Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ağustos '09

 
Kategori
Mizah
 

uyanık

Nedendir bilmem, oldum olası uyanık insanları çok severim. Onlar; açıkgöz, zeki, kurnaz, becerikli, ne yapacağını bilen, elinden iş gelen, her an harekete hazır, görgülü, bilgili, aynı zamanda ileriyi görebilen, usta, maharetli, kolay kanmayan, başkalarını kandırmasını ve ufak tefek oyunlarla amacına ulaşmasını beceren, çıkarını sağlamasını ve olanaklardan kurnazca yararlanmasını bilen insanlardır.

Bu sayılan özellikler tanıdığımız kaç kişide vardır acaba.

Kanımca, uyumaya veya uyutulmaya ne kadar yakınsanız, uyanıklığa o kadar uzaksınız demektir. ( Ne laf ama! )

Bir de, açıkgözle, gözü açığı ayırsak mı acaba diyorum. Ben tam ayıramadım. Siz ayırabildiyseniz ben de öğreneyim.

Acaba diyorum, bu gözü açık açıkgözler, hangi meslek gurubunda daha çoktur.

Gelelim uyanık Temel’in yaptığına…

Profesör çok kalabalık olan öğrencilerini, üniversitenin büyük bir sınıfında, önemli bir sınava alıyor. Kâğıtlar dağıtılıp, sorular soruluyor. Sınavın süresi tahtaya yazılıyor. Sınav şu saatte başlayacak, şu saatte bitecek.

Dersin Profesörü sert tavırlarıyla tanınan birisi, hele hele sınavın süresi konusunda çok duyarlı.

Sınav başlıyor. Herkes harıl harıl soruları yanıtlıyor.

Bizim uyanık Temel’de ise hiç telaş yok. Bir soruya gereğinden fazla süre ayırarak soruları enikonu cevaplıyor.

Derken sınav süresi doluyor. Tüm öğrenciler kâğıtlarını koşa koşa götürüp hocanın önündeki kürsünün üstüne bırakıyorlar.

Kâğıdını veren çıkıyor, veren çıkıyor. Masanın üstünde kâğıtlar üst üste epeyce yığılıyor. Az sonra sınıfta Temel’den başka öğrenci kalmıyor. Herkes kâğıdını verip çıktığı halde Temel soruları cevaplamaya devam ediyor.

Temel bir süre sonra kalemini cebine sokup yazılı kâğıdını eline alarak kürsünün önüne geliyor. Yaşlı profesör de önünde yığılı yazılı kâğıtlarının arkasında yazılı tutanakları ile ilgileniyor. Temel kâğıdını profesöre uzatıyor. Profesör:

-Hayır, senin kağıdını kabul edemem. Sınav süresi dolalı kaç dakika oldu biliyor musun? diyor.

Temel Profesöre ters ters bakarak:

-Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? diyor. Profesör:

-Hayır bilmiyorum, hem bilsem ne olacak bilmesem ne olacak. Senin kâğıdını kabul etmiyorum, diyor.

Temel aynı soruyu birkaç defa soruyor, profesör de her seferinde ”ben seni tanımıyorum” diyor.

Temel bu sefer kürsünün üstünde yığılı yazılı kâğıtlarının bir kısmını kaldırarak kendi yazılı kâğıdını araya sokuşturuveriyor. Sonra da:

-İyi günler hocam, deyip sınıftan süratle çıkıp gidiyor.

Aferin mi desem, bravo mu, yoksa…

Siz ne dediniz?

Ya Dursun’a ne demeli.

Dursun İstanbul’da Amerikalı bir turisti gezdiriyormuş. Sultanahmet Camisi'nin önüne geldiklerinde Amerikalı turist Dursun’a:

-Bu camiyi kaç senede yaptınız? diye sormuş. Dursun da:

-On beş yılda yaptık demiş. Amerikalı:

-Bu camiyi biz olsak beş senede yapardık, demiş.

Sonra Galata kulesinin önüne gelmişler. Amerikalı böbürlenerek:

-Peki bu kuleyi kaç senede yaptınız? diye sormuş. Dursun da:

-Üç senede yaptık, demiş. Amerikalı gene:

-Biz olsak bu kuleyi bir senede yapardık, demiş.

Sonunda boğaz köprüsünün altına gelmişler. Amerikalı gene sormuş:

-Söyle bakalım Dursun, bu köprüyü kaç senede yaptınız bakalım?

Temel hiç bozuntuya vermeden hayretler içinde kalmış gibi:

- Aaaa!, dün burada hiçbir şeycikler yoktu, demiş.

Yaaa!

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..