Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '09

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Tevfik Fikret'in dramı - 5 (son)

Tevfik Fikret'in dramı - 5 (son)
 

Göçmen kuşlar hep Güneşi izler...r.alıntı


HALÛK’UN SON VEDAI*


Türk Edebiyatı’nda ve Çağdaş Düşünce Tarihimizde üzerinde sıkça durulan Tevfik Fikret'in gözbebeği Halûk'un sonu ne oldu? Tevfik Fikret, çocukluğundan beri Türk milletinin aydınlık geleceğinin temsilcisi olarak gördüğü Halûk yüzünden en ağır eleştirileri almıştır. Çünkü Halûk, Robert Kolej'den ayrılıp İskoçya'da elektrik mühendisliği eğitimine başladığında Hristiyan bir ailenin yanına yerleştirildi. Halûk, tam hayatına yön verilecek bir çağda olduğundan ve millî ve manevî değerlerle yeterince donatılmadığından içindeki boşluğu burada doldurma arayışına girdi. Bu yıllarda henüz 16 yaşında olan Halûk, bu ailenin telkinleriyle Hristiyanlığı seçti. Bu gelişme, İstanbul’'daki ailesini üzüntüye boğdu. Özellikle çocukluğunda Halûk'u cuma namazlarına götüren dedesinin sinir krizleri geçirmesine yol açtı. Haluk 1913 yılında izini kaybettirmek için, Amerika'ya gitti. Michigan Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümüne yazılıp, burayı da 1916'da çok iyi bir dereceyle bitirdi...

Şairin; “siyah toprağı altın yapacak fen”i ülkeye getirmesi için küçük yaşlarda İskoçya'ya gönderdiği ve "Bize bol bol ziyâ kucakla getir!" diye tavsiyelerde bulunduğu oğlu Halûk, 1913'ten sonra bir daha yurda dönmedi. Burada hem dinini hem uyruğunu terk edip, başka bir dünyanın iklimine uzandı…


Halûk'un bu hareketi, Tevfik Fikret'in hayatını bilenler için önemli iki olayı hatırlatmaktadır: Tevfik Fikret, "Halûk'un Âmentüsü" başlıklı şiirinde; "Toprak vatanım, nev-i beşer milletim!" diyerek, beynelmilel(uluslararası) bir anlayış ortaya koymaktadır. Yine Tevfik Fikret, "Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej'deki görevlerinden dolayı bir dostunun: 'Niçin millî kurumlarımızda değil de, bir yabancı eğitim kurumunda çalışmayı tercih ediyorsunuz?' şeklindeki bir serzenişine; “Benim irfanım artık tebdil-i tâbiiyet etmiştir.”der." Anlayışının uyrukluk değiştirdiğini söyleyen tevfik Fikret'e karşılık oğlu, her şeyiyle uyrukluk değiştirmiştir. Bu durum Müslüman ailelere çok önemli bir mesaj vermiştir: Çocukların Pozitif İlimler kadar, mânevî donanıma da ihtiyacı vardır. Bu alandaki boşluğu dolduracak kişiler her zaman ortaya çıkmaya hazırdır.(24)

*
Halûk üniversiteyi bitirince Amerikalı bir kadınla evlendi ve bazı üniversitelerde ihtisas yaptı. Bu yıllarda boş zamanlarını "büyük hayranlık duyduğu" Hristiyanlığı araştırmaya ayırdı. 1928'de iş hayatına atılarak, büyük bir başarı gösterdi ve mutfak malzemeleri üreten bir firmanın bölge temsilciliğini aldı. Bu işten büyük bir servet kazandı. 1943'te II.Dünya Savaşı’nın ortalarında aldığı bir kararla bir daha maddiyata dönmemek üzere kendini Hristiyanlığa adadı. Aynı yıl içinde Presbyterian Kilisesi'nin rahip yardımcılığına, 1956'da da Orlando'da rahiplik rütbesine yükseldi. Bu sıfat, o tarihe kadar doğuştan Hristiyan olmayan sadece beş kişiye verilmiştir.

Halûk, Amerikalı eşinden doğan çocuklarına Türkçeyi öğretmedi. Bu durum onun Türkçe ve Türkiye ile olan son bağlarını da kopardı. Halûk, Haziran 1965'te Orlando, Park Lake Presbyterian Kilisesi rahibiyken öldü.(25)

Kaynaklarda Halûk'un iç dünyasına dair fazla bilgi yoktur. Eski Kültür Bakanı, Şair Talat Halman, Halûk'un hayatında bilinmeyen noktaları açıklığa kavuşturmak için 1963 ve 1964'te Halûk'tan bilgi almaya çalıştı. Talat Halman, yazdığı bazı mektuplara cevaplar aldı ve bunları daha sonraları Milliyet gazetesinde yayınladı.(26)

Talat Halman, mektuplarında Halûk'tan “neden din ve uyruk değiştirdiğini, ülkesine bir daha neden dönmediğini, babasıyla arasının açık olup olmadığını” ve yukarıda değindiğimiz "Vatanım ruy-ı zemin, milletim nev'i beşer!" mısraını nasıl anladığını öğrenmek ister. Halûk, mektubunda babasıyla ilgili şunları söyler:


"Babam, bende edebiyat ve sanat istidadı bulunmayışından dolayı derin bir hayal kırıklığına uğramıştı. Ünlü şiirlerini yazdığında, ben çocuk denecek yaştaydım. İtiraf edeyim ki, o şiirleri anlamıyordum."


Halûk'un, Talat Halman'ın mektuplarına 28 Ocak 1964'te yazdığı cevapta, babasıyla ilgili şunlar vardır:


"Babamın sanat ve şiir istidadına kıyasla ben fazla pratik bir insandım. Zannederim, kendi hayatında gayet önemli olan şeylere ciddi ilgi göstermeye elverişli olmayışım, onu hayal kırıklığına uğratmıştı."


Evet, Tevfik Fikret'in tâ bebekliğinden beri büyük özenle büyüttüğü, Türk gençliğinin gelecekteki sembolü olarak gördüğü, dönemin en iyi okullarında okuttuğu, ziyâ kucaklayıp getirmesi için aydınlık(!) diyarlara gönderdiği Halûk'un yapısı ve kişiliği, babası için önemli olan konulara ciddi alâka göstermeye elverişli değildi. İskoçya'ya gönderirken oğluna; "Beklerim bir zafer esâsen ben, kılıcından ziyâde kalbinden!" diyen T.Fikret, oğlundan zafer değil, büyük bir hezimet görmüştü.

Halûk'un aynı mektubunda yurda dönmeyişinin nedenini açıklayacak başka bir bilgi daha yer almaktadır:

"1916 Haziran'ında ABD'de makine mühendisliğinden mezun oldum. 1920'de Robert Kolej'e makine mühendisi olarak girecektim. Eşimle pasaportumuzu çıkartmıştık, birkaç hafta içinde vapurla yola çıkacaktık. Tam o sırada yurda dönmemin uygun olmayacağı haberi geldi. Bu, dinî inancımdaki değişme yüzündendi. Dinî temayüllerimdeki değişmeyi babam biliyordu. Bunu bir defasında babamla konuştuk; ama kendisi bu bakımdan açık fikirliydi. Kendi kararlarımı kendi başıma vermemi istedi. Annem hiç memnun olmadı. Dedem ise hayal kırıklığına uğradı. Babam, Allah'ın birliğine inananlardandı. Allah'a Yaradan olarak inancı vardı."

Köklerinden tamamen koptuğunu ise şöyle dile getirir.

“Babamın benim adıma yazdığı şiirlerin bir nüshası bile yok elimde. Zaten Türkçe’yi de büyük zorluk çekerek okur oldum."

Haluk, imzasını “H. Halouk Fikret” şeklinde atar.

Halûk yukarıda verdiği bilgiye göre 1916'da okulunu bitirmiştir. Birinci Dünya Savaşı’na denk gelen bu tarihlerde yurda gelerek, çocukluğunda Türk bayrağının altına yazdığı "Ölmek ve yaşatmak seni!" mısraındaki hislerini gerçeğe dönüştürerek, vatan uğrunda bir mücadeleye girişebilirdi. Fakat Halûk, buna yanaşmamış, ülkesi büyük felâketlerle sarsılırken, ülkesinden oldukça uzaklarda yaşamayı tercih etmiştir.

Cemil Meriç: "Halûk, bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi." diyerek yabancılaşmış Türk aydınını Halûk'un şahsında kişileştirir… Bizce Halûk'un durumu, Tanzimat'tan bu yana çocuklarına sağlam bir manevî eğitim ve Türklük bilinci verememiş ailelerin durumunu çok güzel yansıtır. Çocuklar ne kadar modern okullarda okutulsa, onlara ne kadar güzel imkânlar sunulsa da, millî ve mânevî değerlerle donatılmadıkları takdirde, hiçbir zaman istenen gâyeye ulaşılamayacaktır. Evet Halûk, kaybolmuş veya kaybedilmiş nesillerin ortak adıdır. Fikret, Halûk için yazdığı “Bir Tasvir Önünde” şiirinde ona şöyle hitap ediyordu:

“İnsanlığı ihyâ için îsâr edeceksin;
Hak bellediğin bir yola yalnız gideceksin!”

Bu sözlerin doğruluğu şüphe götürmez; fakat Halûk doğru yolu bulamadığı gibi, gittiği yolda da hep yalnız kalmıştır. Belki de Fikret, "İnan Halûk, ezeli bir şifâdır aldanmak!" mısraıyla, Halûk'tan beklediklerinin bir arzudan öteye geçemeyeceğini seziyordu.(27)

*
Sonuç, Tevfik Fikret’in mi, Halûk’un mu dramıdır, o hükme varmak okuyucuya kalmıştır. Ama dev şairi bunalımlı anlarında yazdığı iki şiirle ateist ilan etmek, büyük haksızlık sayılır. Yukarıda Haluk’un belirttiği gibi; “Allah'ın birliğine inananlardandı. Allah'a Yaradan olarak inancı vardı."


Tevfik Fikret, Mustafa Kemal’in en çok etkilendiği Türk aydınlarından birisidir. Atatürk;

“Ben inkılâp ruhunu ondan aldım”,

“Tevfik Fikret’i tanıyanlar, benim ne yapmak istediğimi kavrayacak kimselerdir”

sözleriyle, ilham aldığı kişilerin başında, T.Fikret’in geldiğini vurgulamıştır. Hatta o kadar ileri gidilebilir ki, Tevfik Fikret: “Ey feza-yı ferdanın küçük güneşleri; artık birer birer uyanın” diye seslenirken, gelecekte Mustafa Kemal Atatürk gibi bir Türk evladının doğmasını istemiş ve Mustafa Kemal, Fikret’in dediklerini ve davranışlarını doğrulayan Türk genci olmuştur demek, hiç de abartı sayılmaz. Bu nedenle, Türk İnkılâbı’nın düşünce evrelerinde; Tevfik Fikret’in düşünceleri, yeri doldurulamaz derecede büyük rol oynar.(28)


Yüz yıl önceki durumla bugünü karşılaştırdığımızda; görülen onca belalar, çekilen çileler, gerçekleştirilen mucizelere rağmen, birbirimize davranış konusunda bir arpa boyu ilerlemediğimiz görülür. Hep “ben” söylemi genlerimize kazınmış gibi… Düşmanlarımız da fazla uğraşmadan, “Böl, Parçala, Yönet” ilkesini rahatlıkla uygulamakta, ilerlememize gem vurmaktadır. Dün de öyleydi, bugün de…

Tarihten ve bugünden çıkarsayabileceğimiz dersleri unutmayalım:

-Bugünü, dünün şartları ile değerlendirmeyelim.

-Belalı coğrafyamızda zaten fazlasıyla var olan dış kaynaklı olumsuzluklara, içeriden de eklemeler yapmayalım.

-Bize yapılmasını istemediğimiz şeyi, başkasına yapmayalım, birbirimizin değerler bütününe saygılı olalım.

-Herkes haddini bilmeli ve üstüne düşen görevi yapmalı…

***

DİP NOTLAR


*Başlık, Talat Halman’a aittir.

24-A.Osman Dönmez: Haluk’un Son Vedâı, www.sizinti.com.tr

25-Dönmez, a.y.

26-Milliyet, 19-23 Haziran 1966

27-Dönmez, a.y

28-M.Vehbi Tanfer: “Tevfik Fikret ve Atatürk Üzerindeki Etkileri”

Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, sayı:33, C.XI, Kasım-1995

********

*Daha iri yazıyla okuma ve kopyalama için bkz:

*-http://gununsitesi.milliyet.com.tr/Site/aytendirier.com?ver=65

1-http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=123

2-http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=124

3-http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=125

4-http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=126

5-http://www.aytendirier.com/blog/blog.asp?id=127


 
Toplam blog
: 214
: 5488
Kayıt tarihi
: 03.08.08
 
 

Emekli eğitimci, araştırmacı yazar, şairim. Ülkemin cennet ile cehennemi bir arada yaşadığı bir zama..