Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '16

 
Kategori
Siyaset
 

Tarih boyu Ruslar ve Silistre

Tarih boyu Ruslar ve Silistre
 

SİLİSTRE HİSARI


Tarih boyu Ruslar ile savaştık. Rusları bizimle savaşa, İngilizler ve Fransızlar teşvik etmiştir. Biz bu savaşlarda, yendik veya yenildik ama karlı çıkan İngilizler ve Fransızlar olmuştur.

Ruslarla İngilizlerin arası hep iyi olmuştur. Rusya ile İngiltere arasında derin ve köklü bağlar vardır.

Kafkasya Rusya'ya, Kırım harbinde bırakılıyor. Kırım harbinde, Rusya savaşın mağlubu, İngiltere ve Fransa ise galibi. Üstelik İngiltere gücünün zirvesinde ve dünyanın bir numarası!

1905'te Ruslar, bin yıllık tarihlerinde ilk kez yaş tahtaya basıyorlar ve Japonları küçümseyip, Japonya'ya saldırıyorlar! Sonuç hüsran! Üstelik hem karada, hem denizde! İngiltere ve ABD derhal araya girip, Rus- Japon barış anlaşmasına aracı oluyorlar. Çünkü Rusya'nın hırpalanmasını istemiyorlar. Hem İngiltere'nin, hem ABD'nin Rusya ile ticaretleri ve çıkar ilişkileri var. Rusya'nın ABD ile de arası çok iyi. O kadar ki zapt ettiği hiçbir topraktan çıkmayan Rusya, koca Alaska'yı ABD'ye satıyor!

Her iki dünya savaşın da da Rusya ve İngiltere müttefik. Soğuk Savaş döneminde de aralarında su sızmıyor.

Günümüz ’de ise Suriye’de Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya birlikteler. Asıl Amaçları; Türkiye’yi ateş çemberinin içine sokmak. Birlikte kurtlar masasına oturup, sınırları değiştirerek Ortadoğu coğrafyasından pay almak. Bu kadar kritik ortama rağmen bizde, kendi içimizde Başkanlık sistemini tartışıyor, suni ayrılıkları körüklüyoruz.

Anadolu’da Rusların ülkemize saldırıları sonucu, memleketlerini terk edip muhacir olmak zorunda kalan, büyük bir insan kitlesi vardır. Bu sebeple, Türklerin Ruslar ile yıldızı barışmamıştır. Siyasi, ekonomik, stratejik sorunlarımız sona ermemiştir.

Şimdi size Silistre savaşı ile Ruslarla yaşadıklarımızı hatırlatmaya çalışacağım.

SİLİSTRE HADİSESİ NEDİR?

Rus ordusu Mayıs 1854 te, Tuna’nın güneyine inmek için, Romanya Bulgaristan sınırındaki küçük kasabayı (Silistre) kuşatırlar.  Savaş ilanına bile gerek duymadan, Eflak Boğdan’a girerler.

Evlad-ı Fatiha’ndan Musa Hulusi, Rumeli çocuğudur. Destanlarla, menkıbelerle büyür. Gönlü memleket aşkıyla yanar. Gider zabit mektebine girer, teğmen olup orduya katılır. Bileğinin hakkıyla yükselip, yüzbaşı, binbaşı derken Ferik (paşa) olmakta zorlanmaz. İşte o karışık günlerde Silistre’de vazife yapar.

Toplam 6 bin askeri vardır. Bu sayı, gönüllü ve takviyelerle birlikte 10 bini zor bulur. Ruslar, Silistre’yi kaale bile almaz, bir an evvel Şumnu ve Varna’ya girip Edirne’ye inmeyi planlarlar.

Ancak bu küçük hisar, demirden leblebi çıkar. General Şilder ve General Luders başarılı olamayınca, Başkomutan Paskiyeviç “çekilin kenara” deyip komutayı ele alır. Emrindeki askerlerin sayısı 80 bini aşar.

140 küsur top birden gürler, şiddetli bir bombardımana başlar. Kasabanın kıvama geldiğini düşünen Paskiyeviç, yaverini kaleye yollar. Adam kibarca anahtarları ister ve “Mareşalimiz size dilediğiniz yere gitme şansı sunuyor, aksi halde bu kale taş yığını haline dönecek ve çoğunuz öleceksiniz!” der.

Musa Paşa “biliyorum” diye mırıldanır, “evet Silistre taş yığını haline dönecek ve biz bedenlerimizle canlı bir kale öreceğiz!”

Cevap Paskiyeviç’e iletilince, ihtiyar kurt içinde bulunduğu durumun vahametini anlar. Eğer bir asker ölümden korkmuyorsa... İşleri zordur!

Ve korktuğu başına gelir. Mücahidler 8 Haziran Perşembe günü sabah namazlarını kılar ve beklenmedik bir baskın yaparlar. Türklerin önemli bir kaybı olmaz ama Ruslar cesetlerini sayamazlar. Başkomutan da yaralanır, alandan sedye ile çıkar. Moskova’dan gelen emirle Prens Korçakof komutayı ele alır, kavga yeniden başlar.

Korçakof adamlarını toplar, ulu perdeden savurmaya başlar. Yok efendim bir avuç Türk için ününü şöhretini ayaklar altına alamazmış da falan filan...

Ruslar geceli gündüzlü lâğım kazar. 13 Haziran günü patlayıcıları yerleştirip selâm çakarlar. Prens, arenadaki imparator edasıyla kasılır, baş parmağı ile yeri gösterip “uçurulsun” buyururlar! Bu arada aşçısına göz kırpar “akşam yemeğini Silistre’de yiyeceğiz hazırlan” der.

Alkışlar, kahkahalar...

El mi yaman? Bey mi yaman?

Evet surlar büyük bir gürültüyle uçar, ancak Musa Paşa daha toz bulutu dağılmadan öyle bir saldırı başlatır ki adamlar donup kalırlar. Rusları mevzilerinden koparır, geri hatlara kadar sürüp çıkarırlar. Bu arada Prens’i de yaralar, revirlik yaparlar.

O gün Ruslar 9 generallerini kaybederler ki aralarında İstihkâm amiri Şidler de vardır. Cephedekilerin genel kanaati kuşatmanın derhal kaldırılmasından yanadır. Çar, çar naçardır. Nazırlarına “benim şerefimi düşünen yok mu” diye sorsa da cevap alamaz.

Musa Paşa demiri tavında döver, şaşkınlığı geçmeyen düşman üstüne saldırı tazeledikçe, istilacıların gözü yılar. Ölü sayısı 15 bini, yaralılar 20 bini aşınca Rus Genelkurmayı’ndan (Çar’a rağmen) ricat emri çıkar.

80 bin kişi dediğiniz koca bir şehirdir. Çadırlar, ahırlar, mutfaklar... Hâsılı çekilmek de kolay olmaz. Ruslar bir yandan toplanırken bir yandan da kaleyi döver, yeni bir baskına meydan vermemeye çalışırlar.

Silistre’de kazanılan zafer İstanbul’u heyecanlandırır, Musa Hulusi Paşa’nın Müşir (Mareşal) yapılması kararlaştırılır. Paşamız dünyada kazanabileceği en üst makama gülüp geçer, “keşke omuzlarım apoletsiz, göğsüm madalyasız olaydı da asker evlatlarım gibi şehit düşeydim” diye mırıldanır.

Ertesi gün sabah namazı için abdestini alırken, bir gülle gelip su terazisine çarpar, sıçrayan taş göğsünü yarar, hasretine nokta koyar.

Ardından Ömer Paşa, Rusları Kalafat Muharebesi ile hırpalar, Yerköy'de resmen dumanlarını atar. Moskof Tuna boyunda 2 general ve 6 bin asker daha bırakıp, kaçar. Hâlbuki adamlar sadece Balkanlar'ı değil, yeryüzünü ele geçirmek için yola çıkar. Tekerlekleri Silistre adlı ufacık taşa takılır, çabaladıkça batarlar. Romenler Bükreş'e giren Türk kuvvetlerini (6 Ağustos ) alkışlarla karşılar, Ruslardan kurtulmanın sevincini yaşarlar. Osmanlılar, Ayasofya'da ayin hayaliyle yanıp tutuşan Rumları da (Epir ve Teselya'da) tokatlar, Nardo Zaferiyle (1854) yerlerine oturturlar. Rusya bocalayınca dengeler değişir, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Prusya da İngiliz Fransız İtalyan ittifakına katıldıklarını açıklar. Müttefik Kuvvetleri 31 Mart 1854'te Gelibolu'da toplanır, Osmanlıya omuz çıkarlar. Bu arada Odesa bombalanır, Rusların 15 gemisini batırır, 13'üne el koyarlar. Çar'ın elinde tersane, tahkimat, mühimmat diye bir şey kalmaz. Sonun başı ve çatışma Kırım'a sıçrar. Ruslar Alma'da, Sivastopol'da da yenilir, Karadeniz'de gemi dolandıramaz olurlar. Çar'ın iki ünlü komutanı Prens Mençikof ve General Gorçakof unutulmaz hezimetler yaşar. 50 bine karşı 90 bin kişi çıkarmalarına rağmen Balaklava ve İnkerman muharebelerinden mağlup ayrılırlar. Karadeniz kıyılarındaki şehirleri yanar yıkılır, sokaklar is tüter, duman kokar. Bombalanmamış ne liman kalır, ne de istihkâm. Kilburnu Zaferinin ardından Özi Kalesi fethedilir. Serdar Ömer Paşa, Kafkasya'da yeni bir cephe açar. Sohum Kale’ye asker çıkarıp, Rus kuşatması altındaki Kars'ın yardımına koşar. Bu arada Çerkesler, Gürcüler ve bilhassa Şeyh Şamil destanlık işler yapar. Gazavat kıvılcımı yeniden parıldar, mücahidler Batum civarındaki Sekvetli Kalesi'ni fetheder, Ruslar'ı sürer atarlar. Muraviev 160 bin askerle Kafkasya'ya yürür ama Abdülkerim Paşa karşısında dikiş tutturamaz.

Neye yarar? Peki netice? Osmanlı toprak kaybetmez o kadar... İyi de onca malzeme, para, zaman ve onbinlerce genç civan ne olacak? İngilizler istediklerini alır, onlar Osmanlı savaşla uğraşırken, Gürganiyye İslam Devletini yıkar, Hindistan'a sahip olurlar. Racaların hazineleri, madenler, baharatlar Britanya'ya akar. Müslümanların iliğini sömürür, kemiklerini sıyırırlar. Fransızlar ise hiç yoktan Orta Doğu'da güç kazanır, ayaklarını Suriye, Filistin, Lübnan'a atarlar. İtalyanlar neden sonra iç birliklerini sağlar, devlet olurlar. Petersburg perişandır. Peş peşe gelen hezimet haberlerine dayanamayan Çar Nikolay, Rus ruleti oynar, toplusunun her gözüne mermi yerleştirip tetiğe basar.

Değişen bir şey yok. Ruslar aynı Rus. Tezgâhtarlar aynı tezgâhtar. Bize uyanık olmak düşüyor.

Mustafa Yolcu

Myolcu53@gmail.com

 

 

 
Toplam blog
: 172
: 1405
Kayıt tarihi
: 26.06.09
 
 

1953 Yılı Çorum iskilip doğumluyum.  inşaat mühendisiyim. Ankara'da ikamet ediyorum Yazılarım baz..