Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '11

 
Kategori
Siyaset
 

Sosyal Adalet, Sosyal Devlet ve CHP..

Sosyal Adalet, Sosyal Devlet ve CHP..
 

Sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır. 1982 Anayasasında,  

MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, millî demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir. 

Şeklinde vücut bularak 1960 Anayasasından aynen alınmıştır. 

Anayasa mahkemesi’nin 16-27 Eylül 1967 tarih ve K.1967/29 sayılı Kararında Sosyal Devlet kavramı şöyle açıklanır: 

"(Sosyal devlet) ... Ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ve toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadî ve malî tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve millî gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlet demektir." 

"Sosyal hukuk devleti, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlet demektir. Çağdaş devlet anlayışı, sosyal hukuk devletinin, tüm kurumlarıyla Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygun biçimde kurulmasını gerekli kılar. Hukuk devletinin amaç edindiği kişinin korunması, toplumda sosyal güvenliğin ve sosyal adaletin sağlanması yoluyla gerçekleştirilebilir. (...) Anayasa’nın Cumhuriyetin nitelikleri arasında yer verdiği sosyal hukuk devletinin dayanaklarından birini oluşturan sosyal güvenlik kavramının içerdiği temel esas ve ilkeler uyarınca toplumda yoksul ve muhtaç insanlara Devletçe yardım edilerek onlara insan onuruna yaraşır asgarî yaşam düzeyi sağlanması, böylece, sosyal adaletin ve sosyal devlet ilkelerinin gerçekleşmesine elverişli ortamın yaratılması gerekir." 

Anayasamızda madde bu kadar açık olmasına rağmen tam olarak uygulandığını söylemek imkânsızdır. Bu güne kadar yapılan uygulamaların, Sosyal Devlet ilkesi gereği yapılmış olmasına karşın, ekonomik alandaki eşitsizlik her geçen yıl daha da derinleşmiştir. Ekonomik alanda derinleşen eşitsizliğin giderilmesi için gerekli önlemlerin alındığı bildirilmiş ne var ki, bu önlemler, ekonomik eşitsizlikteki derinleşmeyi durduramamıştır. Sosyal devletin olmazsa olmaz öğelerinden olan örgütlü yani sendikalı çalışma sistemi de hızla kan kaybetmektedir. Bir örnek olarak 42 milyon civarında nüfusumuzun olduğu 1978 yılında sendikalı işçi sayımız 2, 5 milyondu. Bu gün ise bu sayı700 bin civarındadır. 

&&&& 

Dünyadaki yönetim biçimlerini oluşturan sistemlerin anası muhakkak ki kapitalizmdir. Kapitalizm, her dönemde kendini koruyacak sistemleri geliştirmiş ve uygulamıştır. Birinci paylaşım savaşının getirdiği büyük yıkım ve ardından gelen 1929 ekonomik krizi, kapitalizmi de zor durumda bırakmış, bunun sonunda ise çıkışı ulusal devlet ve sosyal politikalarda bulmuştur. Sosyal politikalar ve onların uygulayıcıları olan sosyal demokrat partiler bu dönemde ortaya çıkmaya başlamıştır. (Mustafa Kemal’in çıkışı ulusal devlette bulması onun harika öngörülerindendir. Bu sayede 1929 krizi ülkemiz tarafından zararsız atlatılmıştır.) 

Özellikle 1970 li yıllardan itibaren liberal ekonomiler devletleri sarmaya başlamıştır. Sebebi ise artık kriz dönemleri aşılmış ve kapitalizmin daha çok kar etme hırsı depreşmiştir. 

Enformasyon teknolojilerinin alt-yapısındaki bugüne kadar hiç görülmemiş bir atılımla, elektronik ve finans alanındaki hizmetlerin giderek yaşantımızı daha çok etkilediği dünyamız; ekonomide, siyasette, yönetim alanında, bilgi, eğlence ve iletişim alanlarında inanılmaz hızlı bir değişim trendi içinde bulunuyor. 

Kimilerine göre dünyanın bugünkü tablosu küresel bir “köy”ü andırmakta, kimilerine göre ise sanıldığının aksine küresel bir yağmaya dönüşmektedir. Ortaya çıkan bu tablonun gelişme ve refahın eşit bir şekilde her tarafa yayıldığını anımsatan “küre”den ziyade, az sayıda belli bölgelerde toplandığını gösteren resme benzediğini düşünenlerin sayısı hiç de az değildir. 

Gerçekten de hayli mesafe alınan küreselleşme sürecinde, bugün dünya ekonomisine yön veren çokuluslu şirketlerin dayattığı yeni-liberal politikaların öngördüğü en köklü değişim “devlet” üzerine olanıdır. Kapitalizmin küreselleştirdiği dünyada yeni düzenini kurmak ve sağlamlaştırmak için kendi önünde ulus devletleri en büyük engel olarak görmesinin doğal bir sonucu olarak bugün tüm dünya, ‘devlet’i yeniden tanımlama çabası içerisine girmiştir. Küresel politikalara göre,  

1. Coğrafi sınırlar artık devletleri birbirinden ayıran bir öğe olmaktan çıkmıştır. 

2. Küresel toplumu (yani bütün toplumları) kuşatan tek bir ekonomik sistem söz konusudur o da serbest piyasa ekonomisidir. 

3. Ulusal değerlere dayalı, içe dönük kalkınma dönemi sona ermiştir. 

4. Bu süreçte ulus devletin tanımlayıcı özellikleri bulanıklaşmış ve zayıflamıştır. 

Türk devleti ise bu değişimi iyi yönetmesi imkânı olmayan bir konumda bulunmaktadır. Anayasamızda altı çizilmiş olan sosyal devlet ve ulusal devlet terimleri, neden günümüz iktidarının yeni bir anayasa diye yırtındığı hakkında sanırım iyi bir işarettir. Günümüzde devlet sosyal devlet olmaktan çoktan çıkmıştır. 

“Sosyal devlet”; genellikle “vatandaşların sosyal durumlarıyla, refahlarıyla ilgilenen, onlara asgari bir yaşam düzeyi sağlamayı ödev bilen” devlet diye tanımlanmaktadır. Vatandaşlarının ekonomik ve sosyal haklardan (sosyal güvenlik, sendika, toplu sözleşme ve grev, asgari ücret, eğitim insan hakları, işçi hakları ve sağlık hakları gibi) yararlanmaları için gerekli önlemleri alır. 

Her şeyden önce “Türkiye bir refah devleti değildir, olsa olsa bir ‘sosyal vaatler devletidir’. Vaatler vardır, fakat çok zaman gerçekler farklıdır. Gerçeklerin değişmesi için gereken toplumsal dinamikler yoktur ya da yetersizdir.” 

Sosyal devleti sorgulayan toplumların, sahip oldukları aşırı büyüklükte sosyal bütçe ülkemizde hiç bir zaman oluşturulmamıştır. Örneğin; sosyal hizmetler için yıllık bütçenin %0.1’inden daha az bir pay ayrılmaktadır. Bu oran ülkemizde sosyal sorunlar için aşırı değil aksine, son derecede yetersiz mali kaynak ayrıldığını çok açık bir şekilde göstermektedir. 

Sosyal devlet adı altında bir sadaka devleti oluşturulmuştur. Dikkat edilirse yardıma muhtaç kişilere yiyecek, kömür gibi yardımlar yapılır. Adı üzerinde sadaka olduğu için bir daha verilmediğinde sorgulama imkânı yoktur. Oysa sosyal devlet anayasamızda öngörülen refahı sağlayamıyorsa en azından yoksul kesimi onurlarını incitmeden sürekli olarak bakmak zorundadır. Bu gün iktidar istediği bir yeni anayasa ile zaten şekil olarak bulunan sosyal devlet anlayışına son verilirse yığınların karınlarını doyurma imkânları bile kalmayacaktır. Bu da pek tabii ki sosyal patlamalara yol açacaktır. 

Peki, öne sürülen tüm gerekçelere, göstergelere ve uyarılara karşın sırf ulus ötesi sermaye istiyor diye Türkiye’de sosyal devleti daha da küçültme ısrarında bulunursak sosyal hizmet bu durumdan nasıl etkilenecektir? 

Öncelikle unutulmaması gerekir ki, bir disiplin ve meslek olarak sosyal hizmetin amaçları ve fonksiyonları tamamen sosyal devletin varlığıyla sınırlı olmasa da, sosyal devletin küçülmesi hatta ortadan kalkması ile sosyal hizmetler de önemli ölçüde küçülecek, bu bağlamda sosyal hizmet kendisini yeniden yapılandırmaya ve tanımlamaya çalışacaktır. Küçülme aşamasına giren sosyal hizmetler için muhtemelen aşağıda belirtilen gelişmelerin ortaya çıkması beklenebilir: 

Sosyal refah alanındaki proje, program ve hizmetlerin finans kaynakları hızla daralacaktır. Sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlere yapılan yatırımlar önemli ölçüde azalacaktır. 

İnsana hizmet eden “insan odaklı” birçok meslek gibi sosyal hizmetin de politik dayanakları ve istihdam olanakları zayıflayacaktır. 

Mesleğe ihtiyaç duyan nüfus gruplarının oransal olarak artmakta olduğu ülkemizde, sosyal hizmet örgütlerinin hizmet verirken önemli sıkıntılarla yüzleşecektir. Bu durumda sosyal hizmet uzmanları kısıtlı kaynaklarla çok sayıda müracaatçıya hizmet vermek zorunda kalacaktır. 

İşte bütün bu olasılıkları ve daha da üretilebilecek birçok kötü senaryonun önüne geçmek için yeni liberal politikaların uygulayıcısı olan AKP gitmeli, iktidara CHP gelmelidir. CHP iktidar olduğunda bütün bu sorunları çözebilir mi sorusunu sormadan önce bu partinin sosyal devlet politikalarını uygulayacağı, hatta sosyal adaleti tesis edeceği söylemi bile çok önemlidir. En azından her şeyin daha kötüye gitmeyeceğini düşünebiliriz. 

Günümüz dünyasında ulus devletlerin bu kadar eleştirilmesinin nedenlerinin başında sosyal harcamalar kaleminin çok yükselmiş olduğu, artık teminde büyük sıkıntılar çekildiğidir. Ancak Kuruluş dönemimizde başarı ile uyguladığımız karma ekonomik sistem bu sıkıntılara çözüm olacaktır. Bu sistemi de en iyi uygulayabilecek parti CHP dir. İşte bu nedenlerle artık kafamızı gömdüğümüz kumdan çıkarıp sosyal demokratları iktidar yapmamız gerekiyor. 

İzmir 2011-04-28 

 
Toplam blog
: 1508
: 1688
Kayıt tarihi
: 16.07.08
 
 

Yetmişiki yaşında iki çocuk ve iki torun sahibi bir erkeğim.. Lise mezunuyum. Uzun yıllar esnaflı..