- Kategori
- Ekonomi - Finans
Türkiye'nin Ekonomik Krizi ve Trump'ın Kriz Politikası

Borç ödeyerek, yol yürüyerek biter.
Türk parasının dolara karşı değer kaybı uzun dönemde aşağıdaki sonuçları doğuracaktır.
Orta sınıfa geçmiş olan kesimler, alt orta direk, tekrar fakirleşecektir. Türkiye kamu harcamalarını azaltırsa, harcamalarından tasarruf yaparsa, bütçe açığı azalabilecektir. Türkiye vergi toplama politikasını basitleştirmek, geniş tabana yaymak ve yatırım için ödenebilir seviyede düşük tutmayı amaçlamalıdır.
Mevcut yakın dönemde ücretler, maaşlar ve sağlanan artışlar oluşan çift rakamlı enflasyon karşısında yetersiz kalacaktır. Çift rakamlı (%20) enflasyon ve krizle gelen devalüasyon (%40) 100TL'lik ürünü yıl sonunda muhtemelen 128TL (100+%20 enflasyon+ devalüasyonun yaklaşık olarak beşte biri) yapacak, ücret ve maaşlar aynı oranda artamayacağından alım gücü azalacaktır.
Ayrıca GDP dolar bazında azalacaktır.
Devlet borçlarını ve borç faizlerini uygulanabilir bir ödeme planına bağlamak durumundadır. Dışarıdan gelecek dövize verilecek faiz enflasyondan fazla olmalıdır ki ülkeyi terk etmesin. Dolarını TL’ye çevirip hisse senedi alan yabancılar yıl sonunda kâr etmezlerse parasını tekrar yatırmazlar. Örneğin yabancı faiz sever Ağustos 2018’de 1milyon dolar bozdursun 1$=6TL diyelim. 6 milyon TL’sine %20 faizi olan fon alsın. 2019 Ağustosunda parası 7.2 milyon TL olur. Cari açık, borç ve faiz ödemesiyle birlikte enflasyon %15 olur ve 6TL değil 6.9TL 1 dolar olursa eline geçecek para 1 milyon 43bin dolar (7200 000/6.9=1.043478) olur. Kazancı yaklaşık 43 bin dolardır. Faiz sever yabancı yatırımına devam edebilecektir. Aksine enflasyon %25 olursa 7.5TL 1$ olur ve parası 960 bin dolar olur ve 40 bin dolar zarar eder (7200 000/7.5=960 000). Bu durumda faiz sever parasını geri götürebilecektir.
Arjantin’de iktidara gelen sağcı Başkan Maurico Macri yönetimi kısa dönem kredi destekleri görüp, Arjantin’in ihraç maddesi soya üç kat pahalanmasına, ihracatı artmasına rağmen uzun dönemde tekrar IMF kredisine ihtiyaç duymuştur.
Buradan çıkacak sonuç şudur. Yarım tedbirler Türkiye için yetmez. Kriz oluşması için ne kadar süre geçmişse tedavi için de en az o kadar süre geçecektir. Fakir kesimin itirazları, mitingler ve benzeri eylemler oy kaygısıyla dikkate alınırsa durum iyileşmeyecek ve alacaklılar Türkiye’nin tekrar gırtlağına basacaktır.
Türk halkı Ak Parti yönetimini yetkilendirdiğinden, O’nun çözümlerini desteklemek durumundadır. Ekonomi, borç faiz sarmalına girmiş, borçlar artmış ve ödemek güçleşmiştir. Yeniden kredi verecekler bazı garantiler ve tedbirler istemektedir.
Basit rakamlarla olaya bakarsak; Birincisi, 50 milyar dolar cari açık sıfırlanmalı. Bu sıfırlama ithalatta bilinçli olarak sınırlamaya gidilmesi, uygun vergilendirme, yerli endüstriyle ikame yapılmasını gerektiriyor.
İkincisi, Hesap kolaylığı için borcumuz 500 milyar dolar olsun. On yıllık bir planla her yıl 50 milyar dolar borç ödeyerek borcumuzu kapayacağımızı varsayalım. Yıllık faiz %6 faiz olsa; 30 milyar $ faiz ödemesinden başlayarak birinci yıl 80 milyar $, ikinci yıl 77 milyar $ (kalan borç 450milyar $ olduğundan), üçüncü yıl 74 milyar $, dördüncü yıl 71 milyar $ (kalan) borç 350 milyar $), beşinci yıl 68 milyar $, altıncı yıl 65 milyar $, 6. yıl (kalan borç 250 milyar $), 7.yıl 62 milyar$, 8.yıl 59 milyar $ (kalan borç 150 milyar $), 9. yıl 56 milyar $, onuncu yıl 53 milyar $ olmak üzere, Toplamda 665 milyar $ ödemek zorundayız (80+77+74+71+68+65+62+59+56+53=665).
Türkiye siyaseten birleşirse, borcunu ödemek için cari açığını sıfırlarsa ve on yıl sıkı tasarruf tedbirleri uygularsa bu durumdan kurtulabilecektir.
Kişilerin ve devletlerin borçlanmasının sonuçları benzer sayılabilir. Kişisel olarak çok borçlanmanın uzun dönem sonucu iflastır. Yaşlıysanız borçtan Siz ölerek kurtulabilirsiniz ancak borçlarınızı mirasçılarınız ödemek durumundadır.
Devlet bazında ise aşırı borcun sonucu, ödemek üzere tekrar borç almak ve emir almak durumudur. Para verenler IMF dahil “Türkiye kıymetli bir üyemizdir. Ona yardımda anlaşacağız” derler. Görüşmelerde “Emir altına alırlar ve şu şu tedbirleri al, harcamalarını azalt kredi verelim” derler.
“Türkiye borçsuz kalkınamaz” diyenlere atasözleridir “Hastalık (Siz borç diye okuyun) kantarla girer, miskalle çıkar”.“Kredi açanların hafızası, borç alanlardan daha iyidir”. “Borç, köle olmanın başlangıcıdır”. “Borç alan geleceğini tehlikeye atandır”. 500 milyar $’lık borcun yukarıdaki ödeme planı bakkal hesabı bilenlere yeterli örnektir.
Osmanlı, borçları yüzünden batmış, çoğu vatan toprağını borcuna sayılmak üzere kaybetmiştir.
Pahalılığa (Bauhaus’a gidenler değişen etiketleri görüyorlar), fakirleşmeye, yaşam kalitemizi düşürmeye hazır olmak durumundayız.
Trump'ın kriz politikasına gelince;
Trump’ın Türkiye’ye karşı olması durumu elbette önemli ama hayati değildir. Trump ekonomik kriz bardağını taşıran bahanedir. Trump tekrar başkan olmak ve başkanlığını devam ettirmek için Senato ve Kongrede çoğunluğa sahip olmak istemektedir. Çoğunluğu kaybederse Demokratlar mevcut dönemini bile tamamlamadan Rusya'nın ABD başkanlık seçimine müdahalesi ve diğer bazı konuları tetikleyerek Başkanlıktan azil mekanizmasını çalıştırabilecektir. Trump ABD iç politikasında olası bir girişimi engellemek için papaz Brunson olayıyla içeride oylarını artırmak istemektedir.
Türkiye'nin ortadoğuda bölgesel güç olması, ABD isteklerini yerine getirmemesi, dik durması, emir kabul etmemesi söylemleri iç politika görüşüdür. "Stratejik ortak bir papaz için Türkiye'yi satmıştır" sözü doğrudur ancak Amerikalılara sunulan konu farklıdır. ABD basınında Türkiye sevdalısı, İzmir'de 20 küsür yıldır yaşayan Türkiye aleyhtarı hiçbir eylemde bulunmamış, dürüst bir din adamının papaz Brunson'un haksız yere ev hapsinde tutulduğu söylenmektedir. Türkiye ve ABD söylemleri farklı ve sarkacın iki ucunda yer alan görüşlerdir. Ortada buluşulması zaman alabilir veya Türkiye kendi girişimleriyle zamanı ve çözümü hızlandırabilir.