- Kategori
- Blog
Spor yazarlığı ile başlayan yeni süreç üzerine...

Profesyonel hayatın kesiti...
Milliyet Gazetesi’nin internet sitesinin başlattığı uygulama ile spor yazılarım 23 Ekim 2009 tarihinden itibaren Spor Yazarları’nın bulunduğu bölümün altında özel bir yere taşındı. Kuşkusuz bu karşılıklı bir anlaşma ile olan süreci başlattı.
“Nedir bu?”
“Söz konusu köşenin boş kalmamasını sağlamak…”
Çocukluğumdan beri verdiğim sözleri tutmak için ekstra çaba harcamışımdır. Hayat bazen bir takım sözleri tutmam konusunda beni engelleyen gelişmelerin içine soktu. Ancak bunlar genellikle direkt kontrolümde olamayan, içinde farklı ilişkilerin yer aldığı hususlardı. Yani kendi el emeğimle yapabileceğim her şeyi zamanında yerine getirme gayretinde oldum.
Yazmak bu kapsama giren bir fenomendir; benim için hiçbir zaman görev ya da ödev olarak algılanmamıştır.
Bu platformda zaman zaman “üzerine para mı alıyorsun da her gün yazı yazıyorsun” şeklinde sorular da geliyor. Kuşkusuz yaptığım iş profesyonelce değil; belki yazılarım da öyle ama bir çok arkadaşım gibi amatörce yazıyorum.
Hatta üzerine para veriyor olduğumu da söyleyebilirim.
Geçen sene canlı maç anlatımı sayfasında yazmak için teklif geldiğinde de seve seve kabul etmiştim. Ancak o zaman evimde maçları izlemek üzere yayıncı kuruluşla bir sözleşmem yoktu. Maçları izlemek için imkânları zorluyordum ama “yorum sürecinin” içine girer girmez kendi şartlarımı da oluşturdum.
Geçen sene uygulanan canlı maç anlatım sayfasında bir iki maç haricinde hemen hepsine yorum yazdım. Yazamadıklarım da çok özel, olmazsa olmaz başka işlerdi.
Yazmayla aramda kurduğum ilişkiyi sanırım burada beni takip eden kişilerin bir kısmı çok yakından biliyor. İlgi duyduğum ve hayatımın merkezine oturttuğum birkaç kategori var. Bence bu her sosyal insanın bir şekilde ilişki kurması gereken kategorilerdir.
İlginçtir süreç içinde futboldan, siyasete, müziğe kadar her konuda nasıl yazı yazıyor olduğuma ilişkin sorular da aldım. Çünkü birçok kişi için örneğin futbol/spor ile kültür, sanat, siyaset arasında ters orantı var.
500 Blog…
Geriye dönüp Milliyet Blog üyeliğimin başladığı süreç içinde neler yaptığıma baktığımda 21 Haziran 2007 tarihinden bu yana 500 blog yayına almış olduğumu görüyorum. 2007 Aralık ayından itibaren ise faal bir blog yazarı olarak bu güçlü sivil toplum örgütünün içinde pozisyon almaya başlamışım.
2008 yılında 188 adet çeşitli kategorilerde blog yazmışım. Bu da neredeyse iki günde bir yazı ortalamasına denk geliyor.
2009 yılını iki parçaya bölmek mümkün. Spor Yazarı olarak yazmaya başladığım 23 Ekim 2008 tarihine kadar 196 adet blog yazmışım. Bu da yine iki günde bir blog ortalamasının üzerinde bir sayıya denk geliyor. Kuşkusuz uygulamayla birlikte oran neredeyse günde bir adet blog yazısına yakınlaşıyor.
500 adet blog yazısının detayına indiğimde kategorik olarak aslında çok da dağılmamış olduğumu, % 82, 40’lık bir bölümünü 11; hatta futbol ve basketbolu da spor kategorisinde değerlendirdiğimizde 9 ana başlık altında toplandığımı görüyorum.
Futbol |
133 |
26, 60% |
Spor |
89 |
17, 80% |
Siyaset |
68 |
13, 60% |
Güncel |
23 |
4, 60% |
Dünya |
20 |
4, 00% |
Basketbol |
19 |
3, 80% |
Müzik |
16 |
3, 20% |
Ekonomi |
13 |
2, 60% |
Öykü |
12 |
2, 40% |
Aşk ve Evlilik |
10 |
2, 00% |
Tarih |
9 |
1, 80% |
Ara Toplam |
412 |
82, 40% |
Yani bu tabloya göre aslında daha önce de futbol, spor, basketbol yazıyor olduğumu ancak araya diğer kategorilerden de yazılar girdiğini söyleyebiliyorum.
Peki, şimdi niye sadece spor kategorisinde yazıyorum?
Bu tamamen özel bir sebepten ötürü gelişen son durumdur. Aslında bir anlamda 2007’nin Haziran ayında başlayıp ancak Aralık 2007’de yoğunlaşan şeyin bir tekrarıdır.
“Yeni bir iş her zaman daha yüksek bir konsantrasyon gerektirir. Gerekli planlamayı doğru yaptığınızda yazacak zaman da yaratmış olursunuz.”
On yıldır çok mücadele etmeme ve istememe rağmen buradaki birçok blog yazarı gibi yazarak para kazanamıyorum.
Nisan 2009 tarihinde okuyucuya sunduğum “Adalar ve Kıtalar” kitabının maddi bir geri dönüşü beklediğimin fazlasıyla altında kaldı.
Bu bir şikâyet değil kuşkusuz. Çünkü iki şeyi birbiriyle karıştırmamak gerekiyor
Hani Oğuz Atay’ın “ben buradayım okuyucum, sen neredesin acaba?” sorusunun bir başka ifadesi olabilir ancak.
Öyle olunca da yaşamak için profesyonel mesleğinizin gereklerini yerine getirmeniz, başka sorumluluklarınızı hatırlamanız gerekiyor ki; mühendisliği severek yaptığımı da burada eklemek istiyorum.
Bu durumda hayatı bir denge üzerine oturtmaya çalışıyorum.
Sporu çok seviyorum. Sporla ilgili düşünmekten keyif alıyorum. Futbol ve basketbol çok ayrı bir yere oturuyor bu anlamda. Yukarıdaki tablodaki sayılara baktığımda da aslında son iki sene gerçekleştirdiğim eylemden çok da farklı bir şey yapmıyorum.
Bu söyleyeceklerim bitti anlamına da gelmiyor.
Hatta söyleyecek sözlerimin özellikle siyaset-tarih-ekonomi anlamında bir kitapta toplanmaya başlanması belki de burada yazacaklarımı, paylaşımlarımı sınırlandırıyor.
Bu arada, beş yıldır başyazarlığını yürüttüğüm İndigo Dergisi’nin sorumluluğunu da hissediyorum.
Ayrıca bu sene içinde okuyucuya sunmayı planladığım roman da özellikle şu sıralar zihnimde önemli bir yerde duruyor.
Bütün bunları okumanın size ne faydası var, bilmiyorum. Sadece yakın gördüğüm ve benden bir cevap bekleyen arkadaşlarıma samimi açıklamalar olarak algılanabilir belki de.
Şimdilik bu kadar…
Uzay Gökerman