Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '17

 
Kategori
İlişkiler
 

Uyumsuzum…

Uyumsuzum…
 

Olmuyor. Oldurmaya çabalamakla olmuyor. Değişmek için arzu yoksa, değiştirmeye çabalayan biri için mağlubiyet kaçınılmazdır. Değişmiyorum. Değişemiyorum. Öğreniyorum. Tecrübe yarası oluyor elbette ama kabuk izlerinin varlığı görünen halimde görünür bir değişiklik yapmayı başaramıyor.

Eleştiriliyorum. Değişmediğim için eleştiriliyorum. Hatalarım için nasihat dinliyorum bol bol. Hatanın kişiye göre bir kavram olduğunu görmezden gelen herkesi sakinlikle dinliyorum ve “Bundan sonra” diye başlayan cümleler de kuramıyorum, sonrası, gelişine yaşamak çünkü hayatı.

İnanıyorum. İnanmaya da devam edeceğim. Birinin insan kusurundan dolayı herkesi defolu görmek ne kadar da acımasızca. Kendine yalanlar söyleyip, kendini küçülten, kirleten ruhlar yüzünden, hayatın iniş çıkışları içerisinde yoluna devam eden temiz ruhların varlığını yok saymak ne kadar da ahmakça. 

Bedenen düştüğün bir yerde sonsuza kadar oturup kalamayacağın ve o düştüğün noktadan bir daha geçmemeyi düşünmeyeceğin gibi bir şey ruhsal yaralanmalar. Düştüğün yerden kalkarsın ve düştüğün yerden her geçişinde düştüğünü hatırlarsın, önlem alırsın, dikkat edersin hepsi bu. Yol aynı yol. Yürüyen aynı kişi. Değişmez.

Değişmiyorum. Öğrettiklerinizi öğrenmek ve kabullenmek zorunda değilim. Kimseye de bir şey öğretme çabasında değilim. Teorik bilim detayları hariç birine hayatı öğretmeye çabalamak saçma çünkü her insan kendince, kendi dili, kendi algısı, kendi anlayışı ile yaşar hayatı. Kızma dili de, sevme dili de kişinin kendine göre oluşur. Seninle aynı şekilde kızacağım diye çabalayamayacağım gibi senin gibi, sence sevmek zorunda da değilim. Yapamam.

Hepimiz standart üretim olsaydık; herkes keyifli, herkes mutlu, herkes kızgın, gergin, suratsız olsaydı, hayatta saydığım tanımların varlığı olacak mıydı? Herkesin sadece bir gün için aynı olduğunu, aynı şeylere sahip olmak istediğini ya da aynı şeylere kızgın olduğunu düşünelim. Aynı adama ya da aynı kadına aşık olduğunu. Garip değil mi? Bu gariplik oluşmasın diye farklıyız ama aynı olmayı istiyor olmamız da oldukça enteresan değil mi?

Bana göre olsun, ben gibi yaşasın, benim gibi hissetsin, beni anlasın, beni istesin ben ben ben ben ve benim. Bu ben hisleri hepimiz için geçerli değil mi? Bu bizi aynı modelden kocaman kopyalar toplumu yapmaz mı? Sen, bana göre kötü, kendine göre iyi olarak tanımlanan insan; sen bana kötü olduğun, kötü olanları yaşattığın ve iyilik barındırmadığın için ben sen olmayacağım. Senden aldığım yaraların kopyalarını sırf senin bana öğrettiklerini kabullendiğim için kimsenin üzerine yakıştırmayacağım. Öğrenmiyorum seni ve sana göre yaşamıyorum. 

Değişmeyeceğim. İnanacağım. Yanılacağım. Hata gibi algılanan doğrularımın peşinden gideceğim. Ben benim, sence onca bunca hayatı yaşamayacağım. Uyumsuzum. Kuralı bozuyorum. Kumdan kaleyi ben yaptım, ben yıkıyorum ama yeniden ben yaparken bana gülen denize de gülümseyerek inşaatı sürdüreceğim. Dalgasıyla devirecek az sonra kalemi ve çok eğlenecek biliyorum. Ben her yapıp yıktıktan sonra yeniden yapabilmenin keyfini yaşayacağım.

Yalnızlığıma sebep olan tüm insansı maddelerin üzerini renkli bir itiraz kalemiyle çizdim. İptal ettim. Hayatı anlatan babam, annem ve anneanneme sonsuz teşekkürler ama anlattıkları kendi yaşam şekilleriydi, kendi hayat kazanımları, kayıplarıydı. Benden bedenlenen canlarıma hayatı anlatmıyorum. Toplum kurallarını söyleyip kendince uygulamalarını izliyorum. Bedensel ve zihinsel hayatın zaruri ihtiyaçlarını sağlamak için yol gösteriyorum. Seçeneklerden tercihler yapmalarını izliyorum. Kendi kurallarını oluşturmalarını bekliyorum.

İnadına insanlığın hakkını vereceğim. Kendimce kurallarım var.

UYUMSUZUM

İNANIYORUM

KABULLENİYORUM

DEĞİŞMİYORUM

Beden ve zihne hizmet etmeden, ihtiyaçlarını karşılamayı sürdürerek gerçekliğimle YAŞIYORUM.

 

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..