- Kategori
- Tarih
Türkiye' ye bisikletin girişi [1]
![Türkiye' ye bisikletin girişi [1]](https://iblog.milliyet.com.tr/imgroot/blogv7/Blog333/2011/09/11/59/30391-3-4-be281.jpg)
Türkiye’ye bisikletin ilk girişinin üstünden yüzyıl geçtiğini söyleyebiliriz.
Bisikletin Osmanlı topraklarında oluşuyla ilgili ilk haber, Tarik gazetesinin 31 Ağustos 1885 tarihinde yer almıştır... “Mösyö Tomas Stefans namında bir Amerikalı velespid ile” önce İstanbul’a gelmiş, sonra da İzmit’e geçmiştir. İzmit’ten beş günlük bir yolculuktan sonra Ankara’ya ulaşan Stefans’ı, kentte Vali Paşa Hazretleri, memurlar ve bini aşkın Ankaralı yollara çıkarak seyretmişlerdir. Bisikletli Amerikalı, Ankaralıların ricalarını kıramamış ve habere göre, “üç defa şose üzerinde velespid ile yürüyüp 1200 yarda mesafeyi iki dakika ile on dört saniyede kat etmiştir.”
Gazete, Mösyö Stefans’ın daha sonra Vali ve görevlilerle vedalaşıp, Yozgat’a doğru hareket ettiğini de belirtmiştir. Bu haberden de anlaşıldığı üzere Türkiye’de ilk bisikletli gezgin Mösyö Tomas Stefans’tır...
Bisiklet firmalarının da ilk ilanlarını yayımlatmaları bu döneme rastlar. Örneğin Paris’te 1886 yılında yayımlanan “De Paris a Constantinople” adlı rehberde iki ayrı bisiklet ilanına rastlarız. Birinci ilanda “Securitas” markalı askeri “bicyclette” ve “tricyclette”ler 365 ve 540 Frank karşılığı satışa sunulmaktadır. İkinci ilanda ise saate on sekiz kilometre katedilen ve yirmi üç kilo ağırlığındaki üç tekerlikli “L’Excursionniste” için 500 Frank istenmektedir.
1889-90 yılında İstanbul’da yayım hayatına başlayan “Annuaire Oriental” adlı almanakta da “Securitas” markasına rastlarız. Bu kez dört ayrı çeşit bisikletin tanıtımı yapılmaktadır. Ordu bisikletinin iki tekerleklisi 405, üç tekerleklisi 600 Franka satılmaktadır. Yol bisikleti 500, çocuklar ve kadınlar için özel olarak üretilen üç tekerlekli “turist bisikletleri” ise 625 Frank’tan satılmaktadır. İlanda, bisiklet firmasının Türkiye’de acentesi olmadığı, siparişlerin direkt olarak Paris’ten yapıldığı da belirtilmiştir.
Türk edebiyatında önemli bir kırılmanın ismi olan “Servet-i Fünun”, dergisiyle de edebiyatımıza katkılar yapmıştır. Bu derginin koleksiyonları içinde bisikletle ilgili gravür ve haberlere de sık sık rastlanmaktadır.
7 Ekim 1893 tarihli sayıda, bisiklet üstünde takım elbiseli ve kasketli bir Osmanlı erkeğinin resmi yer almaktadır.
En ilginç resimlerden biri 1893 yılında yayımlanan bir sayıdaki “Hem velosiped, hem de sandal” resmidir. Resmin üst kısmında “peni-çeyrek peni modelin”ndeki bisikletin üstünde bir Osmanlı subayı ve onun üstünde de bisiklete bir direkle bağlı sandal gözükmektedir!... Alttaki resimde ise sandalda keyif çatan bir Osmanlı erkeği, şişmiş bir yelken ve yine bir direğe bağlı olan “peni-çeyrek peni modeli”ndeki tekerlekler yer almaktadır!...
11 Ağustos 1893’te yayımlanan sayıdaki resimde yine bir bisiklet-sandal vardır ancak bu seferki biraz farlıdır. Deniz kenarında üç tekerlekli bir bisiklet vardır. Önde küçük, arkada iki büyük tekerlekten oluşan bisikletin orta kısmı sandaldır. Bu bisiklet modelinin aynısını, denizdeki bisiklette de görürüz. Ancak bu sefer tekerlekler, denizin içinde gitmeye yarıyordur!... İşte bugün “deniz bisikleti” diye tabir ettiğimiz buluş, daha o günlerden bulunmuş ve resmedilmiştir bile!...
11 Eylül 1893’te yayımlanan sayıda ise “Nev-i İcad Velosiped” ifadesinin üstünde, tekerlek biçimindeki büyük bir çemberin içinde bir küçük tekerlek ve koltuğa oturmuş bir adam görülmektedir. Bu düzeneğe göre adam pedalları çevirdikçe küçük tekerlek dönmekte, küçük tekerlek döndükçe büyük çember hareket etmektedir... Anlaşılan o ki, böylece daha hızlı gidilmektedir!...
Servet-i Fünun gazetesi sahibi ve başyazarı Ahmed İhsan Bey’dir. Ahmed İhsan Bey dergisine bisikletle ilgili haberleri koymanın ötesinde bazı başyazılarını da bu yeni icada ayırmaya başlar. Örneğin İstanbul’daki ilk bisikletliler hakkındaki bir yazısında şöyle yazmıştır:
“Velospid hevesi ehli zevkimiz meyânında epiyi süratle taammüme (yayılmaya) başladı. Buna isbat olmak üzere Beyoğlu tüccarlarından bir kaçının ahîren Avrupa’dan on kadar velospid celb ile dükkânlarına vaz eylediklerini irâe eyleriz (bildiririz). Şu hâle nazaran gelecek mevsimi baharda, velospid süvar olarak tenezzühe (dolaşmaya) çıkacaklara ziyâdece müsâdif olacağız (rastlayacağız) demektir. Bu da serengâhların manzarasını daha revnaklı (süslü) kılacaktır.
İlk defa Beyoğlu Caddesi’nde şekli garibî ile zâhir olarak halkın teacîbünü (şaşkınlığını), hayvanların ürkmesini celb eden velospid, bir kaç defa İstanbul cihetine de geçti, daha sonra adedi birden ikiye, ona çıktı. Artık tesâdüf edenler o kadar hayrete dûçar olmuyor (düşmüyor).
Velospid sokaktan geçti mi, işsiz güçsüzlerden başka dönüp de arkasına düşen, seyrine bakan kalmadı.
Ehli zevk meyânında (zevk sahipleri arasında) velospid süvâriliği evvel emirde Kadıköyü, Kuşdili, Fenerbahçe’de enzârı erbâbı cevelâna müsadif olmuştur. İki tekerleğin üstüne çıkup bir yandan bacak sallamak, bir yandan kollarla vücûdu dâimi ihtizaz (titreme) altında bulundurarak başda fesin üstüne geçirilen beyaz örtüyü mevcelendirerek (dalgalandırarak) tozlu yollarda gitmek...
Yazın Kadıköyü, Fenerbahçesi ehli zevk ve sefâsından bahseylerken, o ehli zevkü sefâ arasına atlılar, arabalılar, sandallılar, kayıklar, yayanlardan başka bir de iki tekerleğe binmiş velospidlilerin inzimam eylediğini (eklendiğini), Avrupa’da bugün gayet taammüm eden (yayılan) yeni vâsıtai nakliyenin karîben (yakında) bizde dahi tevesuu istîmali memûl (kullanımının yaygınlaşmasının muhtemel) olduğunu söylemiş idik. Sonbahardan istifade maksadı ile Kağıdhane yolunu tutanlar, çan yahud düdük sedasını etrafa keskin surette aks ettirerek bir sürati hayret efza ile yanlarından gelüp geçen birkaç velospid süvârı da gördüler.”
( Bu yazı yakında yayımlanacak olan KEŞFEDENLER İÇİN ATLAS - BİSİKLET adlı kitabımdandır. Varlık dergisi, Şubat 2006)