- Kategori
- Kent Yaşamı
Üç Kule

foto:Gülden Işık
Altmışlı yaşlardayım. Zonguldak doğumluyum. Demem o ki, her evin ekmek kapısı kömürün çocuğuydum. Emek nedir, ekmek nasıl kazanılır ta o zamanlar babamın, ancak fırçayla yıkanıp temizlenen işçi elbiselerinde görürdüm; kömür karası durulanmazdı bir türlü.. Bir de bayrak sarılı tabutların sıra sıra gidişlerinde. Ve aradan geçen zaman içinde de tekrarlandı bu görüntüler.. Bir tek bu acılar değişmedi.
Bu kente yakıştırılan acı, gereğini yapıyordu çünkü; kabulleniyordu kaderini isyan etmesi gerekirken. Şehrin siluetinde de beliriyor bu kabullenişler; belleğimize kazılan bir çok anı yüklü binalar bir bir yok ediliyorken, isyan çığlıkları zayıf kalıyor. Güçsüz bıralıyor. Geri dönüşsüz gidenler de çoğalıyor böylece. Gidenlerden biri de lavuar alanındaki yapılar... Alanda sadece üç kule kaldı şimdi.
Çocukluğumda, ontemmuz mahallesinden soğuksuya yürüyerek iner, lavuar kapısı girişinde bekleyen bekçiye babama verilmek üzere sefertasıyla taşıdığım azığı götürürdüm. İçersini o kadar merak ettiğim halde bir kez bile beni içeri sokmazlardı.
Her seferinde lavuarın gürültülü sesine karışan merakımla beraber dönerdim eve. Ve o özlemimi gideremeden de yıktırıldı.
Lavuar alanı şimdilik boş. Yanından her gelip geçiğimde düşündüğüm; şu üç kulede anılarımı yaşayarak çay içmek istiyorum, oluyor. Ve içimden bir ses, sakın yıkmayın onları, yıkarsanız tüm yüreğimle edeceğim beddualarım yıktıranın üzerine olsun, diyorum.
Gülden Işık
9.03.2014