- Kategori
- Ben Bildiriyorum
Türkiye dış politikası güçleniyor mu?

Türkiye dış politikasında neler oluyor?
Biraz da farklı konuda bir fikrimi yazayım.
Son zamanlarda tüm basın organlarında, ülkemizin bir diplomat veya siyasetçisini bir veya birkaç ülke ile müzakere içinde görüyorum.
Doğrusu gurur duyulacak bir durum.
İsrail ile Filistin’i barıştırma, Pakistan’da arabulucu olma, Ortadoğu için görüş belirten ülke durumunda görülme, İran’la ekonomik işbirliği, Suudi Arabistan’la gelişen ilişkiler, Avrupa iz olduğu için ülkeleri ayrıca saymıyorum bunlar güzel şeyler.
ABD ile büyük pazarlıklar ve PKK’yı silme kararlılığı için anlaşma (istihbarat anlaşması) vs. Hayret neredeydi bu Türkiye? Sahi güçlü bir dış politika mı yürütülüyor yoksa farkında olmadığımız gücümüzün farkına mı vardık?
Bunu bir gazetenin anketinde görünce heyecanlandım, ankete katılan binlerce kişi Türkiye’nin Ortadoğu politikasını %78, 9 başarılı bulmuş, aynen bende katılıyorum.
Aman nazar değmesin birileri yine içeride ekonomik kriz, bir iki irtica meselesi ve din meczuplarını bulup otel odasına koyar arkasından Türkiye elden gidiyor diye içine kapanık bir köy haline döndürürler ülkemizi.
Gerçi dünya artık global bir köy oldu, herkes her şeyi anında duyuyor. Ama beni asıl gururlandıran, ülkemiz yetkilileri her operasyondan başarıyla dönünce Ortadoğu’da İsrail’de hatta ABD’de bizi bazı komşularla müzakere için yanında görmek istemeye başladı.
Aslında şaşılacak bir şey yok, hep yaşlılar gibi kendi halimize sızlandık. Üniversitelerimiz dünya çapında başarı yakalayamadı, dış politikada ülkemizi saygın bir konuma getiremedik, Avrupa hiç bu kadar kendini suçlayıp bizde hata yaptık demedi, paramız 1$=1 lira seviyesine çıkmadı, kişi başı gelir hiç 5000 doları aşmadı, ürün ve kalite bu kadar bollaşmadı, (sokaklar dünyanın en iyi arabalarıyla dolu, bir beklentim de yerli otomobil).
Gelişmelerin sonuncusu önemli kalemlerin basına aktardığı yorumlar: “ABD K.Irak’ı Türkiye’ye kabul ettirmek için PKK’yı kullanacak ve anlaşma sağlanınca PKK’yı kendisi yok edecek” tabirleri doğru çıkmaya başladı.
Zaten ABD’nin orta doğuyu istediği gibi bölme arzusu bilinir. Güçlü İran, Irak, Suriye, Türkiye’ye izin vermeme politikası yürüttüğü söylenirdi. Avrupa’nın ise tam tersine Güneydoğuya yatırımlar yaparak Türkiye’yi güçlendirmek istediği vurgulanırdı ki bu doğru çıkmaya başladı. Ama kısmen, çünkü Türkiye’nin bölünmesini artık ABD’de istemiyor. Sadece ekonomik çıkar peşinde olduğu ortaya çıktı. PETROL
Geçen yıl insan kaynakları zirvesinde (Lütfi Kırdar) yabancı bir konuşmacı şunları söylemişti: “Siz iş adamlarına büyük işler düşüyor, Darvin teorisi içinde bulunan <ı>dünya varlıkları sınırlıdır ve yalnızca güçlüler ayakta kalırı> ilkesi yüzünden bazı ülkeler kıyasıya savaşlarla her şeyi ele geçirip kıt imkânları sadece kendi lehlerine çevirmek istiyor. Sizler dünyanın kaynaklarının ve imkânlarının oldukça geniş olduğunu ve herkese yeteceğini ispatlayın ve bu savaşları durdurun, eşit paylaşımı sağlayın” demişti.
Bu cümleler beni etkiledi, demek ki batı sürekli güçlü olmak ve ayakta kalmak güdüsüyle savaşlar yapıyor.
Sadece birinci dünya savaşında ölen insan sayısı 4 milyon civarında, ikinci dünya savaşında Japonya tek bomba ile yüz binlerce canını kaybetti, Avrupa ise ikinci kez 4 milyon insanını toprağa verdi.
Daha öncede Napolyon Moskova’ya kadar girmişti. Almanya’yı dümdüz etmişti. Sonuç güç elde etme sevdası. Ya şimdi, ABD Irak’a girdiğinden beri 700 bin insan öldü. Bu nasıl insanlık anlamıyorum.
Aklıma gelen tek kutuplu dünya insanlığa yaramadı. Sosyalizmi sevmem, ama Rusya dağıldıktan sonra kapitalizmin azgın maddeciliği insanlığa daha çok zarar vermeye başladı. Zaten kapitalizmi de sevmem. Sadece kazanmak için üretmek sevdasıdır, insanlığa faydalı mı? Zararlı mı ikinci planda kalır. Mehmet Barlas beyin bir programında dediği gibi, Sovyetlerin sosyal yapısı ve insanları paranın hâkimiyetinden kurtarmaya çalışması, acımasız kapitalizm baskısından kapitalist yönetime sahip ülkelerdeki insanları da kurtarmıştır. Eğer Sovyetler daha önce dağılsaydı ve ABD yine böyle güçlü olsaydı insanlık daha fazla acı çekerdi diyor.
Katılmamak elde değil. Ama Sovyetler Birliğinin kurulması için kanını toprağa verenlerin sayısı Lenin ve Stalin döneminde de milyonları aşmıştı.
Allah daha acı günlerden bizleri ve insanlığı korusun.
Muammer MURAT
Mutlu ve esen günler dileğiyle