Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '13

 
Kategori
Güncel
 

Tayyip Bey’in Gezi Parkı Akilleri... (Kaptanlar Necati Şaşmaz ve Hasan Kaçan)

Tayyip Bey’in Gezi Parkı Akilleri... (Kaptanlar Necati Şaşmaz ve Hasan Kaçan)
 

Anlaşıldı!..

Tayyip Bey, ülkenin sorunlarını çözmeyi bundan böyle seçeceği “Akiller”e havale edecek. Daha açıkçası, kendi çözümlerini, onlar aracığıyla halka taşıyacak, sonra da “Halk böyle istiyor”la yapacağını yapacak.

Anımsayalım!..

Tayyip Bey, PKK sorununu çözmek için 9'ar kişilik 7 “heyet” oluşturdu, bunları bütün yurda yaydı. “Heyetler”, futbol ağzıyla söylersek, "deplasman"a çıktı; “tek kale” maç yaptı.

“Akiller”, “çok akıllı” konuşmalar yaptılar. Kimileri, yıllardır içlerinde sakladıklarınıi öyle döktüler ki... Seyircileri özel seçildiği için, “sahalar”da pek tepki olmadı. Çünkü taraf olmayanların taraftarları, “saha”ların dışında tutuldu.

Günler, "barış çağrıları"yla geçiyordu ki...

Taksim Gezi Parkı’nda kesilen “üç beş ağaç yüzünden” bir direniş başladı. Direnişi, sert tutumuyla polis körükledi. Direniş, ülkeye yayılınca, o “Akiller”in adı sanı duyulmaz oldu. İçlerinden kimileri, “seçen”in hoşuna gitmeyen konuşmalar yapmaya başladılar. Başta onlara alkış tutan, “eli kalem tutan”, “ağzı laf yapan”lar da Tayyip Bey’in hoşuna gitmeyen sözler söylediler.

Neyse...

Tayyip Bey, “Akiller” yolunu açtı ya...

Bu kez de Gezi Parkı sorununu çözmek, yapmak istediklerini daha rahat yapmak, direnişçileri, kendi deyişiyle “çapulcular”ı “taca atmak” için, “dış transfer” yaptı.

Tayyip Bey, Gezi Parkı Direniş’in dışında kalanlarla “11” oluşturdu.

İşte AKP Genel Merkezi'nde toplanan "11":

Ahmet Mümtaz Taylan (Tiyatro sanatçıcı), Prof. Dr. Betül Tanbay (Bireysel olarak katıldığını söylüyor), Prof. Dr. Hale Çıracı (İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü), Yrd. Doç. İpek Akpınar (İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi), Kutluğ Ataman (Yönetmen), Nil Eyüboğlu (Öğrenci, Emek Sineması’nın yıkımını üstelen Kamer İnşaat’ın sahibi Levent Eyüpoğlu’nun kız), Rumeysa Kiger (sanat yönetmeni), Selva Gürdoğan (İTÜ Mimarlık Fakültesi), Zehra Öney (sosyal medya uzman), Zülfikar Kürüm (Öğrenci),  Bülent Peker (Erdoğan’a mektup yazan).

Kimin hangi “mevki”de, nasıl bir dizilişle oynayacağını bilmiyoruz, ama kaptanlar belli oldu:

Necati Şaşmaz!...
Hasan Kaçan!...

Necati Şaşmaz, Kurtlar Vadisi’nin Polat Alemdar’ı..

Hani, “boru gibi” sesi olan Polat Alemdar... Aslında o ses, Necati Şaşmaz’ın değil. Şaşmaz, bunu bilmeyenlere, kameraların karşısında geçtiğinde, "Sesim duyuluyor mu? Dublörümü çağırmadım kusura bakmayın.” demesiyle değil de, o “cılız” sesiyle gösterdi.

Kimi sanatçıların “dublör” kullanması normal.

Dizide dublör kullanan Şaşmaz, bu kez Tayyip Bey’in düşüncelerini “aktaran” oldu. Dizide, başkasının sesiyle, senaryoda yazılanları söylüyordu.

“Gerçek hayat”ta, dün ise, sadece sesi aynıydı:

"Herkes gibi 2 haftadır çok üzgünüm. Maalesef Türkiyemiz bunu hak etmiyor demekten başka bir şey söyleyemiyorum. Sanırım bize nazar değdi. Dinleyen bir toplum olmamız gerekiyor, aynı dili kullanmamız gerekiyor.”

İşte, Necati Şaşmaz’ın aldığı, kendine mal ederek topluma vermek istediği mesaj:

“Dinleyen toplum olmamız gerekiyor.”

Kimi, niye dinleyecek; aklımıza yatmayanlara, dayatmalara niye karşı çıkmayacağız?

Şaşmaz; eski futbolcu, yeni milletvekili Hakan Şükür gibi "Ben bilmem, büyüklerim bilir" denmesini istiyor, senden/ benden/ bizden...

Şaşmaz, direnişçileri, televizyon başında kendisini izleyenler sanıyor olabilir. Ama unuttuğu bir şey vardı: o da  "dizi" ile “gerçek” hayatın farklı olduğu...

Şaşmaz, “aldığı mesajı” kendine mal ederek anlattı. Ne de olsa oyuncu!

(Birbirimizi Allah için sevelim. Allah hepimize tahammül versin, tahammülümüzü arttırsın. Bana göre bu ülkeye nazar değmiştir. Dua okuyalım. Hiç kimse bu ülkenin kötü duruma düşmesini istemez. Bu gemide hepimiz varız, batarsak hepimiz batarız. Ben düşüncelerimi anlatmak istedim.)

Şaşmaz, “tatkik toplantı”nda konuşulanlara hayran kalmış:

“Topçu Kışlası'nı detaylarıyla, son haliyle görmek ve dinlemek istedim. Ben animasyonu çok sevdim, orada daha fazla yeşilin olduğunu gördüm.”

*****

Öteki kaptan Hasan Kaçan ise, Gezi Parkı’na hiç gitmediği, oğlunun gittiğini, Gezi Parkı’nın "korkunç bir şekilde idrar ve pislik koktuğu"nu söyleyerek, Gezi Parkı’na gitmeyen, bir “kaçan” olduğu kendi ağzıyla söyledi.

Hasan Kaçan, yöneten, yazan, çizen, oynayan...

Onun da bu kez rolü değişti, yönetilen, yazılanı söyleyen, yerine getiren oldu.

Her iki kaptan da, kendi deyişleriyle, Gezi Parkı'na gitmeyen, "direniş"e soğuk bakan kişiler.

Kaptanlar, arkadaşlarıyla birlikte sorunu çözecekler!

Dünya döndükçe, daha ne/ler dönecek,  göreceğiz!
 


http://www.facebook.com/turgutcelik

https://twitter.com/#!/turgutcelik

turgutce@yandex.com

 
Toplam blog
: 2458
: 2418
Kayıt tarihi
: 10.11.08
 
 

24 Kasım 1944'te İspir'de doğdum. Ankara Kurtuluş Lisesi'ni, Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesi Tü..