayali bitirmek oluyordu. Ama o hayal yeniden başlayacak insanı başka bir kademeye taşıyacaktı.

Hüseyin flash belleğini hep eskilerle karşılaştırıyordu. Yüzyıl önceyi düşünüp elindekinin ne kadar değerli ve ne kadar inanılmaz olduğunu hayalliyordu. Artık elindekinin değeri televizyona takınca yaşanacaktı.

Öyle yaptı. Flash belleği televizyona taktı. O da ne televizyonda uygun bir cihaz bulunamadı yazıyordu. Flashı bu sefer uydu cihazının girişine taktı. Aynı yazı yaniden çıktı. “Kahrolası flash. Sen niye çalışmıyorsun.” Diye söylendi.

Flashın içinde mp3leri ve video clipleri vardı. Bir senedir kullanıyordu. “Gitti onca emeğim. İnternet cafede o videoları indirmek için ve ayrıca onları televizyona uyumlu hale getirmek için uğraşması üstelik onca ödediği paralar.  

Gitti gitti diyordu. Hemen flash belleği ve garanti belgesini alıp satın aldığı yere gitmeliydi. Sonra vazgeçti. Kim uğraşacaktı o kadar liralık flashla. Hüseyin umudunu kesmişti. Flashını ne tamire verecekler ne de yenisi ile değiştireceklerdi.

Odasında kararsızlık içinde dinelip duruyordu. Bir sigara yaktı. Şimdi zihni daha da açılmıştı. Sigarayı da bırakmak istiyordu. Abisi ‘ona bırakacaksan tam bırak’ diyordu. Günde şu kadar içeyim az içtim çok içtim olmazdı. Bir şeyi çok istemek gerekiyordu.

Hüseyin geçen hafta nasıl da bırakmıştı sigarayı. Sabah uyanınca İradesi kuvvetlenmiş bir saat içmediği sigarayı iki saate üç saate çıkarmıştı. O gün aklına gelen caydırıcı düşüncelerin sonunda sigarayı bir tane içmişti.

Şimdi flash belleği bozulmuştu. Nasıl içmezdi. Gelde içme. Gelde bırak sigarayı. Zaten sigarayı bırakma idmanlarının alevi sönmüştü. İçtiği sigaradan keyif alıyor ama onunla çarpışmayı bir başka girişime bırakıyordu. Cesaretini toplayıp marketten aldığı flashı geri götürecekti. Olsun biraz dil dökecek kasiyerin ‘olmaz flashı yenisi ile değiştiremeyiz veya tamire gönderemeyiz’ gibi vurdum duymazlığa cevap bulacaktı.

Hava soğuktu. Dışarıya kar yağalı bir üç gün olmuştu. Üzerini iyi giyinmeli üşütmemeliydi. Biraz durdu. Üzerine giyeceği ağırlık zihnine yansıyacak zihninde hantallık yaratacaktı. Kasiyere vereceği daha vurucu cevap için hafif giyinmeliydi.

Öyle yaptı. Evden çıkınca yolda erimeye yüz tutmuş karın içinde zorlukla ilerledi. Eriyen kar yürümeyi daha dikkatli hale getiriyordu. Değilse üzerine erimiş karın suyu sıçrayacak hem üşüyecek hem çirkin bir görüntü oluşacaktı. Yolboyu ağır adımlarla ilerledi.

Hüseyin gitgide heyecanlanıyordu. Kasiyere konuşacağı cümleleri aklına birbir dizdi. Markete yaklaşıyordu. Kapıya on metre kala düşünmeyi kesti. Aklına meşgul edecek şeyleri getirmedi. Şimdi daha cesaretliydi. Kapıyı güvenle açtı.

“Flash belleğim bozuldu. Bunu tamir ettirebilir misiniz. İşte garantisi.” Diye konuştu. Elinde flash ve garantisi kasiyere uzattı.

Kasiyer “Flash garantisinin biizmle alakası yok. Ona üretici firme bakar. Sen gönderirsin onlar tamir edip gönderir. “

Hüseyin “Siz niye göndermiyorsunuz?”

Kasiyer Naci “Şimdi üç lira postaya vereceksin. Sonra orada tamir edilmeyecek. Kullanım hatası diye geri gönderillecek. Üç lira da o altı lira. Yani boşa gidecek paran.”

Hüseyin hiç beklemediği cevabı almıştı sonunda.

Kasiyer Naci “Bozuldu mu flashı atıp yenisini alacaksın. Biliyor musun. Flash önceleri yetmişbeş dolardı. Pahalıydı. Şimdi hem baytı yükseldi. Hem ucuzladı.”

Hüseyin cevap vermeden oradan ayrıldı. Vereceği bir cevap yoktu. Olsun en azından flashı çöpe atmadan önce hesabını yapmıştı. Artık flashcağız sorgusul sualsiz ‘beni niye çöpe attılar’ demeyecekti.

Ama Hüseyin’in içine birkurt çöktü. Her zamanki alışveriş yaptığı markette kasiyer acaba ona soğuk bir yüzle mi davranacaktı. Öyle olacağı az sonra Hüseyin’in bir alacağı olduğunda tuttu. Hüseyin’in içine giren kurt ancak başka bir karşılaşma ile giderilebilirdi.

Sağını solunu kontrol etti. Eksiğini gediğini aradı durdu. Evde ancak nescafesi bitmişti. Hüseyin bir kaç tane değil kutu halinde alırdı. Üçü bir arada ola nescafeye ihtiyacı depreşti. Yeniden hazırlandı.

Buna bir son vermeliydi. Nescafe alarak kasiyerin nabzını ölçecek ve soğuk duvarlar ortadan kalkacaktı. Market kapısından bu sefer kendinden daha emin girdi. Çünkü alışveriş yapacaktı. Kasiyer Naci buna hayrı diyemezdi. Bir kutu nescafe aldı. İçinde kırk tane vardı. On iki lira ödedi.

Naci’nin “Sayın abim allah bereket versin” demesi Hüseyin’i rahatlattı. Demek Naci bozulmamıştı. Ona abi demişti. Nescafesini alıp marketten çıktı.

Geceye doğruydu. Hüseyin yeni aldığı nescafelerden birini aldı açtı. Bardağa döktü. Semaverde kaynayan sudan kattı. Karıştırdı. Bir yudum aldı. İyiki nescafe almıştı. Demek kasiyere hoş görünmek için nescafeyi boşuna almamıştı. Hesap yaptı. Günde dört tane nescafe içse on günde kutudakiler bitecekti. Bittiğinde yine kasiyerle büyük ölçekte alışveriş yapacaktı. Hüseyin her gün sigara alırdı. Ama üçü bir arada kırk tane nescafe almak sıradışıydı. Naci hemen önündeki stantta ağzı açık kutudan nescafeleri taneyle satıyordu. Hüseyin ise kırk tane alarak alışılmışın dışına çıkıyordu.

O gün Hüseyin alış verişiçin pazara çıkacaktı. Eve alınacak sebze ve meyveler vardı. Liste yapmıştı. Listenin içinde kuru bakliyatlarda vardı. Bunlar iki paket nohut iki paket bulgurdu. Hüseyin son bir yoklama için markete gitti. Nohut ve bulgurlarını aldı. Parasını ödedi.

Kasiyer Naci “Ne o Hüseyin abi hep iki tekerlekli bisikletle gelirdin. Şimdi üç tekerlekliyle geliyorsun.”

Hüseyin “Bu gün cumartesi. Sebze pazarı açık. Oraya gideceğim. Alışveriş ypacağım.”

Naci “Çay söyleyeyim çay iç. Pazara giderken sıcak tutar.”

Hüseyin “Ne ikram ettin de almadık. Söyle öyleyse.”

Naci markketin hemen üstündeki kafeye diafonla çay siparişi verdi. Çaylar hemen geldi.

Hüseyin çayın bir bardak geldiğini görünce hemen soordu. “Niye bir bardak geldi. Sen içmiyor musun?”

Naci “Çayı bu gün ben çok içtim. Çayı çok içtim mi midem ekşiyor. Sen iç afiyet olsun.”

“Sen ekmek yiyeceksin su içeceksin. Bunlardan mide mi ekşirmiş.?”

İçeriye müşteri girdi. Market hemen üniversitenin karşısıydı. Gelenler de onlardı. İki genç kız sağa sola ürünlere baktılar. Hüseyin yerinden doğruldu. Kendine çeki düzen verdi. Çayından bir yudum aldı.

Genç kızlardan biri konuştu. “Bütünlemeye daha çok var. Bize ek dersverecek birini arıyoruz. Var mı böyle bir tanıdığınız?”

Naci “Zannetmem bu çevrede sizin kültürünüze yakın sizin bilginizi geçkin kişi yok.”

Aynıkız arkadaşına “Nimet senin tanıdığın son sınıfta biri vardı. Onu arasak bulsak bize ders verir mi?”

Nimet “Seyfullah abi iyi biri. O bize ders verebilir. Derslerinde de başarılı. Ama nerede olduğunu bilmiyorum.”

Naci “Seyfullah’ın soyismi ne. Onu tanıyorum. Veresiye defterinde adresi olmalı.”

Nimet “Seyfullah Orhun.” Dedi.

Naci veresiye defterini karıştırmaya başladı. Seyfullah’ın cep telefon numarasını buldu. Nimet kağıt kalem çıkardı. Numarayı yazdı. Sonra Naci’ye sordu.

“Biz burada yeniyiz. Pazara birkaç defa gittik. Ama yerini tam bilmiyoruz. Daha önceden yurttaydık. Eve çıkınca pazara gitmek mecburi oldu. Bize yardımcı olacak birini bulabilir misin?”

Naci “Hüseyin abi pazara gidiyordu. O sizinle beraber gider. Gelirken de beraber gelirsiniz.”

Hüseyin son yudum çayını içti ayağa kalktı. “Ben sizi götürürüm. Dışarıdaki üç tekerlekli bisiklet benim. Siz yürüyerek ben de yanınızda bisikletle gideriz. Yalnız Pazar biraz uzak. Yorulmam diyorsanız yürüyerek gidebiliriz. Değilse dolmuş var. Sorun değil.”

Kızlar “Yorulmayız. Hem yürüyerek çevreyi gezmiş oluruz.” Dedi.

Dışarıya çıktılar. Hüseyin ve kızlar pazara doğru yol aldılar.

 

Tuna M. Yaşar

 
Toplam blog
: 235
: 350
Kayıt tarihi
: 14.09.10
 
 

1973 Karabük doğumluyum. Üniversite uluslararası İlişkiler mezunuyum. Arkeoloji ve okültizm ilgi al..