Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '08

 
Kategori
Spor
 

Sözün hiç bitmeyeceği yer

Sözün hiç bitmeyeceği yer
 

Doğduğumda büyüklerim, kutsal formamızı yüreğime giydirirken fısıldamışlar kulağıma; “Takımına hayırlı, sadık bir taraftar ol. Şampiyonluklar gördüğün gibi yenilgilerde tadacaksın. Elbet iyi günlerin olduğu kadar kötü günlerinde olacak.” diye.

Bu altın nasihatler ile büyüdüm ben. “Erkek adama küpe takmak yakışmaz” raconuna diklenircesine küpe yaptım bu altın nasihatleri kulağıma ve tabi ki Sarı-Laci yüreğime.

Takımımın kazandığı başarılarda ön safhalarda nasıl yer aldıysam, kaybedilen kupalar ve şampiyonluklarda da arkalara sıvışmadım hiç. Siper ettim yüreğimi hep bu aşka. Bunları tek başıma mı yaptım? Tabi ki hayır. Yüreği bu sevda için atan milyonlarca gönüldaşımın yüreğine kalem uzatılsa eminim ki benzer cümleler dökülecek beyaz sayfalara.

Zaten aşkın kimyasında yok mudur acı ve mutluluk. Her duygudan ayrı ayrı vitamin almak gerekir.

Neden yazdım bu tür cümleleri? Yazana bakılmaksızın direkt olarak yazdıranlara çevrilmeli tüm gözler. Sami Yen’de yitirilen maçtan sonra, tesisleri basarak, oyuncularımızı tartaklayan, “Taraftar” ile “Seyirci” sözcüklerini birbirinden ayırt edemeyenleredir bu cümleler.

Evet, belki de bu mağlubiyet şampiyonluğa mal olacak. Belki kupasız tamamlayacak futbol branşımız sezonu. Sonumudur dünyanın? Hem bu kaybedilen ne ilk şampiyonluktur, ne de son olacaktır.

Tam olgunlaştık artık dediğimiz yerde, münferitte olsa bu gördüğüm görüntüler yitirilen maçtan daha çok yakmıştır canımızı.

Tarihimizde hiç yaşayamadığımız, zaferleri, mutlulukları yaşatan aynı oyuncular değil midir? Takımımızın kutsal çubuklusuyla flörtte olan, isimleri sır gibi saklanan dünya yıldızları bu görüntüler karşısında ne düşünürler acaba düşündünüz mü hiç? “Kaybedeceğimiz ilk büyük maçta ya benzer durum benimde başıma gelirse” korkusu beyinlerine yer etmiştir, kutsal çubuklumuz sırtlarına ve yüreklerine yer etmeden.

Maç için fazla yazılacak, çizilecek bir şey yok aslında. Derbi ağacındaki meyvelere ambargo koyan takımımız, ham meyveyi kopartıp dalından, rakibine ikram etmiştir. Avrupa kupaları ve derbiler dahil yaklaşık 25 üst düzey maç oynayıp, futboluyla hepimizi mest eden takımımız, kötü oynama hakkını bu maçta kullanmıştır.

Teknik direktörünün işine ligin bitimine 1 ay kala son verip, üzerlerine; “Teknik direktörsüz buralara kadar geldiler” etiketi yapıştırılan takımla, bu bıçak sırtı maça puan puana çıkmamız inanın takımımızın suçu değil.

Hayallerimizi süsleyen Avrupa başarımıza imza atarken, ligimizde yitirilen tam 23 puanı mercek altına alın lütfen. Çoğunda kötü futbol oynadık, kabul. Ama kaybedilen bu puanlarda hakemlerin hiç mi payı yok?

Verilmeyen penaltılar, ofsayt yalanıyla kesilen yüzde yüz gollük ataklar. Ya da 45 saniye fazla oynatılan kritik bir maçta gol yememize neden olunmalar.

Bunların yanında bir de rakibin, takımımızla puan puana gelebilmesi için, sarf edilen insan üstü çabalar neticesinde kazandığı puanlara bakın. Olmayan penaltıları verip, puan kayıplarını önlemek. Ya da ofsayt kokulu goller atmalarına göz yumup, , olası bir mağlubiyetlerden kurtarmak.

Galatasaray kulübüne yapıldığı sanılan iyiliğin tam tersine, kötülüğünedir bu. Muhtemelen kazanılacak bu şampiyonluk yaralarına yalnızca aspirin tedavisi olacaktır. Ertesi sezon Avrupa arenasına çıkıldığında, üzeri yamayla kapatılan derin yaralar daha bir belirgin hale gelecektir. Bu hem Galatasaray kulübüne ihanettir, hem de Türk futbolu açısından tam bir kısır döngüdür. Aklı başında olan bir futbol sever çok iyi anlayacaktır neyi kastettiğimi.

Kaybettiğimiz, ya da gaspına inandığımız 23 puanımızın içinden cımbızla bu son kaybedilen 3 puanı çekip almaz isek, rakibe haksızlık etmiş oluruz. Sahanın bir tarafında varını yoğunu ortaya koyan, hatta ve hatta neredeyse tüm geleceğini bu maça ipotek eden Galatasaray, Diğer tarafta da, “Kaybedersem eğer bu şampiyonluğu, hiç bir şekilde kurumsal yapıma etki etmez. Önümüzdeki sezon kaldığım yerden devam ederim nasılsa” mantığı güden Fenerbahçe’miz vardı.

Taraftarlarımız kesinlikle, “Müşteri her zaman haklıdır” psikolojisinden uzak durmalıdır. Çünkü müşteri değildir taraftar. Elini, yüreğini uzatıp, takımını karanlıktan aydınlığa çıkarandır taraftar.

 
Toplam blog
: 130
: 740
Kayıt tarihi
: 05.12.07
 
 

İlk önce şunu belirteyim; yürüme engelliyim fakat hayata pamuk ipliği ile değil, LACİVERT YÜREĞİM..