- Kategori
- Siyaset
Umur orada, o yüreklerde işte!
Barış için ısrar edenler var hala:
UMUT ORDA İŞTE
O YÜREKLERDE… DUYAN YOK MU?..
“Dünya, kötülük yapanlar değil seyirci kalıp hiç bir şey yapmayanlar yüzünden tehlikeli bir yerdir” demiş, Albert Einstein.
O zaman bir şey yapmalı!
Olanlara bakıp bakıp yakınıyoruz yalnızca. Tedirginliğimiz ve kaygılarımız gittikçe büyüyor. Yarınımız gittikçe belirsizleşiyor. Peki çocuklarımız “siz ne yaptınız kaygı duymanın dışında” diye sorduğunda yarın, ne cevap vereceğiz?..
“Bir şey yapmalı” öyle değil mi?
Bayram tatili için gittiğim Bodrum’da, “barış istiyorum” çalışması için tatillerini bu işe ayırmış güzel insanlar gördüm. Bir şey yapıyorlardı; barış için en içteni içten söylüyorlardı, Bodrum Demokratik Düşünce Platformu üyeleri: Necdet, Şebbal, Ali, Gonca, İdris, Alev, Nimet, Şener, İlhan abi, Cevdet, Gökhan….
Manifestolarında şöyle yazıyor:
“Amacımız ülkemizde ve dünyada yeni bir demokrasi kültürü, bir serbest tartışma kürsüsü, bir birlikte üretme alışkanlığı, barış, dostluk, kardeşlik ve dayanışma anlayışının yaygınlaştırıldığı bir zemin, bütün bunları yaparken birlikte üretmenin hazzı ile birlikte yorulmanın külfetini paylaşma, tam da bir Anadolu ortak kültürü olan neşeyi, sevinci paylaşarak çoğaltma, kişisel ve ortak acılarımızı ise paylaşarak azaltma kültürünü yaşatmak amaçlı bir, bir arada duruşu oluşturmak ve yaşatmaktır…”
Barış için, 3 gün Bodrum meydanda güneşin altında imza topladılar. Umut doluydular… Yannis Ritsos un BARIŞ şiirinden dizeler akıtıyorlardı.
“Çocuğun gördüğü düştür barış.
Ananın gördüğü düştür barış.
Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış.”
Arkadaşlara BARIŞ ŞİİRİ’ni yakıştırdım… Bu yazıyı şiirin adıyla, yardımıyla ve izniyle yazıyorum… İnançlı, samimi ve gür sesleriyle onlar bu şiiri duyurmalılar dört bir yana.
Alev; tatil için gelmiş, barış için katkı vermek, daha iyi hissetmesini sağlayacak, biliyor. Gözbebeklerinde şiirinin 2. kıtası:
“Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba
elinde yemiş dolu bir sepet; “
“barış budur işte.”
Necdet; İstanbul dan kaçıp Bodrum a yerleşen arkadaşım… Kendini siyasetten bir an olsun ayırmaz, hep bir şeyler yapmaya uğraşır. Gözlerinde sessiz çığlık oluyor şiirin 3 kıtası:
“Evrenin yüzündeki yara izleri kapandığı zaman,
ağaçlar dikildiğinde top mermilerinin açtığı çukurlara,
yangının eritip tükettiği yüreklerde
ilk tomurcukları belirdiği zaman umudun,
ölüler rahatça uyuyabildiklerinde, kaygı duymaksızın artık,
boşa akmadığını bilerek kanlarının,
barış budur işte.”
Şehbal; zaten Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloku’nun desteklediği bağımsız milletvekili adayıydı seçimlerde. Ondandır; gözleri apaçık anlatıyor şiirin 4. kıtasını:
“Barış sıcak yemeklerden tüten kokudur akşamda”
“Barış, açılan bir pencerden, ne zaman olursa olsun
gökyüzünün dolmasıdır içeriye. “
İdris; genç, muzip, herkesle dost gülümserken döküyor;
“Geceleyin kapı kapı dolaştığı zaman bir türkü
ve dolunay, taptaze yüzünü gösterdiği zaman bir bulutun arkasından
cumartesi akşamı berberden pırıl pırıl çıkan bir işçi gibi;
barış budur işte. “
Nimet; gözlerinin gerisinden bakıyor umuda:
“Ve sonunda hissettiğimiz zaman yeniden”
“ışıktan çizmelerini çektiğini güneşin.
Barış budur işte.”
Gonca huzur dolu yüz ifadesinden seslenir:
“Barış ışın demetleridir yaz tarlalarında,
iyilik alfabesidir o, dizelerinde şafağın.”
Köksal; meydanda durmuş barış için imza standını gösteriyordu:
“mutluluğu gösterdiğinde güven dolu parmağı yolların,
şair ve proleter eşitlikle çekebildiği gün içlerine
büyük karanfilini alacakaranlığın...
barış budur işte. “
Mustafa… Güzel arkadaşım benim… Tatil için gelip etkinliğe omuz vererek okudu dizeleri...
“Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların
sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.”
Şener, tatlı sert üslubuyla konuşuyor, anlatıyor, anlamlandırıyor…
“Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları: Barış.”
İlhan abi, o sessiz sessiz bekleyerek okudu...
“Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren…”
Cevdet, Gökhan onlar tüm kıtalara eşlik ettiler. Necdet in esprilerinden paylarını alarak… Topladıkları imzaları 7 eylül günü Bodrum Postanesinden yolladılar: TBMM, Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlığa… Yolları açık olsun...
Barış istiyorum demekle barış olmuyor ne yazık ki. Herkes her yerde barış mesajı veriyor ama barış yok ortada. Dünyanın gidişatına yön verenlerin ellerinde bu aymazlık.
“Barışı istiyoruz” deyip, bir taraftan da silah üretilip, satılması sağlanıyor. Onlar bizden fazla barış istiyor görünüyor!
Tarihteki ilk yazılı barış antlaşması, Kadeş savaşında imzalanmış; Hitit Kralı ve Mısır Firavunu arasında... ( bu anlaşmada; Hitit kralının eşi kraliçe Puduhepa’nın da mührü var… yani İlk barış anlaşmasında bir kadının da imzası! Bu bilgiyi yazmadan geçemedim anlayın işte) Ve sonrasında bir dolu barış anlaşmaları… Neden o zaman barışın sesi hep cılız kalmış, daha çok savaş ve savaşın yerleştirdiği acılar ön planda ve canlı. Barış anlaşmaları niye yeterli olmuyor savaşı ortadan kaldırmaya…
O zaman; yılmadan, yenilmeden öğrenilmiş, çaresizlik kuyusuna düşmeden uğraşmak, uğraşmak… Bi’şey yapmalı!.. Bir şeyler yapmalı… Katkı ve emek vermeli, katılmalı... Bunu amaç edinmek lazım! Yaşam biçimine dönüştürmek…
Barış için çırpınan insanların varlığı, “barış”ın içimizde beyaz bir güvercin gibi kanat çırpması demektir. İşte bu barış güvercinlerini içimizden eksik etmeyelim ve eksik olan içlere barış güvercinlerinden gönderelim. Güvercin tedirginliklerinden uzak olalım…
Bir şey yapmalı!..
Dağlarda; demokrasi ve özgürlükleri için çanta örüp, tüm dünyaya seslerini duyuran Güney Afrikalı zenciler esinlenerek, “ barış atkıları” yapabilir miyiz? Birbirimize ulaştırıp, boynumuza takabiliriz barışı; her daim canlı tutabiliriz, ta ki yaşanılası bir dünyaya kavuşana kadar. Herkes için; azınlık-çoğunluk, öteki-beriki, güçsüz-güçlü gibi ayırımların olmadığı zamanlara kadar…
Ne kadar heyecanlı.. Umutlanalım/umutlandıralım…
Hadi; barış atkılarından örüp, dağıtılması için kolları sıvayalım! Barış diyen tüm kadınları davet edelim! Tabii örgü bilen erkekleri de… Neler başarabileceğimizi görelim/gösterelim! Kendi duyarlılığımızı kazanımlara dönüştürelim.
“Bi’şey yaptık” diyelim.
Nezihe Araz, Mevlana’dan etkilenip “ışığı yak!” demez, “ışığı uyandıralım!” dermiş hep!
Haydi biz de yarını oluşturmada ışık olalım… Uyanalım, uyandıralım herkesi!
ZEREN K.KARAASLAN