- Kategori
- Blog
Taşınıyoruz!!!

Yeni adresimizde hizmetinizde olacağız...Biz kim miyiz? *eylül * ve ben... Bir dakika! Yanlış bir anlaşılma olmasın; şizofrenik bir durum yok aslında. Yani tabii ki ikimiz aynı kişiyiz ama bir şekilde ayrı düşmüştük birbirimizden. Ben aylardır *eylül* de misafirdim. O , bana temelli taşınıyor artık... Şimdi birleşme vakti:) En iyisi hikayeye başından başlayayım...(Bu sırada etraf dalgalanmaya ve bulanıklaşmaya başlar. Geçmişe dönüş efekti! Hatta geçmişte olacağımıza göre sesleri de ekolu duyacaksınız sakın unutmayın...)
“Ilık bir Eylül sabahı , genç kahramanımız ( İzninizle kendime “genç kahraman” demek istedim, ne de olsa yazan benim, istediğimi söylerim), geçici görev nedeniyle Kaş'ın Sütleğen köyüne doğru yola çıkar... Kaş diye düşünüp “Ohh be geçici göreve de bak” demeyin sakın yanılırsınız. Sütleğen köyü dağın tepesinde minicik bir yer. İlk gün kahramanımız, geldiğini duyan ahaliyi bir güzel muayene ettikten sonra, kalacak yer sorununu çözmek için araştırma yapmaya başlar. Ancak kendisine uygun bir yer bulamadığı için 42 km uzaklıktaki Kalkan'a gitmeye karar verir. Bir dostuyla yaptığı telefon görüşmesinde , arkadaşlarının Kalkan'da minik bir otel işlettiklerini öğrenir. Kırmızı arabasına atladığı gibi Kalkan'ın yolunu tutar ( Arka planda “Shape Of My Heart” çalıyor bu sırada)
Söz konusu otele geldiğinde karşısına iki kişi, iki köpek ve bir sürü kedi çıkar. Her iki taraf karşılıklı olarak kısılmış gözlerle birbirlerini tartarlar. Sevgili Başak Altın ve Cuma Hikmet ile hayatları kesişmiştir işte. (Hatta Black, Cankız, Çizgi Film, Korsan ve diğerleriyle de) Kader ağlarını hızla örmekte ve günler birbirini kovalamaktadır. Sabahları Başak'la nefis kahvaltıları denizi seyrederek yaparlar her gün. Akşamları hep birlikte şaraplar içilir , şarkılar söylenir.
Fakat kahramanımızın bir şey dikkatini çekmektedir. Akşamları sohbet ederken, Başak kaşla göz arasında kaybolup, bir süre görünmemektedir ortalarda... Bu durum fazlasıyla merak konusudur. “Başak nereye gitmektedir?”. Araştırmacı ruhunu ortaya koyarak bir gün gizlice peşine düşer. Bilgisayarın başında otururken bulur onu. “Yakaladım seni!” diye bağırır.”Ne yapıyorsun habire bilgisayarda çabuk söyle!” Başak da “Bloglarıma bakıyorum “ der...Naaa naa naa naaaaa... Allah allah duymuştur öyle bir şeyler ama tam olarak da nedir bilmemektedir..
O andan itibaren Başak anlatır , kahramanımız dinler. Dinledikçe meraklanır. Blog nedir, kimlerin yazısını kaçırmıyor, nelere dikkat etmek gerekir hepsini anlatır. Sonra da “Sen de yazsana, çok zevk alırsın bak!” der... İşte olay orada başlamıştır artık. Dönüş vakti gelip çattığında sarılıp öpüşüp en kısa zamanda tekrar görüşme dilekleriyle ayrılırlar.( Sabah erken vakit Akdeniz'i pespembe hayal edeceksiniz burada ) Eve döndüğünde , bir süre yazıp yazmamaya karar veremez. Sonra bütün cesaretini toplayarak yazmaya başlar. Tarih 04 Ekim 2006...Bu arada , gece gündüz telefon ile taciz edip nasıl yazacağıyla ilgili sorular sorarak kızcağızı ( Başak'ı yani) bunaltır. Artık canına tak eden Başak Altın, kahramanımızdan kurtulmak için “Nasıl Blog Yazılır?” konulu bir blog yazar. 07 Ekim 2006 :)))”
(Günümüze dönme efekti, dalgalanmalar ve işte etraf netleşti. Sesin ekosunu da normale döndürmeyi unutmayın)
Tabii ilk başlarda nasıl bir ortamla karşılaşacağımı bilemediğim için kendi adımı kullanmayı istemedim.( Yaa aslında uyduruyorum. Kötü yazarsam da birileri beğenmeyip dalga geçerse diye saklandım:))) Eylül benim doğduğum ve aynı zamanda da en sevdiğim aydır. ”Adım Eylül olsun” diye düşündüm. Bir de baktım bir tane Eylül var. İlla taktım ya “Eylül” olacağım diye, yanına yıldızlar falan koyarak zorlaya zorlaya *eylül * oldum. Aynı zamanda devlet memuru olduğum için de bir çekiniklik olmuştu gereksizce. Ama 657 'de “Devlet memurları blog yazamaz” diye bir madde yok, baktım :))) Yazmaya, okumaya ve okunmaya başladıkça durumdan sıkıntı duymaya başladım . Sanki ben ben değilmişim gibi...
(Bu sahnede her yer karanlık; sadece üzerime tek spot ışığı düşüyor.) Ortalığın toz duman olduğu şu günlerde , gidenler ve gitmeyi düşünenler arasında, “ben” olarak burada olmak istiyorum artık... Yaşamlarımızı,deneyimlerimizi ve bilgilerimizi paylaşmak adına buradayız hepimiz. Güzel bir bütünü oluşturan parçalarız. Burada, o parçalardan kendime daha yakın hissettiklerim oldu, yeni dostluklar kuruldu. Fikrine katıldıklarımız ve katılmadıklarımızla tamamlanıyor puzzle. Bunu unutmamak gerekir diye düşünüyorum.Sinirlerimiz biraz gevşesin diye bu sefer böyle yazmak geldi içimden. Bir sonraki blogum yeni adresimde yayınlanacak. Hay Allah! Koca blog bitti ben hala kim olduğumu söylemedim!
Ben Yeşim Özdemir... Sevenlerim “Yeşo” der:) Yeni evime bir kahveye bekliyorum....
Sevgilerimle...
Not: Sevgili Başakçığım işlerini hallet de dön bir an önce...Seni ,yazılarını ve burada varolmanı özledim.