Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '11

 
Kategori
Kültürler
 

Urfa'da kadın olmak kolay değil...

Urfa'da kadın olmak kolay değil...
 

Urfa’da kadın olmak zordur…

25/11/2011

 

Aynı ülkede yaşıyor olmamıza rağmen her yörenin farklı bir yaşam tarzı olabiliyor. Doğudaki kadını ve neler hissettiğini Meteorolojinin sesi Radyosu ‘kadına dair her şey’ program sunucusu Tülay Gerçek dinleyicileriyle paylaşmak istediğini söyleyerek konuk olarak programına davet ediyor.Sıcak bir karşılamanın ardından, sohbet başlıyor.Soruları hep ben sorarken söyleşilerde bu sefer Tülay Hanım soruyor:

-Urfa’da kız olmak nasıl bir duygu?

Urfa deyince tabi hepsine toptan bakıp tek bir pencereden değerlendiremeyiz kuşkusuz. Urfa’nın merkezinde yaşayan köklü aileler, ücra köşelerindeki yaşam, köydeki gelenek, görenek daha bir farklı.Bir bebek dünyaya gelir. Ne yapar? Çocukluğunu yaşar, sonra genç kızlığa adım atar, eğitimini tamamlar ve istediği yönde bir evlilik yapar. Şimdi doğuda birçok kız çocukluğunu yaşamadan, genç kızlığa ve ardından evliliğe adım atıyor. Her genç kızın beklentisi, hayal dünyası vardır tabi ki, aslında sadece Urfa’da değil her yerde olduğu gibi Urfa’lı bir genç kızda toplumda ikinci plana atılmak istemez. Kendini ifade etmek, yeri geldiğinde eğlenmek, arkadaşlarıyla buluşmak, en önemlisi de tahsilini tamamlamak ister.

Köyde doğup büyümedim ama oralara gezme amaçlı gittiğimizde hemen genç kızları başıma toplar, saçlarına şekil verir, kişisel bakımla ilgili yol gösterirdim.

Evin genç kızı aynı zamanda evde yarı anne sayılır. Evde bazı işleri yapmakla sorumlu olduğu gibi kardeşlerine de bakacak, misafirleri iyi karşılayacak, hürmette kusur etmeyecek.

-Urfa’lı kadını anlamaya çalışıyorum. Peki, Urfa’da kadın olmak hangi sorumlulukları getiriyor?

Urfa’da kadın olmak kolay değildir. Geçmişten günümüze doğru baktığımızda kadının her ne kadar ev ile ilgili işlerinde geçmiş zamandan bu yana farklılıklar olsa da Urfa’lı kadın her şeyden önce hamarat olmak zorundadır. Eskisi kadar yapılmasa da çoğu ev hanımı salçasını, biberini kendisi çıkarır. Kışlık hazırlıklarını yapar. Ekmek çarşıdan alınmaz evde yapılırdı genelde.

-Biraz da özgürlük alanından bahsedebilir misiniz?

Özgürlüğün sınırları her zaman her yerde var şüphesiz. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, evlenmek demek bir annenin evinden çıkıp kayınvalidenin himayesine girmek demektir. Hatta bazı evlerde yeni gelin uyanır, evini şöyle bir toparlar doğru kayınvalidesine gider, onunla birlikte ya evini temizler toparlarsın ya da kabul günü dedikleri günlere gidersin. Akşam eşi de annesinin yanına gelir sonra çift evlerine giderler. Bu durumu kabullenirsen mutlu da olursun hayat beklentilerinle güzelleşir yada zehir olur.

-Doğuda şiddete maruz kalan kadınları okuyoruz, duyuyoruz bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Şiddete maruz kalan kadın sadece Urfa’da yok ama şu bir gerçek ki, kadının maddi gücü yoksa dayak da yese kocasına mahkûm. Birde zaten evlenirken derler ki, “evinin, ocağının kıymetini bil. Küsüp gelme.” Şimdi kulağına bu söz küpe olarak gitmişken dayak da yesen, hakaret dolu sözler de işitsen sineye çekiyorsun.

Bir yazımda kentli kadının mutsuzluğundan, koşturmamasından yeterince kitap okuyamamasından, tiyatroya gidememesinden bahsetmiş ve hemen eklemiştim. Şimdi bayan hemşerilerim haklı olarak derler ki, sen ne diyorsun yazar hanım, evde başımız kulağımız rahat olsun, insan yerine konalım, daha ne isteriz.

-Urfa’lı bir kız aşık olunca ona karşı bakış açısı nasıl olur? Buna dair bizlerle paylaşacağınız bir hikâyeniz var mı?

Tabi bununla ilgili olarak anlatacak hikâye çok ama ben içinden bir tanesini en hafif yaşanan bir örneği anlatayım. 16 yaşında bir kızdı. Ayıptı, günahtı, yasaktı biliyordu. Bilmesi kalbinin deliler gibi çarpmasına engel olamıyordu. Âşık olmak böyle bir şey diye düşündü. Geceleri saatlerce uyku tutmuyor hep o sevdiği gencin hayali kaplıyordu uyur ile uyanıklık arası rüyalarını. Tesadüfen sokakta geçerken görüyor, bazen de pencereden bakınca göz göze geliyorlardı. Sonra delikanlı bir yolunu bulup ona mektuplar göndermişti. Kendisi de korku içinde birkaç mektubu komşusunun küçük oğluyla göndermişti.

Bir gün amcasının kızıyla ‘kız kıza sohbet’ esnasında âşık olduğunu söylüyor. Amcakızı bu konuşmayı annesine anlatıyor. Derken büyüklerde duymuş oluyor. Aile meclisi toplanıyor. Kızcığaza ağza alınmayacak hakaretler, küfürler tokatlar havada savruluyor.

Kimseyle görüşmeme kararı alınıyor. Bir odaya kapatılıyor ve yeri geliyor kuru ekmek yiyor. Gün geçtikçe kız erimeye başlıyor. Babaanne akılı tabi diyor ki; bu kız bu şekilde devam ederse iyice zayıflayacak kimse almayacak. Kızla ilgilenmeye yedirip içirmeye başlıyorlar. Bu sefer kız da, hayattan soğuma başlıyor, yemeden içmeden kesiliyor. Yemeyerek direnç gösteriyor. Kelimenin tam anlamıyla bir deri bir kemik kalıyor.Elbiseler alınıyor, kızcığazı yedirip içirmeye, gezdirip tozdurmaya başlıyorlar. Bunun sebebi de kızın bir an evvel toparlanıp birisiyle baş göz etmek ve aşkın tüm kirlerinden arındırmak aksi takdirde, adımız batar. Deniyor. (Tülay hanımın üzüntüsü gözlerinden okunuyor. Öyle derin bir iç çekiyor ki, ikimiz de gözlerimizden ne demek istediğimizi anlıyoruz.)

-Bu arada köşe yazarlığı yaptığınızı biliyoruz. Yazmaya nasıl başladınız?

Duyarlı bir insan olmam sebebiyle bir olaya, kişiye kızıp içimde kalan aktaramadığım şeyleri oturur yazar, sonra onu yırtar atardım. Bir nedeni bu sanırım.Ninemin bağında doğayla iç içe olmam hayvanları, doğayı sevmeme neden oldu. Dolayısıyla damda uyurken yıldızlara çok yakın oluyor insan. Doğayı keşfederken kendinizi bulmaya çalışıyorsunuz.

Edebiyat öğretmenimin de katkısı var. Kompozisyonlar yazdırır, onu sınıfta okuturdu bu beni çok mutlu ederdi. O yüzden öğretmenlerimiz çocukların yaratıcılıklarının gelişmesinde çok önemli bir yere sahipler. En son olarak da insanı keşfetmek isteğim, ilişkilerdeki sorunlar beni daha küçük yaşta üzer, çözümler bulmaya çalışırdım. Uzun seneler Güzin abla gibi insanlara yardım etmeye çalıştım. Şifalı bitkilerin, olumlu düşüncelerin faydasını gördüm.

-Bu nedenle olsa gerek durmamışsınız ve NLP uzmanlığına başlamanız tesadüf olmadığı anlaşılıyor.

Gülüyorum. Hiçbir şey tesadüf değil. Haklısınız.

Tülay Hanım son derece konusuna hâkim ve bir o kadar içten ki, güzel bir söyleşi su gibi akıp gidiyor. Bir şiirle ve katıldığım sosyal projelerle konuşma noktalanıyor.

?28 Kasım Pazartesi öğleden sonra, Meteorolojinin sesi radyosu 97.4 de saat: 15: 30 da 'Kadına Dair Herşey' programında bu söyleyişiyi dinleyebilirsiniz.

 e-mail:belginturan@gmail.com

 

 

 

 
Toplam blog
: 439
: 512
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Lisansını Anadolu Üniversitesi/ İşletme Bölümü ve Anadolu Üniversitesi/ Sosyoloji Bölümlerinde “O..