Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '10

 
Kategori
Siyaset
 

Türkiye’yi AKP mi yönetiyor CHP mi?

Türkiye’yi AKP mi yönetiyor CHP mi?
 

CHP'li kadınlar çarşaf yırtma ayininde...


Türkiye’yi AKP Hükümetinin yönettiğini mi sanıyorsunuz? Öyle bir fikriniz varsa bunun üzerinde biraz daha düşünmenizi tavsiye ederim. Türkiye gibi yarı-demokrasilerde asıl iktidar halkın oylarıyla seçilmiş hükümetler değildir. Asıl iktidar ordu, bürokrasi, yüksek yargı, büyük burjuvazi ve devlet ideolojisinin yandaşı partiler, o ideolojinin taşıyıcısı olan aydınlar (entelektüel değil; “aydın”) ve medyadır.

Türkiye bir yarı-demokrasidir. Son günlerde çokça telaffuz edilen, “vesayet rejimi”nden kasdedilen de budur. Vesayet rejimlerinde görünüşte ülkeyi seçimlerle işbaşına gelen hükümetler yönetir ancak gerçekte iktidarın ipleri yukarıda sıraladığım güçlerin elindedir. Seçimle işbaşına gelmiş hükümetler bu gerçek iktidarın suyuna giderse pek sorun yaşanmaz, onlar da hükümetin işine fazla karışmazlar. Türkiye’de Süleyman Demirel’in defalarca yıkılıp yeniden işbaşına gelebilmesinin sırrı buradadır.

Bu iktidar odakları hükümette de kendilerinin istediği bir partinin olmasını arzu ederler ancak bazen bu istekleri gerçekleşmez ve halk kendilerinin pek de iyi gözle bakmadığı birilerini seçer. Örnek; Demokrat Parti, 1960 darbesinden sonra Adalet Partisi, 1980 darbesi sonrasında Özal’ın ANAP’ı, ‘90’lı yıllarda Refah Partisi, 2002’de AKP… Böyle durumlarda 90’lı yıllarda uygulanan hükümet operasyonları devreye girer. O yılları bir hatırlayalım. Tansu Çiller DYP’nin başına nasıl getirildi? Hürriyet ve Sabah gazeteleri Tansu Çiller’i başbakan olması için nasıl propaganda yaptı, hiçbir siyasi deneyimi olmayan Çiller medya tarafından nasıl parlatıldı? Tek başına hükümet kuramayınca nasıl ANAP’la koalisyona zorlandı? Tansu Çiller sırf hükümette yer alabilmek için Erbakan’la koalisyon kurduğunda bu defa aynı gazeteler tarafından aleyhinde nasıl azgın bir karalama kampanyası yürütüldü ve sonuçta 28 Şubat darbesi nasıl gerçekleşti?

Ancak bütün bu klasik müdahale yöntemlerinin işe yaramadığı durumlarda bile vesayet sistemi ayakta kalır. Sistem kendisini garantiye almıştır. Anayasa, kanunlar, yargı ve görünmez denetleme güçleri hep ayaktadır. Hükümetlerin eli en başta, dış politika ve ulusal güvenlik konularında Milli Siyaset Belgesi denen belgeyle bağlanır. Hükümetlerin bu konularda yapabileceklerinin çerçevesi belirlenmiştir. Geriye kalan iç politika konularında da statükoyu değiştirecek girişimlerden kaçınması beklenir. Buna uymadığı zaman gerçek iktidar devreye girip hükümeti hizaya sokar; hizaya gelmezse de bir şekilde düşürür. Peki düşüremezse ne olur? O zaman da bizim Türkiye olarak 2007 yılından bu yana yaşadığımız kargaşa ortaya çıkar.

Şimdi bakışımızı 2007 yılına çevirelim. Bu yılın özelliği neydi? 2007 Mayısında yeni Cumhurbaşkanının seçilecek olmasıydı. TBMM’de yeterli çoğunluğu bulunan AKP kendi adayını Cumhurbaşkanı seçtirmek istediğini belli etmişti. Anayasa hükümlerine ve TBMM’nin üye dağılımına göre bunun önünde bir engel de yoktu. Ancak Sabih Kanadoğlu adlı emekli Yargıtay savcısı ortaya bir şey attı. Ona göre Cumhurbaşkanını seçmek için TBMM’deki toplantıya en az 367 milletvekilinin girmesi gerekiyordu. Bu özel olarak icat edilmiş bir sayıydı, çünkü AKP’nin milletvekili sayısı buna yetmiyordu. CHP hemen bu uyduruk gerekçenin üzerine atılıp AKP’nin Cumhurbaşkanını seçemeyeceğini, böyle bir şeye kalkışırsa iptal için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağını açıkladı. Aynı günlerde Cumhuriyet gazetesi durduk yerde “Tehlikenin Farkında Mısınız?” diye bir kampanya başlattı. Sözde AKP hükümeti Türkiye’yi şeriat düzenine sürüklüyordu. Akabinde Cumhuriyet Mitingleri denen mitingler tertiplendi. Eşzamanlı olarak birden bire gayrı Müslimlere yönelik saldırılar olmaya, cinayetler işlenmeye başladı. Ülke bir anda kargaşaya sürüklendi. TBMM’deki oylamaya girecek olan ANAP ve DYP milletvekilleri anlamsız bir şekilde bu kararlarından vazgeçti (aslında karar anlamlıydı, ANAP Başkanı Erkan Mumcu’nun bir emekli genelkurmay başkanı tarafından aranıp tehdit edildiği ortaya çıktı).

CHP’nin iptal başvurusu Anayasa Mahkemesi’nde görüşülürken Genelkurmay Başkanlığı bir muhtıra yayımlayarak, kararın CHP’nin isteği doğrultusunda çıkması gerektiğini vurguladı. Tabii bu üstü kapalı biçimde yapıldı ama mesaj gerekli yerlere ulaşmıştı. Anayasa Mahkemesi’nden çıkan sonuç sürpriz değildi. Kanadoğlu’nun icat edip CHP’nin Mahkemeye ilettiği, Genelkurmay Başkanlığınca desteklenen iptal kararı gerçekleşmiş ve AKP’nin Cumhurbaşkanı seçmesi açık bir faulle engellenmişti. Bakın, yazının girişinde saydığım tüm unsurlar yerli yerinde… Ordu, CHP, yüksek yargı, medya ve devlet aydınları işbaşında…

22 Temmuz seçimlerinde AKP büyük farkla seçimi kazanıp Cumhurbaşkanını seçebildi ama iktidar mekanizmaları hiç değişmedi. Gerçek iktidar AKP’nin seçim kazanıp Cumhurbaşkanı seçmesini asla içine sindiremedi, çok geçmeden AKP hakkında sudan gerekçelerle kapatma davası açıldı. Dava sonunda AKP “laikliğe karşı eylemlerin odağı” olduğu ilan edildi, ancak sırf konjonktür uygun olmadığı için kapatma kararı verilemedi. Bu arada Anayasa Mahkemesi AKP’nin yapmak istediği Anayasa değişikliklerini sadece usul yönünden denetlemesi gerekirken esastan denetleyerek TBMM’nim yasa yapma yetkisini fiilen ele geçirdi. Yani Hükümet üzerindeki gizli denetim açık bir hal aldı. AKP TBMM’den hangi kararı geçirse CHP bunun iptali için otomatik biçimde Anayasa Mahkemesi ya da Danıştay’a başvuruyor, o başvurular da istisnasız olarak CHP’nin istediği şekilde sonuçlandırılıyordu. İşi kitabına uydurmanın zor olduğu durumlarda ise Sabih Kanadoğlu devreye girip bir çare buluyordu. AKP Anayasayı değiştirmek istese bu kez buna bir engel çıkarılıyordu.

Şimdi Kanadoğlu - CHP ortaklığının şapkadan çıkardığı son tavşan, CHP’nin izni ve onayı olmadan AKP’nin Anayasayı değiştiremeyeceği, yargı reformu yapamayacağı, halk referandumda kabul oyu verse bile Anayasa Mahkemesi’nin referandum sonucunu iptal edeceği tezi… Bakın göreceksiniz, aynen de böyle olacaktır. AKP anayasa değişikliğini TBMM’den geçirecek, referanduma gidilecek, referandumda halk yüzde 99 kabul oyu verse bile CHP’nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi sonucu iptal edecektir.

İşte Türkiye böyle yönetiliyor. Türkiye’de gerçek hükümet her zaman CHP’dir, CHP zihniyetidir. Sakın AKP’yi iktidar falan sanmayın. Bu ülkeyi CHP ve ortakları yönetiyor. Şu anda Türkiye’de Deniz Baykal ve Sabih Kanadoğlu Başbakan Erdoğan’dan daha yetkili konumdadır. Bırakın AKP’nin sivil diktatörlük kurmasını, yasaların kendisine verdiği yetkileri bile kullanamaz durumdadır. Her seçimin kaybedeni olan CHP her zaman asıl iktidardır. O nedenle de Baykal’ın seçim kazanmak falan umurunda değildir. “CHP niye seçim kazanamıyor?” diye sızlanan saf CHP seçmenine duyurulur. Kazanamayan CHP değil sensin, a benim uykucu vatandaşım.

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..