Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ocak '14

 
Kategori
Güncel
 

Uğurlar olsun

Uğurlar olsun
 

Sene 1993. Ocak ayının 24 üncü günü. Günlerden Pazar.

Ankara’nın zemheri ayazından da soğuk, kanımızı donduran o haberi aldık.

Uğur Mumcu, Ankara Gaziosmanpaşa’daki evinin önünde kalleş bir saldırıya uğramıştı. Arabasına yerleştirilen bombanın, Mumcu’nun araca bindiğinde patlamasıyla feci bir şekilde öldürüldü.

O kara gün, Uğur Mumcu’nun yılmayacağını, korkmayacağını, vaz geçmeyeceğini bilen karanlıklar evinin önünde gezdiler. kahpece pusuda beklediler ve o cesur kalemi kırdılar. Trkiye'nin en değerli aydınlarından birine acımasızca kıydılar.

Aradan 21 yıl geçti. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, Genel Kurmay Başkanı Doğan Güreş, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'dı. “Failleri en geç 6 ay içinde bulacağız” dediler, söz verdiler. Aradan 21 yıl geçti hala o vahşi emri verenler ortaya çıkarılamadı.

O tek silahı kalemi olan bir savaşçıydı. Neye karşı savaştı? Değindiği bir çok konu vardı. Ama özünde nerede bir haksızlık, adaletsizlik varsa; sonuna kadar üzerine gidip aydınlatana kadar da vaz geçmezdi. Korkusuz yazardı ; bağnazlığa, adaletsizliğe, yolsuzluğa, hırsızlığa, haksızlığa, kayırmalara, düzenden nasiplenip stakükolarını korumak için zorbalık yapanlara, iki yüzlülüğe…

Kendi kitabının adıyla ifade edersek O bir “Sakıncalı Piyade”ydi. Hem “sakıncalı” hem de “piyade”. Omuzlarında apoletleri, arkasında dayandığı bir mertebe, bir otorite olmayan ama yanlışa kafa tutan, doğru olmayanları rahatsız eden biriydi. Demokrasinin, hakkın, hukukun, çağdaşlığın, özgürlüğün sakıncalı piyadesi. İlkel toplum güdülerinden arınmış, insana yakışan toplumlarda piyadelerin de en tepedekiler kadar söz söyleme hakkı olmaz mı? Kayırılmayanların, ezilen, yolu tıkanan, avantajsız doğanların da iyi yaşama hakları olduğunu, herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini savunurdu.

Para ile satın alınamayan adamlardandı. Doğruluk, dürüstlük, mertlik, dostluk, vefa.. Gittikçe iyice unutulan değerleri sözde değil özde de yaşayan bir yazar ve düşünürdü. Gördüğüyle, duyduğuyla yetinmez, gerçeklerin ortaya çıkması için araştırırdı. Dostları ve ailesi çok okuduğunu durmadan dinlenmeden araştırdığını anlatırlar. Araştırır, inceler, öğrenir ve “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” derdi. Gözlemlediği, sorguladığı, algıladığı çıkarsınımların, bir hukukçu olmanın da katkılarıyla adil ve doğru öngörülere ulaştığını şimdi aradan geçen onca yıl sonra bile görebiliyoruz. Savunduğu şeyler günümüzde de geçerliliğini koruyor.

Mumcu, ucu nereye dokunursa dokunsun bir haksızlık varsa geri adım atmadan üzerine giderdi. Çağdaş, demokratik, birey hak ve özgürlüklerine, düşünce özgürlüğü temellerine dayanan bir ülke isteği yılmadan mücadelesini verdiği kavgasıydı. Ancak bunları sadece kendisi ya da kendisi gibi düşünenler için istemedi. Herkes için istedi. Silahsız ve saldırısız olması şartıyla herkesin sağcı solcu, dindar laik ama herkesin düşüncelerini özgürce ifade edebileceği bir ülke hayali vardı.

“Demokrasi, ülkenin cezaevlerinde tek bir fikir suçlusu kalmadığı gün ancak mümkün olabilir” diyordu.

Türkiye’nin bağımsız bir ülke olmasını dile getiriyordu. Bu ne kadar gerçekçi olabilir tartışılabilir ama Uğur Mumcu’nun bir hayali de buydu. Ne kadar yaklaşılabilirse o kadar iyi.

Uğur Mumcu’yu ilk ve son kez Mülkiyeliler Birliği’nin bir Çarşamba Söyleşisi’nde gördüm, dinledim. Ve bir de 1993 yılının Ocak ayında Maltepe Camii önünde cenazesinin önümden geçtiği an. O gün ve sonraki günler aydınlık yüzlü cesur adam için ağladım. Cenazesi hınca hınç kalabalıkların omuzlarında o soğuk Ankara gününde ebediyete uğurlandı. Bulvarları dolduran görülmemiş, inanılmaz bir kalabalık vardı. Başka şehirlerde de orada olmak isteyenler olduğunu gayet iyi biliyorum. Uğur Mumcu’nun kaybı Türkiye’nin en derin yaralarından biridir.

Orada bulunan bulunamayan ama O’nun savunduğu değerlere inanan herkes “Unutmayacağız” “Unutturmayacağız” diye yemin ettiler. Ben de o kalabalıktakilerden biriydim. Bugün O’nu unutmadığımı söylemek için yazıyorum.

O gün doğan çocuklar bugün 21 yaşındalar. Bu gençlerin bir kısmı O’nu ailelerinden, çevrelerinden duydular, okudular. Bazıları ise bilmiyorlar. Mumcu’nun bu topraklarda yaşayan herkesin; özgür, insanca, haksızlıklara uğramadan, işkence görmeden, fikirlerinden dolayı cezalandırılmadan, hak ve hukuka, insan haklarına dayalı, şeffaf bir ülkede yaşamaları düşüncesine kendini adamış biri olduğunu ve savundukları yüzünden öldürüldüğünü bilmiyorlar. Doğru bildiklerini söylemek ve yazmak dışında hiçbir suçunun olmadığını da.

Bugün bir çok yerde Uğur Mumcu’yu anma toplantıları düzenlenecek. Bunların hiç biri Uğur Mumcu’yu geri getirmeyecek. Cesur, doğru bildiğini eğilip bükülmeden her şeye rağmen söyleyen yazan bir yazar bir düşünür, hain ve alçakça katledildi. Yerine O’nun gibi biri bir daha gelmeyecek. Gerçek olan bu. Ama bir diğer gerçek de; eğer unutursak uğruna canını verdiği değerler sahipsiz kalacak. Bu ülke insanı için uğruna bedeni paramparça olan, evlatlarının büyüdüğünü göremeyen, karısıyla yaşlanamayan o cesur adamın mücadelesi boşa gitmiş olacak.

İşte o yüzden unutmadık, unutmayacak, unutturmayacağız.

Uğurlar olsun sana Uğur Mumcu. Düşüncelerin ve bağırmadan söylediğin en sert söylemlerin ve sesin de hala dün gibi aklımızda... Neden öldürüldüğün de.

http://www.youtube.com/watch?v=cDzBndfdeVk
 

 
Toplam blog
: 9
: 537
Kayıt tarihi
: 23.09.13
 
 

"Yazmak benim için tek taraflı bir eylem gibi görünse de derininde öyle olmadığını itiraf etmeliy..