Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ocak '07

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye'nin enerji politikası (1)

Türkiye'nin enerji politikası (1)
 

Bu bloglarda 'alternatif enerji' grubunda yazdığım yazılara çok sayıda eleştiri ve yorum aldım. Bunların bir kısmını bana ayrılan blog sayfamda yayınladım. Bir kısmı da e-posta ile geldi. Kendimce ve bildiğimce bunları yanıtladım, yanıtlamaya çalışıyorum. Çok güzel bir fikir alışverişi oluyor. Bu konuda bir yazı yazmamı öneren bir dostun önerisine istinaden bir kez daha yazıyorum.

Her şeyden önemlisi, enerji konusu ve nükleer enerji benim ihtisas alanım değil. Bu alanda ihsas yapmış, çalışmış, araştırmış, dokuman hazırlamış olan şahsiyetlerden bir kez daha özür dileyerek, yazdıklarımın araştırma, bilgi toplama ve kendi fikirlerimin beyanı, bir yorumu olduğu eklemek isterim. Uzmanı olmadığım konularda ahkam kesmek gibi bir düşüncem olmadı, zaten çuvallarım herhalde. Fazla çuvallamadan, bir takım yanlışlıklar yapıyorsam, yanlış ve eksik ifadeler kullanıyorsam ve yazıyı okuyanlar arasında bu işi daha iyi bilen birileri varsa, lütfen fikirleri benimle ve bizimle paylaşsınlar. Netice de bu ortamlar bir bilgi paylaşım platformları değil mi? Yapılacak katkıya kendim adına şimdiden teşekkür ediyorum.

Enerji konusu yıllardır ülkemizde tartışılıyor. Yıllardır çeki düzen verilmeye çalışılıyor. Bunların ulusal çıkarlarımızın göz ardı edilmeden yapıldığına eminim. Fakat yapılan çalışmaların, sağlam bir enerji politikası oluşturmadığı görüşünü savunuyorum. Bakınız, günümüzde BTC projesinin adını artık sokaktaki vatandaş bile biliyor. Çok büyük yatırım maliyetleri ile nihayet geçtiğimiz yıl, faaliyete geçti ve ilk gaz verilmeye başlandı. İleriki yıllarda, bu çok daha önemli bir hale gelecektir. Zira ülkemiz çok enteresan olarak, sosyo-politik bir konuma sahip olmasından dolayı enerji geçiş sahası olabilir. Çünkü coğrafya'ya baktığınızda Rusya, kuzeydoğu'da Türkmenistan, Kazakistan, Türkmenistan, Azerbaycan, doğu'da İran, güneyde, Irak gibi ülkeler, doğal gazlarını Avrupa'ya dağıtmak için Türkiye'yi seçmeleri kendi avantajlarına. Çünkü, üç tarafı denizle çevrili ve bizim topraklarımızı atlamadan geçirmek gibi bir durum söz konusu değil. Irak güney deniz yolunu yada Arap yarımadasını kullanarak (burada İsrail'i nasıl geçeceği büyük bir sorun), Akdeniz'e çıkabilir, Rusya ve Türki Cumhuriyetler, Karadeniz'i kullanarak eski Balkanlar üzerinden gazın dağıtımını sağlayabilirler ama yüksel yatırım maliyetleri ve işletme riski aşılabilirse. Dolayısı ile Türkiye en cazip ülke konumunda.

Bu konuda çekincelerimi başka yazıda paylaşırım ama benim asıl sorgulamak istediğim şudur: Kendi enerji politikamızı, kendi ulusal çıkarlarımız dahilinde nasıl şekillendiririz? Türkiye yetmiş beş milyonluk nüfusu ile Avrupa'nın en kalabalık ülkesi konumunda ve günden güne artan bir enerji tüketimi söz konusu. Ülkemizde de enerji üretimi, hidroelektrik santrallerinin haricinde, linyit ve petrol gibi fosil kaynaklardan sağlanıyor. Bunlar kendi topraklarımızdaki kaynaklar. Bir de, dış kaynaklı olan doğal gaz gibi enerji hammaddeleri var ki, tamamen dışa bağımlıyız. İstanbul, Bursa, Ankara gibi illerimizde hem evsel, hem de sanayi de doğal gaz kullanımı hat safhada ve ciddi bir tüketimi var ve ciddi bir yatırım yapıldı. Bu gaz Rusya'dan alınıyordu. Alternatif olarak İran'dan da alınmaya başlandı. Her iki ülke ile de gaz alımı konusunda ufak krizler yaşadık. Yakın geçmişte Rusya gaz salımı ve fiyatı konusunda kılçıklık yaptı ve bir kriz yaşandı. Gaz salımı yapılmadı yada kısıldı ve daha sonra bu kriz atlatıldı da bu iller tekrar gaz tüketimine tekrar başlandı. Bu bir süre tartışıldı, hatta m3'ü 120 dolar civarında olan Türkmen gazının yerine m3'ü 200 dolar'ın üzerinde olan Rusya gazının seçiminin cevabı net olarak henüz bile verilmedi. Derken, geçtiğimiz günlerde aynı kılçıklığı(!) İran yaptı ve gaz kısıtlamasına gitti. Üç-beş günlük kısa zamanlı bir kriz yaşandı. Sonra diplomatik görüşmelerden sonra gaz alımına başlandı. Antlaşmalar yapılmasına rağmen, İranlılar küstahça "enerji tasarrufu yapın, bu gaz benim halkıma az geliyor" gibi bir açıklama yaptı. Antlaşmadan dolayı müeyyide uygulama hakkımızı kullandık mı bilmiyorum ama yine istenen düzeyde gaz alınmaya başlandığı haberlerini okuyoruz. Şimdi iki olayda da, krizin çıktığı noktanın ortak olduğunu görebilirsiniz. İkisi de hemen hemen eş zamanlı olarak kış aylarında gaz kısmaya yada vermeme gibi bir resti çekmişlerdir Türkiye'ye. Gerekçeleri kendilerini bağlar. Rusya'ya karşı İran gazını alternatif olarak gören Türkiye şimdi de şah denizi gazını ikisine alternatif olarak görüyor. Sanırım burada bahsedilen Türkmen gazı. Peki ya sonra, ileri de bir de onlar aynı resti çekerse bu sefer kimin gazını alternatif olarak kullanacaksınız. Oynanacak at kim olacak? Bir de ileride enerji köprüsü olan Türkiye benzer restleşmeyi o zamanlar yaşarsa, ikili hatta üçlü anlaşmalarda ne gibi bir tazminat ödemek zorunda kalacak? Gaz ve petrol üreten ülkeler, biz başka bir yol bulduk derlerse ve anlaşmalar suya düşerse yapılan yatırımlar ne olacak? Bu sağlam bir enerji politikamızın olmasıyla doğru orantılıdır. Türkiye, gerek kendi vatandaşlarının ve sanayisinin enerji tüketimi için, gerekse enerji dağıtımında kilit ülke olması açısından sağlam ve ayakları yere basan bir enerji politikası oluşturmalı ve arkasında durmalıdır.

Gelecekte, gerçekten bir enerji köprüsü olmak istiyorsak ve daha şimdiden güneyde ciddi rafinaj tesisleri yatırımları yapılmaya başlandıysa, enerji politikamızın ulusal çıkarlarımızı koruyan ve kar maximizasyonumuzu artıran bir politika olması gerekmektedir. Zira işin içine enerji gibi, gelecek yılların çok kritik bir meselesi ve parasal değeri olması açısından da ticaret de girmektedir. Hükümetler yasa yaparken bunu göz önünde bulundurmalılar. Kırmızı çizgiler, ikili antlaşmalar, dış politika, temsil hakkımız AB, Ortadoğu ve ABD ilişkileri ve Kıbrıs bu politikanın neresinde olacak, nasıl şekillendirilecek?

Kimselerin üzerinde oynamayacağı, uluslar arası oyuncuların içinde rahatlıkla dik durabilecek, Bizans oyunlarını önceden sezecek, çıkabilecek krizlere göğüs gerebilecek güçlü bir hükümet ve bilirkişilerden teşekkül kurumlarla ve halk desteği ile oluşturulabilecek güçlü bir konsensüs ve altına Türkiye Cumhuriyeti kaşesi basacağınız bir enerji politikası ile karşımızda dayanabilecek pazar ve ülkeler göremiyorum. Güçlü bir politika karşısında oynanabilecek oyunlar güçsüz ve cılız olur. Güçlü bir politikanın her zaman caydırıcılığı vardır.

Bu konudaki düşüncelerim 2. yazımda devam edecek..

(Not: Resim Anadolu Ajansı arşivinden alınmıştır)

 
Toplam blog
: 671
: 2572
Kayıt tarihi
: 26.06.06
 
 

Anadan doğma bir İzmirliyim ve bu şehirli olmaktan gurur duyuyorum.. Hem bu şehirde doğmuş, hem b..