Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Ağustos '12

 
Kategori
Edebiyat
 

Turgut Uyar'a 'belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi olmayı bilmek' diyen o soy şaire merhaba

Turgut Uyar'a 'belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi olmayı bilmek' diyen o soy şaire merhaba
 

4 Ağustos 1927 - 22 Ağustos 1985


‘Belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi olmayı bilmek' diyen birisi terk etmişti bizi bir 22 Ağustos günü.

Evet, 22 Ağustos 1985'de aramızdan ayrılan Turgut Uyar, Türkçe'nin en güzel şiirlerinden bazılarını yazmayı başarmış sıra dışı bir edebiyat insanı, hakikaten 'soy' bir şair, rafine bir yazı-cengaveriydi. 

Önemli birisini anarken hep gerçekleştirildiği üzere, edebi soslu güzelleme yapmak, ya da, 'lâcivert'-gösterişli-tumturaklı lâflar sıralamak amacıyla yapmadığıma inanılmasını istediğim kimi şahsi tespitlerim olacak Turgut Uyar hakkında.

Lâkin, bu tespitlerimi daha sağlıklı kurgulayabilmek adına, izninizle kitaplığıma gidiyorum önce ve Türkçe edebiyat bölümünden Turgut Uyar’ın ‘Büyük Saat’ isimli toplu şiirleri alıyorum elime.

Karıştırıyorum Büyük Saat'i rastgele ve ardından da, O’nun sevdiğim şiirlerine, özelikle de Divan isimli kitabının bünyesindeki doyumsuz dizelerine bir kez daha gömülü-gömülüveriyorum. İlerleyen satırlarımın, 'Şair' mevhumunun içini tam manasıyla doldurmayı bilmiş çok az sayıdaki insanoğlunun isminin hizasına ismini yazdırmaya muvaffak olmuş, yaşamı çok sakin ve sıradan bir mecrada tamamlanmış olmasına karşın, şiirleri çağlayanlar misali gürleyen bir politikayı beslemiş olan bu extrem edip için bir mersiye olarak okunmasını dilerim.

Zahiren, Turgut Uyar’ın konuştuğu dili konuşup, yazdığı dilde yazıyorum. Batın'da ise durumumun çok farklı olduğunu hisseder gibiyim. Özellikle yazmak merkezli debelenmemin, paylaşmaya çalıştığım meramımın kafasını gözünü yarmak ve dahi, ana dilimin, öz lisanımın kanadını kolunu kırmak olduğunu az çok idrak edebiliyorum sanki.

Dille kurduğum 'metin inşaa etmek ve bu suretle de idrak seviyesinde var olmak' merkezli ilişkimin ve yazı - yazın düzleminde becerikli bir fail olmak ve giderek de edebi bir özne olarak anlağımı kurgulamak temelli edimimin sonucundan memnun değilim.

'Yazınsal kapasitem', 'kendimi yazı temelli kurma gayretim', 'benliğim - metnim - mesajım' üçlemesinde tezahür eden mezkûr - cari organik artikülasyonun taşıdığı muhtemel problematiğe nisbet eden yukarıdaki kaygı ve hatta endişe dolu tespitlerden sonra, Turgut Uyar'a dair bir iki kelâm etmeme ruhsat vereceğini umuyorum izan ve insaf sahibi okurun.

Turgut Uyar’a dair olan bir metin, herşeyden önce, onun ‘Sivil Şiir’ söylediğine vurgu yapmakla mükelleftir. Ki, bu durum, onun özel yaşam kipiyle, hayat çizgisiyle birlikte ele alındığında, büsbütün anlam kazanmaktadır.

Neden mi ‘Sivil Şiir’?

Neden olacak; eğitim hayatı boyunca askeri okullarda okumuş, bu yüzden de, zihni melekeleri, muhayyelesi ve mutasavveresi, cumhuriyetin kurucu ideolojisinin doktrinizasyonuna, sivil okullarda okuyanlara göre daha fazla maruz kalmış, ardından uzun süre askeri memurluk yapmış ve nihayetinde de SEKA'daki memuriyetiyle hayatını kazanmış olmasına karşın Turgut Uyar, şiirine militarist temaların ve resmi ideolojinin sirayet edemediği ender cumhuriyet dönemi şairlerindendir.

İşte bu yüzdendir ‘bir Cumhuriyet zabitinin ‘Sivil Şiir’idir Turgut Uyar poetikası’ demekliğim.

Bu durum, Uyar'ın hayat öyküsünün, edebiyat tarihçilerince, mercek altına alınarak, ayrıntılı bir otopsiye tabi tutulması gereken enteresan bir deseni olarak temayüz etmektedir.

Kullanmaktan zevk aldığım ‘Eyyy…!’ nidası eşliğinde söyleyecek olursam:

Ey Büyük Saat’in muvakkiti, ey sözcüklerin mürebbisi, sen, bildim ben, sen, ayrı düşmüş manaların muvahhidisin, belli ki, kelimelerin ve kavramların da mücahidi.

İşte, Turgut Uyar’ın da poetik – organik – entelektüel – ruhani akrabası olduğu ‘sözcüklerin mürebbisi’, ‘manaların muvahhidi’ ve ‘kavramların mücahidi’ olan o ‘gerçek şairler’; aslında, benlikleri şiirlerinin izdüşümü olan, maddi varlıkları poetikalarıyla aynı koordinat sistemine işaret eden başka bir boyutun varlıklarıdır.

İnsanlığın bir bakıma şuurudur onlar (Şair, şuara, şuur kavramlarının aynı kökten neşvünema bulduğuna dikkat ediniz lütfen!). Onlar dillerine öylesine hâkim, ana lisanlarının o derece de öz evlâdı, ettikleri lâkırdının öylesine efendisidirler ki, sözlerinin sanki bir parçası gibi konuşurlar ve yazarlar. O şairler, o yazarlar dili kullanmazlar, dilleri onları kullanır, dilleri o soy şairlerin müellifidir adeta.

Dilleri ile o yazarların ve şairlerin benlikleri, kendileri, kendilikleri âdeta birdir, yekparedir. O yazar ve şairler, yâni ki, dillerinden başka bir şey de değillerdir zaten. Ve, tabii ki onlar şiirleridirler de!

Onlar has yazarlardır, soy şairler. Turgut Uyar bu soy şairlerin ve soylu yazarların en yakışıklılarındandı, en halislerinden.

Son sözüm bu mevzua dair, şiir tutkunlarının kutsal kitaplarından olan  'Büyük Saat'e dair olacak. Bilinsin ki ben, Büyük Saat'i düşürmem elimden. Ve inanırım ki naçizane, gerçek her şiirperest de benim gibi davranır bu hususta. 

Halen keşfetmemiş, ya da, daha önce tanışmasına karşın, şu ana değin yeterince edebi lezzetine varamamış cümle şiir-deli-divanesinin de belirli aralıklarla Büyük Saat’in o muhteşem ‘Tik Tak’larına kulak vermesini diliyorum.

Yok yok, bu hususta sadece ‘dileme’kipinden seslenmekle yetinmenin doğru tutum olmadığına inanıyor ve bu konuda ‘ısrar makamı’ndan konuşmakta ve mezkûr toplu şiir kitabının okumasında muhakkak manâda musrır olmakta bir sakınca görmediğime kuvvetlice vurgu yapmakta bir beis görmüyorum.

Umarım, bu kırık dökük argümanlarımla, ‘belki de asıl ustalık budur, her zaman acemi olmayı bilmek' demiş olan o soy şaire samimi bir merhaba diyebilmişimdir.

Umarım. 

 
Toplam blog
: 297
: 1623
Kayıt tarihi
: 29.08.11
 
 

1958 Fatih / İstanbul doğumlu. Etiler Lisesi ve İTÜ Maden Fakültesi Petrol Mühendisliği Bölümü me..