Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '06

 
Kategori
Sosyoloji
 

Türkiye’ de solun olmamasının göreli yararları

Öncelikle, solun yokluğunun demografik kesimlere etkisine bir bakalım:

Gençlik hareketleri, Türkiye’de 1960’lardan beridir, ortalama toplumsal değişim devimsellerinden çok çok daha devingen olageldi. Sol parti var olsaydı, bu hareketi asimile ederdi. Gençlik hareketlerinin içeriden boşta bırakılmışlığı, oradaki sol dinamiğin hemen her 10 yılda bir geçmişi sıfırlamasına yol açıyor. Bunun tarihsizlik gibi olumsuz bir yönü varken, ataklık gibi olumlu bir yönü de var. Bu biçimde gençlik hareketleri keskin zigzaglar çiziyor ama özerklik bir dereceye kadar mevcut kalıyor.

Sendika hareketleri, parti ile işbirliği deneyiminden zararlı çıktı. DİSK, CHP’den çok zarar gördü. Ona epeyi de zarar verdi ayrı konu. 30 milyon emekçinin, 5,5 milyon sigortalının olduğu bir ülkede, 800.000 sendikalı işçi var. O nedenle toplu sözleşmeler hep işçinin aleyhinde oluyor. Bunu da, ne sarı sendika, ne de parti çözer; işçilerin kendileri çözer.

Sol parti olma eğilimi, bizde çok kolaylıkla ulusalcılığa kayıyor. Bırakın demokratik solu, uç sol bile çok hızla nasyonal sosyalistleşebiliyor, oldu da zaten. Solun anti-nasyonalist olduğuna, bu ülkede 83 yıldır kimsenin aklı ermedi gitti.

Ancak 1990’larda nüfus çoğunluğunu kente kaptıran kırsal, köylü, çiftçi nüfus, sol bir partiyi batırırdı, onu beceremedi ama eh tekneyi deldi, diyelim. DSP’nin köy-kent projesi düpedüz korporatizme giden bir sağcılık içerir. Hoş, solcu köylü olabilir mi, ayrı konu. Genelde olmuyor ama bir tek İsveç’te bir dönem kentli aristokratlar tutucu olunca, onlara değişimcilik rolü düşmüş.

Entellektüeller, ortalama 50 yaşında oldukları için, yaşlılığın kendiliğinden getirdiği bir tutuculukta olduklarının ayırdında olmadan, kendilerini solcu sayabilmişlerdir. Vicdanı solda, cüzdanı sağda olmanın yanısıra, fikri solda, fiili sağda olmayı da, yarım porsiyon münevverlerimiz çok iyi beceregeldiler.

Geriye ne kalıyor?

Evkadınları, kadınlar, öğrenciler, emekliler, işsizler, işportacılar, özürlüler, ayrallar, kriminaller, lümpen proleterya… Sosyal demokrasiye asıl acilen gereksinim duyan milyonlarca kişilik yığın…

Onlar için dünyadaki sol veya sosyal demokrat partiler de pek bir şey yapamamış. Sanayi toplumu veya onun son vampir-çehresi neo-liberalizm onları aslında toplama kampına tıkmak isterken, Uluslararası İnsan Hakları Mahkemesi’nde yargılanmayı göze alamadıklarından dolayı, onları yok sayıyorlar. Düşünün ki toplumun % 80’i için bir tek parti bile yok. Beyaz Türkler için parti çok ama siyah Türkler için parti hiç yok.

Bu bir avantajdır.

Bugünkü anti-globalistler bu özgürlüğü çok iyi kullanıyorlar. Hiçbir angajmanı kullanmayan köksüzlük sayesinde, tüm paradigmaların faşizminin dışında, yepyeni söylem düzlemleri icat ediyorlar. Türkçe’de bu konudaki literatür artık fena değil, isteyen açar bulur okur.

Sivil toplum değil, sivil itaatsizlik. Meclis’te değil, sokakta politika. Oy vermek değil, yaşamı ve kendini değiştirmek.

Soruna bir de böyle bakılabilir.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..