- Kategori
- Gündelik Yaşam
Uzak hayaller

http://www.resimrehberi.com/resimleri/1420/Sahilim.html
Her açan çiçek, her doğan bebek, her gün doğan güneş, Allah’ nın dünyadan ümidini kesmediğini gösterir. Açan güneşin bize verdiği coşku, kalbimizi sevgiyle doldurur, uzak tutar kibiri. Neşe kaynağı olur, mutluluk olur saçar da saçar. Hayatın gizemli dehlizlerinde yolculuk yapmak bize heyecan katar. Ama, önümüze çıkan, taş duvarlar, bizi sarsalar, yaralar.
Coşkumuz, sevgimiz ve mutluluklarımız devrilir gider. Yerini, yerin bin kat altından gelen, ateş gibi yanan kalleş bir dil, hakim olamadığımız, yükselen adrenalin salgısıyla kudurmuş köpekler gibi, salya sümük höpürdeyen, vahşi, niteliksiz, sinirli bir ruh haline sokar. Bakınız her sabah kavga eden şoförler. Her iki durumda da sahip olduğumuz kişilik ve beden tek, güneş de aynı, yine çocuklar doğuyor ama biz kendimizi nedense negatif bir pozisyona sokarız. Aslında her iki durumda biz, gene bizken, bizden olmayan ırak bir hayal gemisinin tuzağında olmayan işler peşine düşeriz. Çünkü, istemediğimiz, karşılaşmayı ummadığımız duvarın görüntüsü kaplamıştır bizi sessiz ve derinden. Problemi aşma kapasitesinden yoksun olmamız, hazır yiyiciliğimiz ve olmayan ileri görüşlülüğümüzün bir eseri olarak dönüşüveririz sinir küpüne. Aslında, keskin sirkenin verdiği zarar sadece kendi küpüne.
Hayatın tezatlıklarında otlamanın karmaşası maalesef geviş getirmekten ileri gidemediğinden sadece otururuz. Sanki biz, kurumuş sonbahar yaprakları gibi, rüzgarı beklemeden, birisinin süpürmesini bekleriz. Ve biz, nedense bir el olmadan bir iş yapamayız. Genetik olarak işlemiş, hatta belki de evrimleşerek, koyun gibi güdülmeye ve birilerinin yardımları ile yaşamaya razı olmuşuz. Tembellik ruh hali olmuş sarmış bizi, biz istemeden, istemesek bile. Güneş bizim neyimize. Sevgi, coşku, mutluluk bize çok fazla, hatta hak etmiyoruz bile. Biz, kendimizi daha aşamıyoruz. Aslında aşmak da istemiyoruz galiba. Bizim hak ettiğimiz, sadece ve sadece birbirimizi yemektir. Hayal peşinde koşar, hayal mahsulleri yer içeriz, hayallerle uyur, hayallerden hiç uyanamayız. Ruhumuzda buna müsait ki hiç ses çıkarmaz. Başarının sesi uzaktan hoş gelir ama iş tokmak vurmaya geldi mi, tokmakçıyı döveriz. Fersah fersah uzaklarda yaşarız bu dünyanın. Gıpta sözünün anlamını arar, felsefe yaparız. Her gün hükümet kurup ülkeyi yönetir sonra aman be boş ver sen bak keyfine der geçeriz. Ama iş gelip dayandı mı çanağa, çanak ırak olsun bin yaşasın der çıkarız içinden.
Herkese teessüf eder, hicranlı bir bakış atarız, ki bu becerebildiğimiz en iyi şeydir, ama kimsenin aklına gelmez doğru yolda ilerlemenin çalışmaktan geçtiğini.
Kolayı seçmek herkesin yaptığı, nedense iş zora dayandı mı kimsecikler yok etrafta. Beni acıtmıyor ya, nasılsa sorun yok o zaman.
Bu karmaşa da öğrendim ben, kaybolmayı, arkamda hiç iz bırakmadan. Kaybolurken öğrendim ağlamayı, göz yaşı bırakmadan. Isınmayı öğrendim ben ayaklarım çıplak karın üstünde. Tok kalmayı becerdim günlerce yemeden. Ama hiç coşkumu kaybetmedim. Sevgimi hiç yitirmedim. Hoşgörü hep benimleydi asla terk etmedi. Yıldızların altında hayaller kurdum bende, ama sabah toprağı çapaladım. Güdülmek bana göre değil. Belki ben hayatın meşakkatli yolunu seçtim ama, insana olan saygımı, hoşgörümü ve en önemlisi sevgimi kaybetmedim.