Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '18

 
Kategori
Siyaset
 

Sosyolojide Patronaj İlişkisi

Sosyolojide Patronaj İlişkisi
 

Patronaj üyeleri


İşimizi “hemen” halleden memura “abi” deriz, gittiğimiz her yerde bizi koruyup kollayacak bir “hami” ararız, okul yatakhanelerinde ya da işimizi halletmeye beş dakikalığına girdiğimiz devlet dairesinde ve bulduğumuz hamiye aslında hiç gerek yokken çay ısmarlamaya kalkarız. Bu davranışlar “itaat karşılığı koruma” şeklinde tanımlanabilir ve buna patronaj kavramı denir ki, siyaset sosyolojisinde iktidar ilişkilerinin tanımlanması açısından sıkça kullanılır. Kavrama göre, kişi bir diğerine ne kadar çok itaat ederse, o kişi onu o kadar çok korur; ya da bir kişi birini ne kadar çok korur ve kollarsa o kişi diğerine o kadar itaat eder.

Türkiye’nin 1950’lerden sonraki kaderini, üst düzey iş ve sanat ilişkileri çizmedi, düzeni köylülerin şehirlileşmesi, şehir içerisindeki yeni iş örgütleri ve yaşam tarzları oluşturdu. Köylülüğün, hatta esnaf zanaatkârlığın yenileşme öncesi en esaslı insan ilişkisi karakteristiği yüz yüze kişisel ilişkilere girmek ve bu kişisel ilişkilerde bir himaye düzeni oluşturulmasıdır. Bu düzen, sosyolojide kısaca “patronaj ilişkisi”dir. Birisi verirken diğeri alır, himayeci, himaye ettiği kişiden bazı hizmetler bekler ve onu korur. Bu ilişki kırsal bölge insanının çok iyi bildiği bir ilişkidir. Kırlılar, şehre geldikleri zaman kendisini hemen himaye edecek bir ilişki sağlayarak bir yaşam stratejisi oluşturur. Bu stratejinin ilk adımı aile içi yardımlaşmadır. İkincisi ise hepimizin çok iyi bildiği hemşerilik yardımlaşması adı altında kurulan patronaj sistemdir. Eğer aynı yöreden iseniz ağam, hemşerim, abim bana yardım eder misin dediğinde, ya da bizim Sivaslıların, Rizelilerin oturduğu yerde bakkal Mehmet efendi Belediye ile ilişkilerini düzenliyorsa gerçek bir himaye sistemi oluşmaya başlamıştır.

İkinci ayağı ise siyasi patronaj sistemidir. Peki nedir bu? Her siyasi partinin içindeki kişiler kendisine oy vermesini düşündükleri grupların en alt örgütlerine kadar giden bir düzen içerisinde, “siz bize oy verirseniz biz de size bir şeyler yaparız mantığı” ile özetlenebilecek bir sistemdir. Türkiye’nin modernleşemeyen en önemli yönüdür. Kişisel bir yatırım meselesinden bir arsa alımına, ailemize bir yer edinmeden, çevremizi düzenlemeye kadar her şey partideki tanıdık aracılığı ile yapılır. Dolayısı ile yerel ve merkezi siyasetçiler memleket meseleleri yerine tipik bir iş takipçisi formuna evrilirler. Hatta devlet ve özel çalışma alanlarının tamamına kendi partililerinin yerleştirilmesi “doğal” karşılanır olur. Bu himaye sitemi nereye kadar gitti? Bütün KİT’ler üretim için gerekli olan istihdamın onlarca mislisine kadar şişirilinceye kadar ve bütün devlet teşkilatının kaldırabileceğinden beş mislisine kadar. Sonra ne oldu? Partiler tıkandı, parlamento işlerini göremez hale geldi, günlük yaşam döngüsü işleyemez oldu. Bu süreçte çok ilginç bir tarzda siyasete o zamana kadar yaklaşık doksan yıldır karışmamış olan bazı dinsel liderler ortaya çıkarak (dış güçlerin desteği ile), onların çevresinde belirli bir mali güçle yeni bir patronaj himaye sistemi yaratıldı. Siyasi parti patronajı tıkandıktan sonra ortaya çıkan tarikat, ya da dini topluluklar diyeceğimiz patronaj sitemi her yönü ile mali gücü de olduğu için köyden gelen şehirde uyum stratejisi arayan insanlara yanıt verdi. Ev, iş, eş sahibi olmak, küçük ve büyük işlerde işe alınmak artı kızını evlendirmek, oğlunu okula göndermek, şehir dışında yurtta kalmak…

Hep eğitim diyoruz ya eğitimin türü ve niteliği? Dini patronaj sistemi, dine ve ezbere dayalı bir eğitim sistemi ile yenidünyada bir yere varılamadığının farkına vararak modern bilim öğretimine de yöneldi.

Nasıl hemşerilik ve aile patronaj sistemi artık yetmez hale geldiyse ve nasıl siyasi parti himayesi patronajı, tıkandıysa, ekonomiyi bile tıkadıysa, dinsel grupların, tarikatların patronajı da tıkandı ve tıkanma noktasına geldi.

Ülkemiz 21. Yüzyılda artık patronaj sistemlerini mutlaka terk etmeli, rekabetçi sistem veya uzmanlaşmış bilgi sahibi kişilerin kendi aralarında rekabetleri ile bu rekabet siteminde oluşmuş iş çevrelerinin kendi açılımları ile yerleştikleri bir yaşam düzenini getirmeleri gerekmektedir. Tüm himaye sistemleri her türlü kültürel farklılaşmayı, uzmanlaşmayı ve zenginleşmeyi de önlemektedir. Patronaj sisteminin hangisi olursa olsun, büyük şehirlerde büyük ayrılıklar ve karmaşalar yaratmaktadır. Bu yapı bazen etnik, bazen dinsel, bazen yöre kökenli ayrılıklara neden olmakta ve kurtarılmış kanton bölgelere dönüşmektedir.

Türkiye’nin en büyük eksikliklerinden biri seksen milyonluk nüfusunun yeni şehirleşme düzeni içerisindeki uyumunu himaye sistemlerine ipotek etmiş olmasıdır. 21. Yüzyılda rey verene hizmet verileceği söylemi doğrultusunda devam eden patronaj sosyolojik yapıları, tarafgir, bağnaz eğitim sistemleri ile Ülkelerin rotası neta oluşturulamaz.

Toplumlar çelikten bir duvar gibi dimdik ayakta duracaksa patronaj sistemleri kumdan bir kale gibi yıkılmalıdır.

Nizamettin BİBER

 
Toplam blog
: 887
: 2743
Kayıt tarihi
: 06.06.12
 
 

Yeni dünya düzensizliğinde insan olmaya çalışan ve okuyarak ne kadar cahil olduğunu gören, olayla..