Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Nisan '12

 
Kategori
Dostluk
 

Unutmamışsanız... Unutulmamışsınızdır!

Unutmamışsanız... Unutulmamışsınızdır!
 

unumamışsanız unutulmamışsınızdır... unutulmaz dostluklara...


Bugün yıllardır görmediğim canım dostumla yeniden buluştuk. Heyecandan içim kıpır kıpır... Sınıf arkadaşıydık, ortaokul son sınıfa kadar birlikte okuduk sonra ben ameliyat olmak için hastaneye yattım; o okula devam etti. Ama sınıf arkadaşlığımız bitse de dostluğumuz hiç bitmedi.

Birlikte büyüdük, küçüklüğünü birlikte geçirmiş nadir şanslı dostlardan birisi olarak sayısız anımız var. Onu bulmak o anıları tekrar canlandırdı zihnimde.

Aslında onu hiç unutmadığımı yıllardır görmesem de bir an olsun aklımdan çıkmadığını da fark ettim. O benim için çok özel ve nadide dostlarımdan biri. O "birbirimizi hiç kaybetmeyeceğiz!" sözü verdiğim tek arkadaşım. Bu sözü hiç unutmadım ama hayat bundan birkaç yıl önce bizi farklı yönlere savurdu ve birgün baktığımda o artık hayatımda yoktu.

Nerede olduğunu, ne yaptığını bilmiyordum. Onu özlüyordum ama ulaşamıyordum!

Onunla birlikte geçirdiğimiz vakitleri düşündüğümde ilk aklıma küçüklüğümüz geliyor. Okula birlikte gider gelirdik evimiz birkaç mahalle mesafedeydi. Yol boyunca konuşacak o kadar çok konumuz olurdu ki, onları konuşur kıkır kıkır gülerek yürürdük. Bazen gülücüklerimize yoldan geçenler bakardı. Hatta kahkahayı abarttığım anlar olurdu bana göre o daha ciddi bir yapıya sahipti uyarırdı hemen “Herkes bize bakıyor, daha yavaş gül lütfen(!)” Yol nasıl bitti anlamazdık bile... Muzurluklar da yapardık, örneğin bir gün yağmur yağarken şemsiyemizi okulda bilerek bırakıp ıslanarak eve gitmiştik.

Her ikimizde ailelerimize“Şemsiyemizi okulda unuttuk, bu yüzden ıslandık” diyerek yaramazlığımıza kılıf bile uydurmuştuk.

Anneciğim yarın okula giderken formamı giyebilmem, o zamanlar çamaşır makinesi de bizim gibi birçok evde yoktu, elinde yıkayıp, ısınmak için kullanılan kömür sobasına daha çok kömür atıp yanına koyduğu sandalyenin üstüne atarak formamı kuruturdu.

Okula giderken mutlaka kuruyemişçiye uğrayıp iğde alırdık. İkimizde iğde’yi çok severdik o zamanlar... (çünkü o yıllardan sonra iğde de o tadı bulamadığım için hiç yemedim) Yolda yürürken bir yandan da iğdelerimizi yerdik. Dondurmanın çileklisini severdi arkadaşım bende çukulatalı olanını...

Genelde okula gitme vaktinden çok önce hazırlanıp onların evine giderdim. Evlerinin yakında tavşan elmalarının olduğu bir ağaç vardı. Onlardan toplar yerdim birazda ona götürürdüm.

Birlikte resim yapardık. Resim yapmayı çok severdik ikimizde. Büyüyünce ressam olmak isterdik. En çok balerin resmi çizerdik. İkimizde sanata düşkündük. İkimizin de o kadar çok ortak yanı vardı ki! Birbirimizi kıskanacak kadar çok severdik. Bir dönem üçüncü bir samimi arkadaş edinip aramıza katmıştık. Onunda evi bize yakındı. Okula giderken uğrayıp onu da alıyor hep birlikte okula gidiyorduk. Fakat okul çıkışı ya o beklemeden o arkadaşla eve gitmiş oluyordu, yâda ben...

Bundan dolayı tartışırdık “Beni niye beklemedin?” diye küserdik. Küsmelerimiz bile birkaç dakikayı geçmezdi. Dayanamazdık küs kalmaya. Bu yüzden de o üçüncü arkadaş olayı fazla uzun sürmedi. Daha sonra biz yine ikili olarak samimiyetimizi sürdürmeye devam ettik.

Birbirimize her çektirdiğimiz vesikalık fotoğraflardan bir tane mutlaka verirdik birbirimize ve fotoğrafların arkasına “seni çok seviyorum Emoş, arkadaşlığımız bir ömür boyu sürecek. Birbirimizi hiç kaybetmeyeceğiz... birgün kayıp edersek birbirimizi diğerimiz mutlaka arayıp bulsun” gibi notlar yazardım, o da mutlaka bir not yazardı “seni çok seviyorum Seloş, birgün birbirimizi kaybedecek olursak mutlaka diğerimiz bulsun çünkü bir ömür boyu ayrılmayacağız” yazardı. Biz hiç ayrılmama sözü vermiştik birbirimize... Ayrılmaz dostlar Emoş ile Seloş’tuk biz (!)...

 ...

Fakat benim ameliyatlarım okuldan ayırmıştı beni ve tabi ki arkadaşımla birlikte geçirdiğimiz o güzel günleri de yaşayamaz olmuştuk. Ama arkadaşım beni bırakmadı. Her fırsatta yanıma geldi, evden çıkamadığım zamanlarda yine yalnız bırakmadı beni...

Kız Meslek Lisesinde resim bölümü okumaya başladı ve öğrendiği bazı ders bilgilerini yanıma geldiğinde benimle de paylaşıyordu. Bende ondan öğrendiklerimle resimlerimi daha da güzelleştiriyordum. Bu stilleri resimlerime uyguluyordum.  Onun yanıma geldiği günler benim en güzel günlerimdi ve resim yapmak benim stresimi alan en sevdiğim hobimdi. Belki arkadaşım sayesinde resmi daha çok seviyor ve onun sayesinde hayata daha çok tutunuyordum ben.

Yıllar geçti ben engelli biri olarak hayatımı evin içinde dört duvar arasında sürdürüyordum. Canım sıkılıyordu, yapmak istediğim o kadar çok şey vardı ki! iyi ama nasıl? Dışarı bile çıkamazken nasıl yapacaktım? Arkadaşımın hayallerini gerçekleştirmesi beni mutlu ediyordu. Sonra o da okulu bıraktı, gözündeki miyop rahatsızlığı ilerlemişti. Resim yapması, gözünü çok yormaması gerekiyordu.

Çalışmaya başladı. İş hayatından dolayı çok sık görüşemiyorduk ama onun ilk fırsatta yanımda olacağını biliyordum. Çok güzel bir genç kız olmuştu ve birgün evlilik davetiyesini getirdi. Düğününe gittim onu beyazlar içinde ve yakışıklı prensinin kollarında görmek çok mutlu etti beni. Gözlerinden mutluluğu okunuyordu ve onu mutlu görmek beni de çok mutlu ediyordu. Sevgili arkadaşımı belki de eskisi kadar göremeyeceğim evlendiğinden dolayı diye düşünüyordum ama yanıldığımı zaman bana gösterdi. Yeniden ameliyat oldum ve fizik tedavi gördüğüm hastaneye beni ziyarete gelmişti. Yine çok güzeldi ve yakında bir yiğenimin olacağı müjdesini vermişti.

Dünyalar tatlısı oğlu dünyaya geldikten sonra evinde oğluna bakarak bir ev kadını olarak hayatını sürdürmeye başladığı dönemlerde bende tam tersi dışarılara çıkmaya tekerlekli sandalyem ile hayatımda değişiklikler yapmaya başladım. Dışardan okul, iş hayatı, spor, sosyal aktiviteler vs. derken çok yoğun geçiriyordum günlerimi. Arkadaşım ile çok sık olmasa da telefonla konuşuyorduk. Evine gidiyordum. Merdivenleri hiçbir zaman sorun etmezdi arkadaşım “sen gel çıkartacak birilerini bulurum ben” derdi. Fakat mimari engeller dolayısı ile çok sık gitmem mümkün olmuyordu. Dışarılarda görüşüyorduk. Alışveriş merkezlerinde o minik oğlunu oynatırken biz sohbet ediyorduk.

Bir ara bir kopukluk oldu hayatımızda, nasıl oldu anlamadık ama bir de baktım yok. Onu bulamadım. “O beni bulur adresimi biliyor telefonumu kaybetsede” diye düşündüm. Bu arada benim hayatta yoğundu aklıma gelse de sık sık benim evliliğim, bebeğim, iş hayatım ve onu bulamam ayırmıştı bizi uzun bir müddet ta ki! Bu sabaha kadar! Bu sabah ondan bir mail geldi. İnternette yazdığım bu köşe yazıları sayesinde beni bulmuş. Teknoloji bizi kavuşturdu.

Görüşemediğimiz yıllar içinde neler yaptığını, beni çok özlediğini yazıyordu. Telefonunu da yazmıştı ve sözümüzü de hatırlatmıştı. “Birbirimizi hiç kaybetmeyeceğiz, bir ömür boyu birlikte olacağız” Hemen aradım telefonla onu sesini duydum. Konuştuk özlemle neyi soracağımızı ne konuşacağımızı şaşırmış bir telaş içinde, buluşmaya görüşmeye sözleştik. Hiç ayrılık olmamış gibi. Gerçek dostlukta bu değil midir?. Dostunu göremesen de, sesini duyamasan da bilirsin ki o uzakta da olsa seni düşünüyor, bilirsin ki ilk fırsatta sana gelecek. Ve bilirsin ki yıllar sonra aradığında aynı samimiyet ve sıcaklıkla seninle konuşacak.

“İyi ki varsın dostum! İyi ki aradın. İyi ki tekrar seni buldum.”

Hepinize kayıp ettiğiniz dostlarınızı bulma mutluluğu diliyorum. Aramaktan hiç çekinmeyin uzun zamandır görmediğiniz dostlarınızı çünkü Unutmamışsanız... Unutulmamışsınızdır.

 

 
Toplam blog
: 108
: 2338
Kayıt tarihi
: 15.01.10
 
 

Bu Blogda; Engelleri her şeye rağmen aşarak hayatı engelsiz yaşamaya çalışan; eş, anne, çalışan, ..