Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '17

 
Kategori
Kitap
 

Üzmeyin sakın kendinizi

Üzmeyin sakın kendinizi
 

Mutlu, gerçeği bulandır; unutma!

Gerçek, daima yalandır; unutma!

Sen sev ve doğru ol; çalış ve üret,

En yansız yargıç zamandır; unutma!

Sabri Galip NAKİPLER

 

          Kimi anne babalar, çocuklarına karşı sert davranıp katı kurallar koyup uygulayarak onları iyi bir evlat olarak yetiştirdiklerine inanırlar.

          Birçok öğretmen gibi, pek çok yönetici de aynı minval üzere sürüp gider atlarını.

          Höt demekle yanlış yapılmayacak, her şey usulüne uygun olarak tıkır tıkır işleyecek olsaydı; aileyi de, okulu da, ülkeyi de yönetmek ne kolay olurdu.

          Ben öyle bir baba da olamadım, öyle bir öğretmen ve öyle bir yönetici de…

          Bana höt denmesinden hoşlanmadığım için olsa gerek, ben de başkalarına karşı höt demedim hiç. Hele hele altlarıma, hele hele benden güçsüzlere karşı…

          Ortada fol yok yumurta yokken, neden mi söyleme gereğini duydum bu cümleleri?

          Ünlü Malkara Kaymakamı ve Antalya eski Vali Yardımcısı Turan Eren’in Üç Dilek adlı kitabında anlattığı bir konuya dikkatinizi çekmek için…

          Elazığ’ın Maden ilçesi Kaymakam Vekili Turan Bey’in eşi Semra Hanım, Hakkâri’ye hâkim olarak atanınca, birlikte giderler; güneydoğu bölgemizin en uzağındaki bu ilimize.

          Yıl 1975’tir, Valisi de Derviş Yalım…

          Turan Bey, Bitlis ilimizin Van Gölü’nün kuzey kıyısında bulunan Adilcevaz ilçesine atanır; bu arada. Bu ilçe, Maden’e göre daha yakındır Hakkâri’ye. Dolayısıyla Bitlis Valisi Fuat Çapanoğlu’nun izniyle, sık sık eşinin görev yaptığı Hakkâri’ye gider.

          Vali Derviş Yalım, eşini ve çocuklarını Ankara’da bırakıp geldiği için yalnızdır. Çalışma saatleri dışında konuşacağı, eğleneceği, vakit geçireceği bir kişi yoktur. O nedenle Turan Bey’in Hakkâri’de olduğu günlerde nerdeyse her akşam O’nu davet eder lojmanına. Bir gün:

          “Turan, biliyorsun; buranın en önemli sorunlarından biri koyun kaçakçılığı… Bunu önleyecek çok sert bir emir yayımladım. Hudut Kaymakamlarına ve Komutanlarına yolladım. Göreceksin, koyun kaçakçılığı bıçak gibi kesilecek.” der.

          “Vali” dediğin böyle olmalı işte!

          Ne yazık ki, önceki Hakkâri Valilerinden hiçbirinin aklına gelmemiş; böyle sert mi sert bir emir yayımlamak!

          Yahu kardeşim, ne biçim valisiniz siz? Kendiniz yazamıyorsanız, yazı işleri müdürünüze de mi yazdıramadınız, iki satırlık bir emri? Neden önlemek istemediniz, bu kaçakçılığı? Bu işten sizin de mi bir çıkarınız vardı yoksa!

          Aferin, Vali Derviş Yalım’a! Zaten O’nun akıllı ve zeki bir yönetici olduğunu, Hakkâri Valiliğine nasıl bir politika izleyerek atandığını, kendi ağzından dinleyerek öğrenmiştik!

          Vali’den, böyle bir emir verildiği haberini öğrenen Turan Eren’in “aynen benim gibi” sevinmesi gerekirdi; değil mi?

          En iyisi, kendisinden öğrenelim; sevinmiş mi, sevinmemiş mi?

          “Ben, gayri ihtiyari gülmüşüm. “Neden gülüyorsun?” dedi. “Sayın Valim, koyun kaçakçılığı ekonomik bir olay. Koyunun tanesinin Türkiye’de 750 lira olduğunu biliyor musunuz?” dedim. Vali, “Evet, biliyorum” dedi. “Peki, İran’a geçtiği andan itibaren nedir?” “1500 lira” dedi. “Peki, iki ülke arasında koyunların geçmesini önleyecek tel örgü veya benzeri bir engel var mı?” “Hayır, yok” deyince, “Bundan sonra, komutanlar size teşekkür edecekler” dedim. “Ne demek o Turan? Niye bana teşekkür etsinler?” diye sordu. “Efendim, söylediklerine göre koyun kaçakçıları hudut komutanlarına her koyun başına 5 lira veriyormuş. Bundan sonra, “Vallahi Vali Bey çok fena sıkıştırıyor” deyip 5 yerine koyun başına 10 lira alacaklar.” dedim. Vali kızdı, “Olur mu hiç öyle şey?” dedi.

          “Bakın Sayın Valim! Ekonomik konulara ekonomik tedbirlerle çözüm getirilir. Polisiye tedbirlerle, emirlerle olsaydı, iş çok kolay olurdu. Bence koyun kaçakçılığını önlemenin yolu ve yöntemi sert emirler değildir. Yapılacak iş, Türkiye’deki koyunları Türkiye’de değerlendirmektir. O koyunun sahibi, İran’dan alacağı parayı Türkiye’den alırsa, büyük bir riske girerek koyunları İran’a kaçırmaz.” dedim. Vali, “Peki, o zaman ne yapmak gerekir?” diye sordu. “Sayın Valim, koyunun yününü, sütünü, derisini, etini değerlendirecek tesisler kurulmalı. Örneğin Yüksekova’da et kombinası, süt fabrikası yapılmalı. İnsanlar koyunlarının ürünlerini burada değerlendirirse, İran’a satma gereği duymaz. Hatta Hakkâri merkezde yün iplik fabrikası, dahası halı ve kilim fabrikası da kurulabilir. Tezgâhlar alınır; hem genç kızlarımıza ve kadınlarımıza iş olanağı sağlanır, hem de koyunlarımızın yönünü değerlendirmiş oluruz.”

          Eğer o sıralarda, hudut komutanı olsaydım ben, eski köye yeni âdet getirmek isteyen, solcu ve de sosyalist fikirlerle, milliyetçi bir yönetici olan Vali Derviş Yalım’ın aklını bulandıran Turan Eren adındaki yeni yetme bu Kaymakam Vekiline çok kızardım! Böyle gelmiş, böyle giden işlere, ne diye burnunu sokarsın sen, be adam! “Kaçakçılık” değil, “sınır ticareti”dir bunun adı. Bu işten ekmek yiyen onca garibanın lokmasına niçin göz dikiyorsun? Onca fedakârlığa katlanıp onca tehlikeyi göze alarak ülkemize döviz kazandıran üretici, tüccar ve de hudut komutanlarımıza madalya vermek gerekirken, yepyeni engeller çıkarmak yakışır mı bir yöneticiye!

          Farkındayım ki, zırvalamaya başladım iyice. En iyisi çıkayım aradan ben. Karşınızda işte yine Turan Eren:

          Bu önerilerim Vali’nin hoşuna gitmiş, aklına da yatmıştı. Nitekim daha sonra Yüksekova’da bir toplantı yaptı. Beni de götürdü. Konuyu dile getirip et kombinası ve süt fabrikası yapılmasının uygun olup olmayacağını sordu. Herkes, “Çok iyi olur” dedi. Birkaç yıl sonra merkezde bir iplik fabrikası ve büyük bir kilim atölyesi kuruldu. Yüksekova’da bir süt fabrikası ile et kombinası yapıldı. Tabii ki, zamanın değişen ekonomik değerleri ile koyun kaçakçılığı devam etti. Sonra bir süre durdu. Hatta öyle bir gün geldi ki, koyun kaçakçılığı tersine döndü.”

          Yazar Turan Eren’den, alınan bu önlemler sonunda kaçakçılığın tamamen durduğunu okuyunca, oralarda çalışan kamu görevlilerinin gelir kapısının kapandığını düşünerek çok üzülmüştüm! Ancak, hemen arkasından, kaçakçılığın yön değiştirerek devam ettiğini öğrenince, yine sevinip rahatladım!

          Benim gibi boş hayallere kapılıp siz de üzmeyin sakın kendinizi.

YAŞ 75, YOLUN YARISI

          Kim demiş, “Yaş yetmiş, iş bitmiş” diye? Gerçek bu olsaydı eğer, “Yaş 75 Yolun Yarısı” diye bir kitap yazar mıydı, elin oğlu?

          “Elin oğlu” dediğime bakmayın, hiç de elin oğlu değil. Bizden, içimizden biri O… H. Ertuğrul Akbay… Üç – dört yıl önce, kızım Dilem Gözde hediye etmişti. Dikkatle okumuştum. Gerçekten yararlı bilgilerle dolu bir kitap… Genç ve sağlıklı kalmanın sırlarını veriyor ki, yaşanmış, uygulanmış deneyimler hepsi de. (Biz Erkan’lar asrî, yani çağdaş bir aile olamadık bir türlü! Özel ve güzel günlerimizde, hâlâ kitap hediye ederiz birbirimize. Anlayıverin artık buradan, ne kadar geri kaldığımızı.)

          Şu anda masamın üzerinde duran, yakın zamanda okuduğum ve okunma sırasını bekleyen kitaplardan birçoğunun yazarı 75 yaşın çok üzerinde. İşte onlardan biri: Hoca Ahmet Yesevi:

          Yazarı, Salim Savcı… 20 Eylül 2016’da adıma imzalarken, özellikle “94 yaşında” olduğunu not etmiş. Kimliğine bakarsanız, 91 görürsünüz.  Yazara mı inanırsınız şimdi, “kimlik” denen o belgeye mi? Yazının girişindeki dörtlükte, “Gerçek, daima yalandır; unutma!” diyen şair dostum Sabri Galip Nakipler’i niçin ciddiye almıyorsunuz siz?

“Salim Savcı’nın bu kaçıncı eseri?”diye mi sordunuz? Ben diyeyim 65, siz deyin 70… Evet, evet… Korkmadan söyleyin. Yanlış değil, 70…  Yolun yarısını, henüz 20 yıl geçmiş olan bu delikanlı eğitimci yazarımız, bugünlerde yeni bir esere daha imza atarsa hiç şaşırmayın. Basıma hazır 15 kitabı var; sırada çünkü.

          27 yıllık eğitim hizmetinden sonra boş durmamış hiç. Kahve, kafe, meyhane, gazino, lokal, kulüp nedir; bilmiyor. Hep okuyor, hep yazıyor. Yalnızca kitap hazırlamıyor; yöresel gazetelere de yazıyor durmadan.

          Sürekli okuyan, düşünen, yazan ve üreten bir insana, nasıl “yaşlı” diyebilirsiniz siz?

          Gençlerin, hele hele evlenmeye karar veren gençlerin, nikâh masasına oturmadan önce, Salim Savcı’nın 70. eseri “Evleneceklere Sunulan İlkeler” adlı kitabını mutlaka okumalarını isterdim.

          Bu eser, her evli çiftin sürekli ellerinin altında bulunması gereken bir başucu kitabı…

          Sağlığın daim, kafan ve yüreğin genç kalsın hep; sevgili Salim Savcı öğretmenimiz!

 

                                                                          Hüseyin Erkan

                                              

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..