- Kategori
- Ben Bildiriyorum
St. Petersburg'da yaşam ve kadınlar...
Adalar (42 ada) üzerinde kurulmuş bir şehir düşünün. Hemen hemen her yerinde nehir (Neva), onun kolları ve kanallar var. Ve tabii bunların üzerinde de geçişi sağlayan büyüklü-küçüklü -ama hiç biri yüksek olmayan- sevimli köprüler... Venedik'de gibisiniz. Boşuna "Kuzeyin Venedik'i" dememişler buraya. Söylendiğine göre 400 adet köprü varmış. Dümdüz bir şehir, bir tane bile yükselti bulamazsınız. Dağ, tepe, yokuş yok. Ama yeşili bol. Çiçekler (çeşit çeşit) -bu günlerde- çok. Her yerde ya bir tarihi bina, ya müze, ya da anıt veya heykel var. Gezilesi yerleri bir başka yazımda anlatmalıyım... O kadar çok ki.
Binaların çoğu birbirine bitişik ve tarihi görünümlü... İstanbul'da İstiklâl Caddesinde tek tük kalmış o güzelim apartmanlar gibi. Ama en önemli fark, o smsıkı bitişik binaların, sırtlarını diğer caddeyi görenlere vermeleri ve aralarında kalan boşluğun çevresinin otopark, ortasının çocuk parkı olacak şekilde düzenlenmiş olmaları.
Ev fiyatlarının anormal yüksek olması nedeni ile hala pek çok aile aynı apartman dairesini paylaşıyorlar. Zaten dairelerde de sanırım bu nedenle -bizdeki gibi- salon yok. Oda olarak belirtiliyor. Örneğin; İki oda bir mutfak gibi. Hatta bazı binalarda bir katın tüm sakinleri tek bir banyo ve tuvaleti kullanıyorlarmış.
Pek çok evsiz ve yoksul insan var burada. Çoğu ya bizim "yazlık" olarak değerlendirdiğimiz şehir dışındaki küçük, ahşap evlerde, ya da sokaklarda yaşıyor. Bu yüzden de apartmanların çoğunun dış kapısı sıkı sıkı kilitli. Eğer bu önlem alınmazsa, apartmanınızın girişine yerleşip, yaşamaları kaçınılmazmış.
Sokakta yaşayan insanlar, buldukları her yerde "piknik (!) yapar gibi" bir araya gelip içki içiyorlar... Hem de sabahın erken saatlerinden itibaren. Kapalı mekanlarının hemen hiç birinde sigara içilmezken, sokaklarda kadınların pek çoğu sigara içerek dolaşıyor. Son derece şık giyinmiş bir bayanı, elinde sigara ve içki ile görebiliyorsunuz ve bu, onlar için çok doğal. İçki ise sokak, market, müze ayırımı yapılmamacasına her yerde içiliyor. Kiliseler hariç. Bu konuda birtakım kısıtlamalar getirilmiş ama, "Kısıtlanmışı bu ise, kısıtlanmamışı nasıldı acaba?" diye de düşünüyor insan.
Dilenciler de var burada, ama genellikle turistlerin yoğun olarak bulunduğu yerlerde ve kilise civarında. Aynı bizim "cami çevresindeki dilencilerimiz" gibi. Tabii gitar çalarak şarkı söyleyen ve emeği ile (!) para kazananlar da yok değil.
Burada çalışma hayatında kadınlar ön planda. İnşaatlarda sıva yapan bir kadın çok doğal karşılanıyor. Sokaklarda "yazlığının (!) bahçesinde yetiştirdiklerini" satan, çöpçülük yapan, elinde megafon, bağırarak bot gezisi veya başka bir etkinliğin anonsunu yapan kadınlar çoğunlukta. Her işi, ama her işi yapıyorlar. Yaşlı kadınların çoğu ise -bazı yaşlı erkekler de- tarihi yerlerde (Örneğin;Müze ve katedrallerde) görevlendirilmişler. Gözlerini bir an bile üzerinizden ayırmıyorlar. Bir yere yanlışlıkla parmağınız dokunsa, hemen yanınızda bitip... Sert bir şekilde uyarıyorlar. Öyle bizdeki gibi "turiste iyi davranmak, yardımcı olmak" yok. Arada bir böylesine rastlarsanız eğer, öyle bir şaşırıyorsunuz ki... Soracağınızı bile unutuyorsunuz. Erkeklerin çoğu haftanın iki veya üç günü çalışıyormuş. Diğer günlerde ise yemek yapmak, çocuğa bakmak gibi işler yapanların yanısıra... Sadece içki içip, yan gelip yatanlar da varmış. Ama kadın affetmiyor bu durumda, boşuyormuş adamı. Bu yüzden de boşanma oranı çok artmış son yıllarda.
Kadınlar demişken... Ülkemizde genel kanı "çok güzel olmaları". Evet gerçekten çok güzelleri var, ama bunun yanısıra her modelden de var. Belli bir yaştan sonra değil, her yaştan şişman kadına rastlamak mümkün. En büyük farkları, bizde şişman kadınlar kilolarından rahatsız olup saklamaya çalışır ve daha çok koyu renkleri tercih ederken... Burada inanılmaz gösterişli ve bazan çok dar, göz alıcı renklerde (kırmızı, pullu, işlemeli veya baştan aşağı mor) bir kıyafet giyip, üstelik son derece kendisi ile barışık dolaşıyorlar. Kimse kimseyi kilo ve görünüşü ile yargılamıyor, ne bakışla, ne de sözlerle.
Bir de beni çok şaşırtan... İnanılmaz güzel bir kadının, akıl almaz şekilde -bir karış bile gelmeyecek kısacık etekler, inanılmaz göğüs dekoltesi ile- ortalıkta gayet rahat dolaşması ve bir tek Rus erkeğinin bile dönüp bakmaması. Onlar neden bu kadar açılma-saçılma ihtiyacı duyarlar anlayamadım ama... Rus erkeğinin neden bakmadığını anlayabiliyorum. "Gözleri doymuş artık".
"Neyse" diyerek yaşama dönelim tekrar... Şehir suyu içilmiyor burada. Kaliteli bir "dağdan gelen su" almak isterseniz eğer 30 doları gözden çıkartacaksınız. Meyva ve sebzeler Ukrayna, Finlandiya vs gibi yerlerden ithal. Muz en ucuz meyve iken, narın tanesi 65-70 Ruble civarında. Rubleyi 5 ile çarpın, Türk parası ile değerini bulabilirsiniz. Hemen hemen her meyve ve sebze var ama, bazıları (Örneğin üzüm) tazelikten çok uzak. İlginçtir salatalık ve marul (Birkaç yapraktan oluşuyor sadece) çok taze.
Öyle köklü bir mutfak kültürleri yok. Hani bizdeki gibi "börekler, dolmalar, çorbalar, kebaplar" aramayın. Yemeklerin görünüşü çok güzel, ama lezzetleri için aynı şeyi söyleyemiyeceğim. Bir-iki örnek vereyim; Balığı hafif yağda çevirip, yanına az haşlanmış lahanalar koyarak fırına veriyorlar. Ya da bildiğimiz köftenin (Burada çok sert oluyor, neden bilmem) ortasını delik bırakıp, fırın tepsisine dizerek, o delik kısma patatesi ezip koyuyorlar. Yanına da haşlanmış patatesler... Fırında pişiyor pişmesine ama, ne renk var ne de lezzet. Diyorum ki içimden "Haydi domates koymadınız üstüne, bari biraz salça koysanız da renklense". Dışımdan bir şey demiyorum ama, itiraf etmeliyim ki... Zor geçiyor boğazımdan. Hani misafirlikte olmasak, yemem mümkün değil.
Meşhur bortsch (borç) çorbasının pek çok versiyonu varsa da (Ukrayna, Moscova vs usulü) ben sevemedim, sevenler olabilir. Ama balık çeşitleri, özellikle isli balık tadılması gereken bir lezzet. Bir de havyar sevenler için, krep içine sarılarak yenen kırmızı havyarı (Birinciki) tavsiye ederim.
Misafirlik dedim de aklıma geldi. Öyleee uzun uzun misafirlikler yok burada. Genellikle dışarıda, cafelerde görüşüyorlar. İlla da eve gelmesi gerekiyorsa arkadaşınızın veya akrabanızın -önceden telefon ederek, ki bu çok önemli-, çok kısa bir sürede, örneğin bir çay içme ve biraz bir şeyler atıştırma süresi -ki yarım saati geçmiyor pek- ile kısıtlı. Akşam yemek davetinde iseniz -ki çok ender olurmuş bu- Yemeğinizi yiyor, çayınızı içiyor, veda ediyorsunuz ev sahibine. Tabii teşekkür etmeyi unutmamalısınız. Öyle giderayak kapıağzı sohbetleri yok burada. Samimiyetinizin derecenize göre ya el sıkışıyor, ya da yanaktan -neden bilmem- üç kez öpüşüyor, çıkıyorsunuz kapıdan ve kapı hemen arkanızdan kapanıyor. Toplam misafirlik süresi en fazla iki bilemediniz üç saat sürüyor. Üç saat sürdü ise bu bir rekor (!).
Çaylarına gelince... Yemek sonrası mutlaka içiliyor bu Rus çayları. Türk çayı ve Türk usulü demleme çay yok. Değişik yeşil çay veya bitki, meyve çaylarının üzerine sıcak su konulup, bir sıcak tutan malzeme ile (örneğin; havlu) kapatılıyor, bir süre bekletilip -bu bekleme süresi çayına göre değişiyor- fincanlarda içiliyor. Yanında reçel veya çikolata ikram ediyorlar. Çayına reçel koyanlar da varmış şeker yerine. Bizdeki gibi çay bardağı yok burada. Yemek, yanında ise şarap veya votka içiliyor genellikle... Evet, votkayı yemek yanında, özel küçük votka kadehlerinde, bir dikişte içiyorlar. (Ya da turşu ile içiliyormuş). Öyle bizdeki gibi meyva suları ile karıştırıp, yemek dışı zamanlarda, sohbet arası değil... Rakı gibi, yemek yanında içiyorlar bu milli (!) içkilerini. Bir şeyle karıştırmaları gerekiyorsa da, ya domates suyu ve karabiber ile Bloody Mary yapıyorlar, ya da limon toniği kullanıyorlar. Ama onlarca çeşidi olan (Kırmızı biberlisi bile. İçinde iki adet kırmızı biber var) votkadan, bazıları için geçerli bu tarifler.
Şehir turist dolu. Kışın müzelerin çoğu kapalı olduğundan (eksi otuz derecede kim müzeye gider ki), bu aylar turistik mekanların gezilmesi için en uygun zaman. Kış ayları ise opera, operet, tiyatro, bale seyretmeye ve meşhur flarmoni oskestralarını dinlemeye ayrılmış. Yani kültürel etkinlikler her zaman devam ediyor.
Her ülkeden insan var burada. Kimi iş görüşmesine, kimi çalışmaya, kimileri ise turistik amaçlı gelmiş. Ama bir arkadaşımın dediği gibi "Japonlar her yerde". Akın akın geliyorlar gezmeye, görmeye buraları. Türk iş adamları da yavaş yavaş -özellikle inşaat alanında- piyasayı ele geçirmeye başlamışlar. Çünkü şehir nerede ise baştan aşağı yenileniyor. İnşaat işlerinde çalışan işçilerimizin sayısı azımsanmayacak boyutlarda.
Bu arada hani bazı gazetelerde "..... güzeli bilmemkim Türk erkeğine bayılıyor" gibi haberler çıkıyor ya... İnanmayın boşuna. Asparagas haberler onlar. En azından Rus kızları için geçerli değil bu "haberimsi"ler.. Genel olarak tercihleri "o romantik, esprili, kültürlü ve yakışıklı, yakışıklı olmasa da inanılmaz çekici" İtalyan erkekleri. Ben onların yalancısıyım. Bu " bazı Türk erkekleri için" üzücü bilgi konuşma imkânı bulabildiğim pek çok kadın tarafından dile getirildi. Yani haber, ilk ağızdan... Öyle kulaktan dolma değil.
Bu arada ilginç bir saptama daha... Ülkemizde bekâret üzerinde önemle duran, erkeğin kalbine giden yolun midesinden geçtiğine inanarak "güzel yemek" beklentisi içinde olan, çalışıyor olsa bile eşinden evde de "iyi bir ev kadını olmasını" bekleyen Türk erkeğinin... Bir Rus kadın ile evlenmişse eğer "tüm bu değerlerini bir kenara atmış olması" ve yeni değerlerle donanmış olması. Örneğin; Eşinin ve ailesinin evlenirken ve evlilik sonrası bir takım (maddi ve manevi) beklentiler içinde olmaması "bu evliliklerinden olan memnuniyetlerini belirtirken" kullandıkları ölçüler.
Bir Rus kadını içinse önemli olan "önce kendisi". İşine gidiyor, bakımına zaman ayırıyor, çocuğu varsa ilgileniyor... Ve bunları Türk kadını gibi "iki ayağı bir pabuca girerek" değil... Kendince uygun bulduğu zaman dilimi içinde gerçekleştiriyor. Yemek, temizlik, kocanın hizmetleri (!) yok sıralamasında. Bunları ancak "diğerlerinden zaman kalırsa" yapıyor. Ama itiraf etmeli ki... Metroda, sokakta, müzede, her yerde "Aman ayıp, biri görürse" korkusu olmadan seviştikleri için olsa gerek (yapmacıksız ve doğallar), bu konuda deneyimli oldukları da su götürmez bir gerçek.