- Kategori
- Sosyoloji
Süslü kelimelerle boş konuşmak
Bu yazımda memleketimin her köşesinde sıkıntısı çekilmeyen, her konuda bilgin, hiçbir soruyu pas geçmeyen “hatip bilge(!)” lerinden bahsedeceğim. Hepimizin ve özelliklede söz konusu “hatip bilge(!)” lerin bildiği üzere bir insanın her şeyi bilmesi imkânsızdır. Fakat bu imkânsızlık bilgisi içerisinde yinede cehaletlerini sergilemekten geri durmayan “hatip bilge(!)” ler, hayatı aslında ne kadar içinden çıkılmaz hale getirdiklerini bilmiyorlar. Evet, bir insanın her şeyi bilemeyeceğini ve yapamayacağını yalın bir bilgi olarak bilen malum şahıslar, işin uygulama safhasında cehalete düşüyorlar; uyanışları ise konuştukları ve yaptıkları vesilesiyle devrilen çamların devrilirken çıkardığı seslerle oluyor, maalesef.
Tarihte, konuşmak her zaman önemli olmuştur. Hatta konuşmak bir sanattır. Tarihte öyle konuşmalar vardır ki içi mana dolu dizilişi ise şiir gibidir. Çanakkale’yi geçilmez yapan, Endülüs’ü fethettiren hiç kuşku yok ki içi akıl dolu ve orduyu tek yumruk yapan manalı konuşmalardı. Ve yine inanıyorum ki bu günü de bu kadar zorlaştıran ve anlamsızlaştıran da süslü ama içi bomboş anlamsız konuşmalar ve tartışmalardır. Bazen Van Gogh aklıma gelmiyor değil, hani kulak kesilecek söz bulamadığı için kulağını kesiyor ya, işte durum bence bu kadar vahimdir.
Ergenekon’du, AKP ye kapatma davasıydı derken düşünce, akıl, sağduyu ve bil umun kontrol unsurunun şirazeden çıktığı, konuşma ve yazıların bini bir para bile etmiyor. Önceden insanları ürküten, vaay! dedirten olaylar sıradanlaşmış ve ayağa düşmüştür, adeta. Gazete manşetlerine taşınan ve aslında her bireri dudak uçurtacak kadar muazzam olay ve kişiler bile birçok insanın dönüp bakmayacağı kadar bayağı ve sıradan hale gelmiştir. Çağımızın, her şeyi kısa sürede öğütme geleneği yine devrededir. Gıdaları israf ederek yediğimiz gibi, suları hesapsızca akıttığımız gibi çevreyi lanetlercesine kirlettiğimiz gibi, havamızı solunmaz hale getirdiğimiz gibi, hadiseleri ve kişileri de öğütüp sıradanlaştırıyoruz. Bu “talandan mal kaçırırcasına” devam eden tüketme alışkanlığının, (belki biraz komplo teorisi olacak ama) insanlığı içinden çıkılmaz bir gelece doğru sürüklediği kuşku götürmez bir gerçektir.
Keşke birileri, yaşamın diğer insanlara ve canlılara fedakârlıkla bir mana kazandığını ve susmaları gereken yeri iyi bilselerdi. Hepimiz yaşamımız boyunca konuşmalarımızın vebalini defalarca ödemedik mi, hatta bazen bizim adımıza konuşanların vebalini? Neden Publis Syrus’u haklı çıkarmıyoruz. Ne diyordu “Konuştuğuma çok kere pişman oldum. Fakat sustuğuma asla!”
Hepimiz, özellikle de birileri adına konuşan siyasetçiler ve bilim adamları, geleceğimizi düşünmeden ve fütursuzca konuşmalarla karartmayalım. Neden mi? Gelecek nesillere de konuşulmadık mevzular, heyecan oluşturacak gizemler kalsın diye. Yaşamı tatlı kılan, aşkları ve sevgileri büyüten ve büyüleyen gizemleri ve gizli kalması gerekenleri gelecek nesillere çok görmeyelim. Kavgaları sözler başlatır, ama her zaman sözler bitirmez. Söze esirken değil, söz esirken bin düşünmeli, amaç huzursa tabi. Bundan sonrası akıl sahiplerine… Bende fazla kelime ve cümleyle kirletmeyeceğim bu yazıyı, en azından bu defalık…
Sosyolog İsmail ÖZ