Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '07

 
Kategori
Haber
 

Tayyip Erdoğan - Bekir Coşkun: Bir “akşamdan kalma” hali

Tayyip Erdoğan - Bekir Coşkun: Bir “akşamdan kalma” hali
 

Akşamdan kalma hali kötüdür. Başınıza gelmemişse bile en azından etrafınızda birilerini o halde görmüşsünüzdür. Baş ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı, konsantrasyon bozukluğu, dikkatsizlik, çevresel uyaranlara karşı ilgi eksikliği gibi belirtilerle kendini gösterir. Akşam içkiyi fazla kaçırmaktan, birbiriyle uyumsuz yiyecekler ve içkileri karıştırmaktan kaynaklanır. O haldeyken insan kendini bir paçavra gibi hisseder; yorgun, bitkin, halsiz...

Sarhoşluk ilk anlarda iyidir. İnsan, gücünün ve enerjisinin arttığını hisseder. Bir anlamda bir başka boyuta geçer. Herşeyin daha güzel ve kolay olduğu bir boyut. İnsan o haldeyken normaldekinden daha fazla konuşur, güler, hatta bazen sebepsiz yere ağlar. Cesareti artar, utanç ve çekingenlik duygusu azalır, refleksleri ve tepkileri hızlanır.

Ayarında kaldığında güzeldir sarhoşluk. İnsana içini boşaltma imkânı sağlar. Sarhoşluk sadece içkiyle olmaz. Çeşitli bitkiler ve kimyasal maddelerle de sarhoş olabilirsiniz. Ancak vücuda dışardan madde zerk etmeden de sarhoş olunabilir. Büyük ve mutlu bir aşk, şöhret, başarı gibi mutluluklar da sarhoş eder insanı. Özellikle de başarı sarhoşluğu en sık rastlanan hallerden biridir. İçki sarhoşluğundan daha uzun sürer ve onun sendromlarından daha ağır zararlara yol açabilir.

Ortodoks İslam anlayışında içki haramdır. Fars dilinin büyük şairi Ömer Hayyam o harika rubailerinde her ne kadar bunun lüzumsuz bir yasak olduğunu anlatmaya ve kanıtlamaya çalışmışsa da bugün Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu içki içmez. Zaten İslam peygamberi Hz Muhammed de içkiyi haram saymıştır. Bana göre bu yasak Hz. Muhammed’in zamanındaki ayyaşların aşırılıkları yüzünden konmuştur ama benim din bilgim bunu kanıtlamaya yetmez. Yasağa rağmen Müslümanların bir kısmı günahının bedelini göze alarak içki içer. Ben de Hayyamcıyım, içerim. Haram sayıp içmeyene de saygım var, içene de...

Bilindiği gibi Başbakanımız dini bütün bir Müslüman olarak içki içmez. Dolayısıyla onun içkiden sarhoş olması gibi bir olasılık yok. Ancak bugünlerde ettiği bazı sözlere bakarak onun başarı sarhoşluğuna kapıldığını sanıyorum. Bence hem kendisi hem de kimi AKP’liler 22 Temmuz seçimlerinin sonucunun etkisiyle bugünlerde bu haldeler. Bir AKP milletvekili çıkıp gazetecilere “sana lan benim karımın başörtüsünden!” diyebiliyor. Üstüne Başbakan bir televizyon programında bir muhalif gazeteciden söz ederken, “Cumhurbaşkanını kabul etmiyorsa çekip başka ülkeye gitsin” diyor. İşte bunlar tam anlamıyla başarı sarhoşluğunun belirtisidir. Çok konuşma, aşırı özgüven, hızlı refleks...

Sarhoşluğun sonrası akşamdan kalma halidir. Sarhoşluk ne kadar abartılırsa akşamdan kalmanın sendromları da o derecede ağır yaşanır. İster içki sarhoşluğu, ister şöhret, isterse de başarı sarhoşluğu olsun sonuç değişmez. Sarhoşluk en sonunda yerini ağır bir bitkinliğe bırakacaktır. İçkinin o hafifletici etkisi geçtikten sonra insan kendini nasıl kötü hissederse başarı sarhoşluğunun etkisiyle yapılan şeyler de yerini telafisi imkânsız pişmanlıklara bırakabilir. Başarıyı ve şöhreti hazmedemediği için birçok ünlünün kaybolup gittiği hepimizin malumudur. Özellikle sanat, spor ve magazin dünyasında nice yıldızın bu yüzden kayıp gittiğini biliriz. Başbakan ve AKP’liler hepimizin hayrı için bir an önce bu sarhoşluktan kurtulmalıdır. 22 Temmuz artık geride kaldı. Şimdi ülke olarak önümüzde büyük sorunlar var. Halk AKP’ye görev dönemi içinde o sorunları çözme, en azından çözümü yolunda çalışma görevi verdi. Hükümetlerin esas görevi de budur. Bu yolda başarı gösterdikçe alkışlayanı ve sonraki seçimde oy vereni artacak, eleştireni azalacaktır; başarısızlık halinde ise tam tersi...

Gazetecinin görevi ise sorunlara dikkat çekmektir. Gazeteci politikacının müttefiki ya da hasmı gibi davranamaz. Yorum yaparken siyasi tavır takınabilir, bu işlevini abartıp politikacıya hasım gibi davranması ise ülkemizde kimi gazeteci-yazarların sık sık düştüğü bir hatadır. Tıpkı Bekir Coşkun’un tavrı gibi. Coşkun’u gazeteci değil de sadece bir insan olarak tanısam büyük ihtimalle severim, iyi anlaşırım. Yazılarından anladığım kadarıyla özellikle hayvan ve doğa sevgisi bakımından epey yakınlığımız var. Ancak Coşkun’un üslubundan hiç hoşlanmam, siyasi görüşlerine katılmam. "Benim Cumhurbaşkanım olamaz" yaklaşımı çok yanlıştır. Eğer bu ülkenin vatandaşıysak, seçilecek kişi de Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı olacaksa bu söz doğru olamaz. Sevmeyebiliriz, kimseyi sevmek zorunda değiliz. Coşkun'un kendisi gibi düşünmeyenleri hemencecik yobaz, satılmış, kıllı, habire göbeğini kaşıyıp küfreden kişiler olarak tanımlaması en basit deyimle siyasi bağnazlıktır. Bağnazlık da bir yazar için en büyük tehlike ve zaafiyettir. Ancak sonuçta bunlar Coşkun'un kendi inanırlığına zarar veren hatalardır. Başbakan, Bekir Coşkun’un tutumundan rahatsız olabilir ama bu rahatsızlığını dışa vururken “ya sev ya terket” anlayışına sarılamaz. Kimse bu ülkenin sahibi değildir. Kimsenin kimseyi değil ülkeden kovmak, bunu yakınma biçiminde söylemeye dahi hakkı yoktur.

Başbakanımızın başarı sarhoşluğundan, Bekir Coşkun’un da siyasi bağnazlıktan bir an önce sıyrılmasını diliyorum, her ne kadar zor olsa da...
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..