- Kategori
- İnançlar
Tanrıyı affetmiyorum..
Hep insanlar Tanrı'dan af diler ya, neden bunun tersi olmasın? Ben, Tanrıyı affetmiyorum, eğer varsa, bu kadar ızdırap dolu olanakları olan bir dünya yarattığı için.
Tanrı var olsaydı bile ondan korkmanın bir mantığı olmazdı. İnsanların genellikle bunun böyle olmasını gerektiğini temellendirişini şaşkın bir hayranlıkla izlemek gerekir. Tanrı varsa ondan korkmalıyızdır, ona itaat etmeliyizdir, vs. Peki niye? O öyle söylediği için denebilir en mantıklı cevap bu olur. Ama bu da tamamiyle sizin kendi varsayımınızdır, çünkü bu bir inançtır. İşte şaşkınlık uyandıracak nokta burası. Bu bir tür kutsanmış mazoşizmdir. Özgürlüğünü, bu özgürlüğü yok edecek şekilde kullanmak özgürlük müdür? Yapılan bu ve bunun müthiş kabul görüşünü görmek şaşırtıcı derecede hayranlık verici.
İnsanların aslında Tanrı inançları da ikiyüzlülük içerir. Çünkü tutarsızdır, iki ilkesi birbirini inkar eder. İki karşıt ilkeye bağlılık iki yüzlülüktür. İnsanlar bir yandan nalları dikmekten ölesiye korkarlar ve sevdikleri sözkonusu olduğunda derin üzüntü yaşarlar, ama öte yandan ölümün Tanrıya kavuşmak vs. olduğu yolunda inanılmaz güzellemeler yaparlar. İnsanın insana duyduğu aşkı bile elinden alıp, aşkın Tanrıya duyulan bir şey olduğu noktasına kadar gelirler ya da insanın insana olan aşkını ikincil hale getirirler, göreceli olarak değersizleştirirler.. İyi de madem ölünce Tanrıya kavuşuyoruz niye duruyoruz bu hayatta? Üzülmek yerine sevinmek gerekmez mi? Bu tür yaklaşım aslında bana insanların puta tapar gibi, tapınmasını düşündürüyor. Öyle olmuş ki, insanlar Tanrıya inanmaktan öte, ona tapınmaya başlamışlar.
Bunun yanında Tanrıyı kanıtlamak için onun mükemmel olduğu yolunda kanıtlar da vardır. Güya kanıtlar diyelim. Çünkü özellikle Ortaçağ dönemlerinde Kilisenin gücüne ve oradan alınan iktidar güçlerine ve doğal olarak çıkarlarına sırtlarını dayamış, çağının kaçınılmaz bilgisizliğnden mustarip teologist düşünürler bu tür kanıtlar uydurmuştur. Ama hala bir tür bilgisizlik çağı devam ediyor olmalı ki, bu anlayış hakimdir, insanlar Tanrının mükemmel iyi, üstün vs. olduğu yolunda acayip bir edebiyat yaparlar. Peki madem Tanrı bu kadar iyi mükemmel de, dünyadaki bu kadar kötülüğün nedeni ne? Buna bakarken at gözlüğü takmıyor muyuz, bu bir devekuşluk değil mi? (Gerçi bu devekuşları hakkında yanlış bir bilgiymiş onu da belirtelim)
Bu tür sorulara din içi cevaplar vermenin bir anlamı yok, Tanrı seni sınıyor gibi cevaplar vermek, çocuk kandırmaktan daha öte değildir.
Şunu da sormak gerekir. Bir Tanrı inancı neden, Tanrının mükemmel iyi olduğuna, bir kötülüğün altında bile bir iyilik aranıyor da, Tanrının aynı zamanda kötü de olabileceği fikrine de dayanmıyor. Tanrı madem her şeyin ilk nedeni, o zaman ister kötülük yapar ister iyilik, bu daha tutarlı bir inanış değil mi? Sen niye onun iyiliğinin ve kötülüğünün nedenlerini teorize etmeye çalışıyorsun? Tanrı bu, keyfinin kahyası mısın, ister iyilik ister kötülük yapar. Madem ilk ve nedensellik ilkesine bağlı olmayan bir güç bu. Canı ister yeni bir kutsal kitap gönderir.
Tanrı inancı insanın kendisini kandırmasının şaşkınlık uyandıran şaheser bir eseridir ve inancının duygusuyla, eyleminin duygusu birbiriyle tezat oluşturduğu için iki yüzlülük içeren durumdur.
Tanrı varsa, onu, bu kadar kötülüğü ve ızdırabı dünyalıya verdiği için affetmiyorum. Nasıl affederim, niye, neden?
Tanrıya inanmadığım için ölümden it gibi korkuyorum -bilinen manada pek korkmasam da, ama korksaydım tutarlı olurdu- İki yüzlülük de yapmıyorum böylelikle. Düşüncemle duygum ve yaşadığım bağdaşıktır. İster Tanrı olsun isterse olmasın. Kendimden başka bir varlığa itaat etmem için kendi varlığımı inkar etmem gerekirdi, bu ise kendi varlığımla çelişkilidir. Varlığını reddeden bir varlık mantıksal değildir. Var olan benim çünkü, varlık kavramı da ben var olduğum için var. Başı da sonu da benim. Öyle olmalı ya da. Ama olamıyor.