Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Eylül '13

 
Kategori
İlişkiler
 

Teyzemin Elma Fidanı

Teyzemin Elma Fidanı
 

O, sonsuz sevgisini, eşsiz şefkatini ve yakın ilgisini hiç esirgemedi çevresindeki insanlardan.

Herkesi sevdi, herkesin derdiyle dertlendi, herkesin acısını ta yüreğinde duydu, herkesin mutluluğuyla mutlandı.

Ve herkesi sevdiği gibi, çocuklarını, akrabalarını, komşularını sevdiği gibi sevdi, o kıraç üzüm bağını da...

Yaşlıydı, gücü yoktu, üstelik yakınlarının rızası da olmuyordu, ama o aldırmadan her fırsatta gidip asırlık omcaların altını belliyor, bademlerin, elmaların dibindeki otları temizliyor, o incecik hortumdan akan cılız suyla saatler boyu üşenmeden kıraç toprağı suluyordu.

Üzüm omcaları en az 100 yıllık, badem ağaçları en az 50-60 yıllıktı ve o bağ onun için çok değerliydi. Çünkü o geçmişine, hatıralarına sımsıkı bağlıydı.

O bağ onun için anneannesinden, dolayısıyla annesinden kalan en son, en değerli ve en somut hatıraydı. 

Kendisini görmek için Konya’ya her gidişimizde bizi ısrarla o bağa davet eder, mevsimine göre omcalarda bulduğu üzüm cıngıllarını, taze bademleri ya da küçük mayhoş elmaları  ikram etmekten, ısrarla yedirmekten büyük mutluluk duyardı.

...

İşte onu meleklerin yanına gönderdiğimiz o acılı gün, onun o çok sevdiği bağını, hani  her gidişinde kendisini çok mutlu hissettiği o ata yadigârı bağını son bir kez de ben görmek istedim.

Aylardan Mayıstı, İç Anadolu’da bademlerin çiçek açtığı zamandı. Ama Teyzemin bağına henüz bahar gelmemişti, ağaçlar kupkuruydu.

Bakımsızlıktan mı, aylardır onun sevgisinden mahrum kaldıkları için mi, bilmem…Çok şaşırdım, üzüldüm...

O an sanki tüm ağaçlar ve omcalar onun gidişinden haberdar gibiydiler. Hepsi kurumuş, boynu bükük ve mahzundular. Toprağa bile öksüzlüğün ağır hüznü çökmüştü sanki…

Sağlığında bile ondan başka kimse uğramazken buralara, şimdi kim gelirdi havasını solumaya, kim gelirdi toprağını sulamaya, otlarını yolmaya?

Şu üç-beş cıngıl üzümün yüzüne kim bakardı artık?

Ağladım, ağladım...

İnsan, bir tek annesi ölünce öksüz kalmıyormuş, onu anladım...

Mümkün olsa üzüm omcalarını, o elma, badem ağaçlarını kökünden söküp beraberimde getirmek isterdim ya, neyse...

Dayanamadım, üzüm omcalarından dallar aldım, ağaçların dibindeki sürgünlerden köke yakın dalcıklar kestim, kopardım. Yine bağın toprağıyla beraber bir poşetin içine yerleştirip üzerine bol su döktüm.

Derdim onları Antalya'ya getirmek, bahçeme dikmek  ve eğer tutarsa çok sevdiğim teyzemin anısına o bitkileri büyütmekti.

Çevremdekiler, kâh alay ettiler, kâh onay verdiler, ama özellikle  elmalar için “tutmaz!” diye fikir beyan ettiler.

Ben de inat ettim;“Ya tutarsa!” dedim…

5-6 saatlik bir yolculuktan sonra eve gelir gelmez onları bahçeme diktim.

...

Gerçekten de kurumadılar, tuttular(!)

Üstelik bir  ay kadar sonra yeni sürgünler verdiler ki, işte o günlerde dünyanın en mutlu insanı bendim...

...

Eylül ayıydı....

Küçük elma dalcığı artık bir fidana dönmeye başlamıştı.

Bir sabah bahçeye çıktığımda elma fidanının ucunda bir beyazlık fark ettim, merakla yanına gidince ne göreyim?  Elma fidanının en ucunda 3-5 tane tomurcuğun yanında bir de çiçek açmamış mı!

Dikilmesinden 4 ay sonra, üstelik Eylül ayında çiçek veren başka bir elma fidanı var mıdır bilmiyorum? Ama bu benim için bir mucizeydi...

Çiçeklerin bu mevsimde meyveye dönmeyeceğinden emindim ama bu bir işaretti. Teyzem bunu hissetmişti, emindim......

...

O çiçekler elbette meyveye dönmedi  ama elma fidanı büyümeye devam ediyor.

Gövdesi hayli kalınlaştı ve şu günlerde tomurcuklarıyla kendini bahara hazırlamaya başladı...

Ben teyzemin hatırasını yaşatıyor olmaktan buruk bir mutluluk duyuyorum...

Ve teyzem...

O çok değerli bağından getirilmiş küçücük bir dalın, bir elma fidanına dönüşmesinden ve çok sevdiği yeğeninin bahçesinde yeniden hayat bulmasından memnun,huzur içinde uyuyor, biliyorum...

 

***

 

 

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..