Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Haziran '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Ve... öldü...

Ve... öldü...
 

Oturduğu yerden kalktı ve ayakkabılarını giydi kız, aynı şey için bunu yüzlerce kez yaptığını umursamadan...

İplerini bağlamadı ayakkabılarının, hemen dönecekti nasıl olsa! Birkaç bira daha alacaktı, hüzünlenmek istiyordu… Bilmiyordu!.. Habersizdi kapıyı açtığında hayatının kararacağından…Yarınlarının kapkara olacağından… Umutlarının sararıp tek tek kopacağından...

Parasını kontrol etti, evet cebindeydi. Çantasını almadı, nasılsa hemen dönecekti! Sarhoş olmak istemiyordu ama, o birkaç bira yetmemişti işte hüzünlenmesine… Nerden bilsindi kapıyı açtığında hayatını çalacaklarını… Gelecek günlerini karaya çalacaklarını…

Montu giymesem mi diye geçirdi aklından. Hava serindi serin olmasına ya, hemen dönmeyecek miydi nasıl olsa! Giymeyecekti ama, vazgeçti. “Ortalık karanlığa kesti, soğumuştur şüphesiz” dedi kendi kendine ve aldı ardından montu sırtına. Öylesine... özensiz... Ağlamasa bile hüzünlenmek istiyordu… İçmek için değil bu sefer, gerçekten hüzünlenmek için içmek istiyordu… Bilemezdi, göremezdi kapıyı açtığında düşlerini karaya bulayacaklarını … Gelecek günlerini kör bir kuyuya atacaklarını…

Kapıya yöneldi her şeyden habersiz, uzatmışken elini tam, durdu bir an! Geri döndü, masanın üzerinde duran çantasını aldı. Her zamanki fermuarlı yerinde duran anahtarlarını çıkardı ve parmağında çevirmeye başladı gayrı ihtiyari. Belli belirsiz bir şarkı mırıldanmaya başladı, farkında bile değildi. Bilmiyordu ne söylediğini, ve de ne hissettiğini! Kapıya doğru yürüdü tekrar. Anahtarı kilide soktu, aynı şey için bunu yüzlerce kez yaptığını umursamadan… Kapıyı açtığında tüm hayatına saplanacak zehirli hançerden habersizdi… Habersizdi değerlerinin hırpalanacağından... Duygularının acımasızca bıçaklanacağından…

İçmek istiyordu işte! İçtikleri yetmemişti hüzünlenmesine… Hüznü seviyordu ve şimdi çok istiyordu. Daha iki saat önce ayrılmıştı sevgilisinden… Hiç ayrılık acısı yaşamamıştı daha önce! Aşk acısı da yaşamamıştı; aşkı tatmamıştı ki, acısını nasıl yaşasındı! Evet evet muhakkak yaşamalıydı bu hüznü bugün, birkaç tane daha içse iyi olacaktı. Onunla beraber yaşadıklarını düşünüp hüzünlenmeliydi… Birkaç damla gözyaşı bile dökerdi kimbilir, bakarsın ağlardı da!.. Hayatında hiçbir şeyi başkaları gibi yaşamamıştı, bırak, ayrılığı hüzün babında da olsa yaşasındı. Çocukluk aşkı, oyunları, genç kızlığa ilk adımı, ergenliğe geçişi, lisenin bitişi, ilk sarhoşluğu, üniversitenin ilk günleri, ilk zorunlu arkadaşlıklar, ilk birliktelik, çılgınlıklar, kırılmışlıklar, kızgınlıklar… hepsi farklıydı, bambaşkaydı. Başkalarınınki gibi değildi hiçbiri; güvenmeler, kırılmalar, yaralanmalar, sıkılganlıklar, utanmalar, rahatlıklar, hayal kırıkları, ağlamalar, isyanlar… hepsi, hepsi! Kilide soktuğu anahtarı çevirmek istedi, ama nedense çeviremedi. Ağlamasa da üzülmek istiyordu, üzüntü duyup hüzünlenmek… Kapıyı kendi ölümüne açtığını bilemezdi… Açtığında öleceğini…

Bir ayrılık yaşamıştı. Sevgilisinden ayrılmıştı ve sevgilisi şimdi ondan uzaktı… Bir daha hiç göremeyecekti belki de, bir daha hiç dokunamayacaktı…Tüm bunlar hüznüne yardımcı olur muydu, onu da bilmiyordu. Çok hızlı ve bir o kadar da beklenmedik bir şekilde başlayan ilişkisi, aynı hızda ama beklendik bir biçimde bitmişti. Beklediği, bildiği için belki de çok üzülemiyordu!.. Ama içmek istiyordu işte... içip geride bıraktıklarını, anılarını düşünmek, düşünüp üzülmek, üzülüp hüzünlenmek…

Kilitteki anahtarı çevirdi, açtı kapıyı, ölüme açtığını bilmeden…

Açtı…

Ve…

Öldü!..

 
Toplam blog
: 9
: 1449
Kayıt tarihi
: 03.05.07
 
 

13.02.1976 doğumluyum. 2004 DEÜ Hukuk Fakültesi mezunuyum. Oldukça uzun ve sancılı bir öğrencilik dö..