- Kategori
- Ekonomi - Finans
Teğet ve krizin faydaları-3

Hatırlarsanız Teğet ve Krizin faydaları-1 başlıklı yazımızda, Teğet’i ve krizin ülke insanımıza yaptığı katkıları anlatmıştık.
Bu günde ekonomi tarihimiz ve krizlerimizin bize yaptığı katkılardan bahsedeceğim.
Ekonomi tarihimiz krizlerle dolu.
Biz fazla uzaklaşmadan 2001 yılındaki krizden başlayalım.
O güne kadar ekonomik verilerimizin güçlü olduğu, 24 Ocak kararları ile ekonominin çok güçlendiği, Rahmetli Özal’ın deyimiyle “Çağ Atladığımız” bir zaman dilimindeyiz.
İktidarda, Demokratik Sol Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Anavatan Partisi var. Bu partilerin birisi Demokratik sol, öbürü Milliyetçi, üçüncü küçük ortak ise ülkeye çağ atlatmış bir parti.
Dünyanın birkaç ülkesinde, küçük çaplı krizler var. Bizde her şey güllük gülistanlık!
O da ne? Bir gün yapılan bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısından erken ayrılan, Başbakan Rahmetli Ecevit, ağlamsıyarak yaptığı basın açıklamasında, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in üzerine Anayasa kitapçığı fırlattığını söylemesi ile birlikte ekonomimiz birden bir krize girerek, ortalık toz dumana karıştı!
O kadar güçlü denilen ve ekonomik olarak çağ atladığımız bir zamanda, ekonomimiz “kâğıttan gemiler” gibi, fırlatılan Anayasa kitapçığının sayfalarından çıkan rüzgârla yerle bir olmuştu.
Etkili ve yetkili kişiler, hemen önlemler almaya girişti. IMF ve Dünya Bankasının katkıları ile hemencecik bir reçete yazıldı. Reçetede yazan ilaçları vermek üzere, IMF ve dünya Bankası patentli Kemal Derviş ithal edilerek, ekonominin başına getirildi.
Kemal Derviş, yazılan reçetedeki ilaçları öyle güzel içirdi ki! Bir yandan vadesi gelen borçlar ertelenirken, öbür yandan ertelenen borçların faizini(!) ödemek için yeni krediler (Borçlar) verilmeye başlandı.
Bu önlemler ve uygulamalar sayesinde, 2002 yılının Eylül ayına girerken, ekonomide gözle görülür düzelmeler görülmeye başladı.
O siyasi hengâme içinde, ekonomideki düzelmenin rantını yemeye uğraşan, Hüsamettin Özkan, Kemal Derviş, Rahmetli İsmail Cem ve bir gurup daha arkadaşlarının kurdukları partinin (Yeni Parti)güçlenip, ekonomik rantı(!) yemelerini istemeyen MHP, hemen seçim isteyip, 2 Kasım 2002 yılında seçime gidildi. AKP yüzde 34 oyla, Anayasayı tek başına değiştirebilecek bir çoğunlukla iktidara geldi. Seçim kararı alan iktidar partileri ise kendilerini meclis dışında buldular. Yüzde 50 kusur oyla iktidar olan üç parti, yapılan bu erken seçimde oy oranlarını yüzde 15 bile yapamamışlardı. MHP yüzde 8, ANAP yüzde 4 DSP yüzde 1, 5 oy alabilmişti.
Kurulan yeni hükümet; IMF reçetelerini aynen uygulamaya devam etti.
Yıl 2005, ülkede yaratılan ekonomik mucize meyvelerini vermeye başladı. Milli Gelir hesaplamasında yapılan küçük bir teknik değişiklikle, Milli Gelirimiz 3000$ dan 7500$ çıkartıldı. Bir yıl sonrada 10000$ olduğu ilan edildi.
Oysa ülkede hiçbir üretim artışı yoktu. Uygulanan ekonomik politika, tüketim üzerine kurulmuştu. Milli Gelir’in kişi başına 10000$ a çıktığını duyan herkes elleri kabarırcasına alkışa başladı. Birkaç sendika dışındaki kesimlerin elleri kabarmıştı alkıştan!
İktidar bu alkışın verdiği öz güvenle, seçilemeyen Cumhurbaşkanı’nı seçmek için seçime gitme kararı aldı. Artan Milli Geliri nereye harcayacağını bilemeyen iktidar, birden Sosyal bir Devlet olduğumuzu hatırlayıp, yazın sıcağında milyonlarca ton kömür ve gıda maddesi dağıtmaya başladı. (Bazı rivayetlere göre gıda maddelerinin arasında dağıtılan ithal kıymalarında olduğu, sıcak altında kömür kamyonları ile dağıtıldığı için, kıymaların koktuğu dedikodusu yayıldı.)
Milli Gelirimizdeki bu artış ve Cumhurbaşkanı seçtirilmeyen AKP, yüzde 47 lik oy oranı ile iktidardaki konumunu daha da güçlendirdi.
İktidarı yenileyen AKP ilk iş olarak, tekrar meclise gelen MHP ve miting meydanlarının etkisi ile CHP’nin peşinden sürüklediği 13 DSP milletvekilinin katkılarıyla, Abdullah GÜL Cumhurbaşkanı seçildi.
İktidar, bu güne kadar takiye yaparak gizlediği hedeflerine varmak için hemen düğmeye basıp, MHP’nin de desteği ile Anayasanın 10 ve 42. maddelerini değiştirip, üniversitelerimizde Türbana özgürlük tanıma girişiminde bulundular. Anayasa Mahkemesi, Anayasamızın değiştirilemez üç maddesi çerçevesinde bu değişikliği iptal etti.
Artık iktidar fütursuzca uygulamalara girişmekten çekinmemeye başladı. Hedef olarak gösterilen AB bir kenara itildi. Bir yandan da Cumhuriyetin değerleri bir bir babalar gibi elden çıkartıldı. Hala ekonomik mucizeden bahsediliyordu.
Bu sırada, tıpkı bizde olduğu gibi; hızla tüketim toplumuna dönüşen Amerika’da alınan Mortgage (Morgıç) kredileri geri ödenemez oldu. Bu kredileri veren birkaç Amerikan Yatırım Bankası iflas ilan edince, haliyle finansal bir kriz doğdu. Bu kriz çok kısa sürede AB ülkelerine sıçradı. Ekonomiden anlayan gerçek ekonomistler, yazdıkları yazılar ile iktidarı uyardı. Kriz geliyor, önlem alın diye. Ancak iktidar, kendilerine yaranmak için takkeli Liboşlar tarafından icat edilen “Ekonomik Mucize”ye öylesine inanmışlardı ki. Hiç aldırmadılar. Başbakan önlem alın diyen gerçek ekonomistlere, her seferinde sert çıkıp, “Hamdolsun, ayağımız yere sağlam basıyor, bu kriz bizi teğet geçer, bu krizi en hafif atlatan ülke biz olacağız” gibi söylemlerle geçiştirdi.
Sonrası mı?
Onca kamuya ait ekonomik değeri yüksek ve karlı kamu yatırımları satıldı. Onca borç alındı. AKP İktidara geldiği zamandaki iç ve dış borcun toplamının iki katından fazla borçların artmasına rağmen, bu krizi yaşadık ve yaşıyoruz.
Dünyada kriz iki türlü kendisini gösterdi.
1-Krizin teğet geçtiği ülkeler:
Başta bizim ekonomimiz olmak üzere; 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 13.8 küçülerek bize bir dünya şampiyonluğu kazandırdı!Arkamızdan Litvanya yüzde 13.6, Tayvan yüzde 10.2, Singapur yüzde 10.1, Rusya'da yüzde 9.5, Japonya yüzde 8.8, Almanya yüzde 6.9, İsveç ekonomisi yüzde 6.5, İtalya yüzde 6, Meksika yüzde 8.2 küçüldü. Krizin çıkış yeri Amerikan ekonomisi ise yüzde 2, 5 küçüldü.
2-Krizin delip geçtiği ülkeler:
Bu ülkeler kriz ortamının ilk çeyreğinde büyümeyle kapattılar.
Bu ülkelerin başını yüzde 6.1'le Çin çekerken, onu yüzde 5.8'le Hindistan ve yüzde 4.4'le Endonezya izledi. Daha önceki yıllarda; Ekonomisi en kötü denilen ve iflas ettiği söylenen ve kriz nedeniyle zor bir dönemden geçen Arjantin bu kez ilk çeyreği yüzde 2'lik büyümeyle tamamladı.
Krizin bizi teğet geçmesine, ülke halkı olarak sevinemedik(!) bile. Ortaya atılan sanal darbe planları, Ergenekon isimli Terör(!) örgütü derken, böylesine büyük bir ekonomik krizi, en az(!) zararla atlatan ve hatta krizi fırsata dönüştüren (!) güzel ülkemin insanı, iktidarın sanal darbeciler ile değiştirdiği gündem yüzünden, sevincini dışa vuramadı! Oysa asıl darbeyi yapanlar, ülkede sanatçı ilan edilmişti.