- Kategori
- Edebiyat
Veda

Yaşamda yürekleri kıpır kıpır ettiren, akılları baştan alan, heyecanların dipsiz kuyusunda insanı soluksuz bırakan BAŞLANGIÇ lar vardır. Yaşanır bir dönem. Bu güzelliklerin ardısıra pusu kurmuş bekleyen yürek soğumalarının, çözülmelerin ardından gelen “VEDA” anları da vardır.
Güzel başlangıçların o, hoş an(ı)larından öç almak istercesine yaşanan. Kimileri öfkesinin coşkulu seline, kimileri içki kadehlerine sığınır böyle anlarda. Bense bu sığınma hallerinin mahzurlarının bilinci ile olsa gerek, serbest vezinde değinmelerin ince satırlarına sığınmayı seçmişim bir Kasım gecesi yine başkent’te.
Sensizliğin mevsimi uzanırken
Yazdan kışa
Bilmem uçar mı kanatlı sözler, dizeler
diyerek başlanır hüzün giderme seansına,
Nazire yaparcasına, İkarus’a
Ya da bal mumları erirse
O zaman da Pegasus’a
diyerek antik çağlara doğru içli bir haykırışla devam edilir,
O, ”…artık yok…” dediğin yere
Konar mı onlar ?
Sen, ki bir demet Mimozaya
şeklinde uçan sözlerin estetik mekansal tanımları yapılır yine de buruk bir heyecanla ve devamla,
İçer mi suyunu,
O estetik pınarının ?
Dile gelirler mi onlar, ki
Sen, o hep süzülen kuğuya ?
doğadan güzellik benzeşimleri ile yüceltilir veda edilen,
Bilemem!..
Eğer ki
Olmuyorsa tüm bunlar
Sussun artık o dizeler, o sözler
diye çaresizlik duyguları kaplar zihnin, ruhun ve bedenin o yorgun çeperlerini ve son deminde bu sessiz içlenişin.
Sensizliğin tan vakti
Ve
Serviler altında koyu renkli
Hüzünler eşliğinde.
İşte böylece son verilir bu içli, efendi ve kendi halindeki bir veda seansına daha.