- Kategori
- Kültür - Sanat
Türkiye'de popüler kültür ve kültür kavramı
Popüler olan her şey gibi kültürün de popüleri kötüdür :))
Popüler Kültür kavramının bugünkü seviyesinde popüler olmadığı günler, kavram üzerine yazılmış kitapların çoğu işin teorik yanlarına yönelik konulara değiniyordu. Ahmet Oktay’ın, 90’lı yılların başlarında okuduğum “Türkiye’de Popüler Kültür” adlı eseri, popüler kültür kavramına ilk defa ciddi anlamda şekil veren bir yaklaşım tarzı içeriyordu.
Ahmet Oktay kitabında, popüler kültüre ‘olgu’ diyerek; son 50 yılda Türkiye’de hangi biçimde varlık kazandığını ve biçimlendiğini ele alıyor.
Bu olgunun yaşam alanı olan medyanın Cumhuriyet’in başlangıcından günüme kadar, verili düşünce kalıplarına paralel olarak nasıl bir söylem değişikliği geçirdiğini ortaya koyuyor.
Ahmet Oktay, hayatında hiç Tsunami görmemiş bir Japon’un –kendine göre- büyük dalgalara karşı eleştirisini, gayet samimi bir dille ifade ederken, popüler kültürün medyada yaşam alanı bulduğunu belirtmiş. Yani popüler kültür, medya kaynaklı bir olgu! Burada dikkati çeken durum eserin İnternet öncesi (yani sadece gazete radyo ve TV bazlı) medya varken bu sonuca varılmış.
Peki, İnternet’in ortaya çıkması ile birlikte popüler kültür olgusunda yaşanan değişim halâ aynı terim ile ifade edilmeli mi? Yoksa, artık elektronik destekli bu sanal kültür garabetine başka bir isim vermek mi gerekir?
“Kültür, üretmek demektir.”
Öyleyse popüler kültürün de üretim olgusunu içerisinde taşıması gerekir. Üretim kavramının da kendi mecrasında bir tartışması var: Soyut ve somut üretim.
Bu iki tartışmayı birbirine tokuşturursak, popüler kültür için soyut ve somut şekkinde ayrılabilir ki; bu durumda, “soyut popüler kültür” tümüyle sanal medyanın varlıksız üretimine denk gelir.
Peki, sonuç nedir? Burada çetrefilli bir labirentin kıvrımlarına girmeden üretimimizi -hiç de popüler olmayan bir şekilde- dosdoğru yapmalıyız:
1- Popüler kültürün soyut üretimi ön plana çıkaran eğilimleri, geleceği olmayan ürünleri öne çıkarmıştır. Geleceği olmayan ürünler; sanat ve edebiyattan tutun da günlük yaşamın ihtiyaçlarına çözümler üreten teknolojilere kadar etki altına almıştır.
2- Gelecek hesabı yapılmayan planlama ve tercihleri öne çıkarmıştır. Birkaç yıl kullanılan aletler, evler, yollar, malzemeler, yollar, köprüler, hastaneler, fabrikalar ve santraller benzeri bayındırlık yapıları gibi…
3- Geleceği olmayan düşünce yapıları, geleceği olmayan bir insanlığa doğru gidişe de sebep olmaktadır. Hızlı büyüme (hattâ büyüme tek başına bir belâdır! Bunu “iyi” diye anlatmak bile başlı başına şeytani bir çürümüşlük göstergesi olarak görülebilir. Büyümenin öne çıkarılmasının tek nedeni, gelişme eksikliğini kamufle etme kaygısıdır), aşırı üretim ve bunun sonucu olarak aşırı tüketim; tümüyle sakatlanmış bir düşünce yapısının eseridir!
Popüler kültür, kültürün (yani üretime davranışının) sürdürülebilir olmayan bir yolda, sürebildiği kadar gitmesine; sinirleri alınmış, tepkilere duyarsız kalınmış, gelecek kaygısı hissetmeden, sırf bu günü hoş tutma amacıyla devam ettirilmesidir.
Toplumbilim, siyasetbilim ve sosyalatropoloji gibi çeşitli davranış bilimlerinin üzerinde yoğunlaştığı bu toplumsal olgunun ürünlerini geleceğe taşınabilir hale getirmek çok da zor değil. Ürünlerin nitelikli ve akıl süzgecinden geçmiş ürünler olması (bir başlangıç olarak) yeterli olabilir.
Bundan 1000-1500 yıl önce yapılan eserlerin hepsi değerli değildi ama bugüne kalmayı başaran eserleri hiç ayırt etmeden ‘paha biçilemez’ diye sınıflandırmasını biliyoruz.
Bilmesine biliyoruz ama yaşam süresi 100 yıl olan çimento ile bin yıl yaşayacak köprüler ve binalar yapamayız.
Evlerimize plastik ıvır zıvırlar alırken ya da sahte eşyalara para verirken bunları çocuklarımıza bırakmayı hedeflemediğimiz kesin! Torunlarınız, bugün kullandığınız plastik ıvır-zıvırı “bak bu anneannemden kaldı” diye saklayacak değil ya! Hepsi çöpe gidecek!
Daha 60-70 yıl öncesine kadar basılan kitaplar en az bin yıl okunabiliyordu. Bugün evinde yeni baskı kitaplardan oluşan kütüphanesi olanlar şunu bilmeli: Çocuklarınız okurken çıtır-çıtır kırılacak, torunlarınız okurken ise ufalanacak! Çıtır-çıtır kırılacak olan, kitaplıklar değil! Kitaplar!
Bugün yaptıklarınız, eserleriniz ve hayatınız boyunca bu dünyaya kattığınız ne varsa 100-159 yıl içerisinde toz olacak!
Siz halâ değersiz bibloları, sahte tabloları, korsan kitapları, 3 TL’ye satılan sahte kaşarları, 2 TL’ye satılan sahte salamları, 2 TL’ye yarım ekmek sahte dönerleri yemeye devam edin.
Gerçeklerinin arasında bile seçici olmak gerekirken, sahtelerini hiç sorgulamadan tüketmek popüler kültürün çürümüşlüğünün en güzel göstergesidir.
Sahte ürünleri almaya devam edin ki, bu sahtekarlar iyice semirip şişsinler ya da topladıkları paralar ile birer gemi alıp bu ülkeden gitsinler.
O zaman belki kurtuluruz
Hep sevgi ile kalın.
Murat SEVGİ