Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Haziran '21

 
Kategori
İnançlar
 

Veli’yi nasıl tanırız?

Hz. İsa bir sözünde: “Babam böyle istememiş olsaydı, siz bana bunları yapamazdınız.” Tasavvufta yaratılmış tüm birimlerin anası “Nefs-i Kül, babası ise Akl-ı Küll’dür!” Buna 'velâyet mertebesi'  yani 'Velisi Allah' olan, hakikatinin gerektirdiği şekilde yaşayan da denir. “Velî” sıfatını edinmiş olanı bizim bilmemize imkân yoktur! Çünkü, zâhirde onu tanıyacak özel bir işaret yoktur! Tanrı; kafamızda tahayyül ettiğimizdir ve onun vasıflarıyla 'tanrı velisini' şekillendirebiliriz. 'Şeytanın velisi' de vardır. Onu da şeytani vasıflara hizmeti dolayısıyla anlayabiliriz. Allah Velisini ise ancak 'zannımıza' göre tahmin ederiz. Zira, nasıl Allâh'ı hakkıyla değerlendirmek mümkün değilse; O’nun sıfatlarıyla bezenmiş olarak aramızda yer alanı da  aynı şekilde tanımamız neredeyse imkansıza yakındır! 'Allâh ahlâkıyla ahlâklanmış' olanı tanımak, bizim gibi doğal fıtri yaşamı içinde olanlara mümkün değildir. Derler ki; Veliyi Veli, Allah’ı da Allah bilir. Örneğin veri tabanımızda olan bir şeyi onunla bilir, onunla değerlendiririz. Veli Allah’tan ayrı bir varlık değil! Allah, Veli adı altında açığa çıktığı için bu husus önemlidir! Biz Veli’yi bir varlık olarak değerlendirirsek ya da onu Allah’a erecek bir varlık gibi düşünürsek bu tamamen batıl ve yanlış bir düşüncedir.

Çoğu kişi Veli’yi tanımak ve bilmek ister. Ancak Veli’nin hayatını, hareketlerini, kemalatını ortaya koyduğu kompozisyonları bilmeden ve algılamadan bu mümkün değildir! Beşerî anlayışlarla hayata devam ederken, beşerî yolculuk içinde Veli’yi tanımamız asla söz konusu olamaz! Allah, Veli için “Onlar benim örtüm altındadır, Onları asla tanıyamazsınız ve Onlar için ne korku, ne hüzün, ne de mahzunluk oluşturacak herhangi bir olay yoktur." der. Bu söylemle aslında Allah, kendine bir atıfta bulunuyor. Dolayısıyla Allah bir yerde kendini perdeliyor. Allah’ın kendini perdelediği noktada ŞİRK vardır. Fakat biz hiçbir zaman Allah’ın kendisini perdelediği noktada o varlığı hissedemeyiz. Hissetmek çok önemlidir! Fakat bu beşerî manada bir hissediş değil! Yakiyn’e ulaşan bir hissediş hali... Eğer bu bizlerde varsa, o zaman bazı şeylerin açılımları da olabilir. Veli’yi tanımak için gayba ait birtakım bilgileri yakalayabilmek ve olayları değerlendirmek çok önemli bir mevzudur. Gündelik yaşantımızda bunlar kolay kolay değerlendirilebilecek ve yaşanabilecek olaylar değildir. Bizler Veli’yi tanıyamadığımız için Veli’ye karşı yaptığımız bir hata, onu tanımışçasına karşılığını (ceza) almamıza neden olur.  Bu “Allah onları örtmüştür” sözüne de bir atıftır. Böyle bir yaklaşım, insanların Veli’yi tanıması, onların örtülü bir halde ve sıradan insanlar gibi hareket ederek kendilerini kaybetmelerine yol açar. Bizler Veli’yi kendi hayal dünyamıza göre hayal edip, Onların, bizim yaşadığımız beşerî hayat şartları ve duygulara göre daha farklı ya da daha değişik olduklarını düşünürüz. Bu yüzden Onları kendi düşünce dünyamızın dışında birtakım varsayımlarla yaklaşıp değerlendiriyoruz. Veli’yi tanımak mümkün değildir. Veli hiçbir zaman 'ben veliyim' demez. Örneğin İbn-i Arabi gibi sıra dışı insanlar veya diğer yüksek düzeydeki veliler, Veli olduğunu söyleyebilir.  İnancın zayıf olduğu noktalarda onlar devreye girer ve Veli adı altında halkı inandıracak hakikat ilmini insanlara ulaştırmak için bu sözü söyleyebilirler. Bu sözleri söylemeleri kendilerine bir paye vermek veya ego tarafından ortaya atılan bir davranış gibi düşünülmemelidir! Velilerin hayatlarını bu açıdan değerlendirince, bizlerin arasında yaşamalarına rağmen insan gibi düşünmediklerini söyleyebiliriz. Onlar tarafsız ve kayıtsız yaşıyor. Bazıları 'yönlendiğim insan eğer Veli ise akrabası da ondan bir pay almıştır ve onlara da yönlenmek gerekir' gibi düşüncelere kapılabilir. Hatta toplumlar için de bu böyledir. Örneğin; bir topluluk bir Velinin etrafında toplanmışsa, 'o topluluk çok muteber bir toplumdur' algısı oluşur. Tabi ki değerli bir toplum içinde herkes olmak ister. Çünkü insanlar o topluluk içinde her türlü pozitif olay olduğunu düşünüyor, ancak bu beşerî bir düşünce tarzıdır.

Oysa o toplum içinde gerçekte Veliyi tanıyan yok. Ancak herkes Ona övgüler yağdırıp,  hakkında çok pozitif şeyler üretir. Çünkü bunu yapan, kendini de o şekilde görmeye çalışıyordur. Hakikatin ne olduğunu bilmeden, kendisini bir yerde görmeyi tavsif eden bir insanın, ancak 'hayallerinde ve o duygular altında' Velilik kemalatını yaşaması söz konusudur. Mesela; Hz.Muhammed, Hz.Ali, Hz.Osman ya da Hz.Ebubekir’in etrafında toplanan halka onların kemalatından haberdar olmadığı halde birbirlerine nazire yaparcasına bir duruş sergiliyorlar. Fakat ne Hz.Ebubekir’in, ne Hz.Ali’nin, ne Hz.Ömer’in, ne de Hz.Osman’ın velayetiyle ilgili herhangi bir ipucunu yakalamadan sadece önyargılı bir şekilde o noktanın kendilerinde mevcut olduğunu ve onları tanıdıklarını iddia ediyorlar. Bizim zamanımızda da böyle olaylar henüz devam ediyor. Etrafınızı iyi gözlemleyin! Bazıları birilerinin sırtına dayanırken, bunu makul ve değerli bir iş gibi kabulleniyor. Örneğin; o insan gayet güzel konuşuyor, Kur’an ayetlerini ve hadislerini biliyor ya da  hayatında yalan söylemiyor, değerlendirme yaparken örf adet ve kurallar içinde bir yaklaşımı benimsiyor… Bu davranışları görenler, 'kayıt ve kalıplar içinde yaşayanlar' tabi ki 'böyle bir insanın veli olması gerekir' diye bir düşünceye giriyor. Oysa Veli  bunlardan müstağnidir. Bu tarz davranışlar bir Veliye ait değildir. Söylediklerimiz birilerine atıf değil! Bir insan iyi niyetli olduğunu ve kendisine izin verildiğinde yani  “birtakım şeyleri insanlara öğretme yetkisi” verildiğinde hemen aklına gelen ilk şey; o Allahlık kavramını yani velayeti kendisine atfetmesidir ki bu husus affedilemez blr hataya yol açar.  Velayetle alakası olmayan bir yaşam içinde olmasına rağmen, kendisinin Veli olduğuna inanıyordur. Bir insan kendisinin Veli olduğuna inanıyorsa, kesinlikle bilmelidir ki o insanın Velilikle bir alakası yoktur. Velilik; Kur’an’ın inzali gibi insanın içinden/özünden açığa çıkan, Veli ismiyle gözle görülür gerçek bir hale gelir. Veli'yi tanımak çok zordur. Bazen bir namazda, musalla taşında, bir eğlence sofrasında veya spor müsabakasında… Çok sıradışı bir filmde; herkesin  arasında sevişirken ya da elinde tespihle Allah’ı zikrederken çok farklı haller içinde görülebilirler. Ancak Onlarda hiçbir kayıt yok! Dolayısıyla 'insansının' bilgi alanında yarattığı normlara uymayan şeyleri yapan biri, onlara göre Veli olamaz! Sigara içen biri ya da 40 yaşından önceki bir insan Veli olamaz. Bunlar en yüksek dereceli hakikat sahiplerinin kararlarıdır. Bu kararlara göre hareket eden ve bu çerçevede birbirini tanıyanlar, baktığında insan suretine bürünmüş meleği, cin’i ve kendisi gibi veli olanı farkeder. Veli olan birisini müşahade eden bir veli, Samed'dir. Bunun en büyük özelliği ise ihtiyaçtan beri oluşudur.

Bu kadar şeyi yukarda belirttikten sonra samimi olarak kendimizle yüzleşelim, hangi yönümüzle  Samediz? Her türlü nimet ayağımıza kolayca geliyor. Maddi anlamda alım gücüne sahibiz. Ailevi birtakım sorumluluklar varsa  o sorumluluklardan da gayet  kolay bir şekilde çıkmayı başarabiliyoruz. Bu yüzden böyle bir fikre kapılabilirsiniz; “Bizim de velayet hakkımız var.” Bunları yaparak ya da elde etmiş olarak Veli olma yönünden bir adım atmış olmamız söz konusu olamaz. Çünkü Velilik böyle şeylerin çok dışındadır! Bu yüzden kendimizi bir yerlerde görmeden önce öz hayatımızda kendimize ne kadar dürüst ve samimiyiz? Bunları gerçek manada cevaplayabilirsek hakikati o denli 'örtüsüz' anlayabiliriz.

Sevgi ve Aşk bütünlüğü içinde idrak edebilmek nasip olsun.

Sevgilerimle

Ahmed F. Yüksel

 Bodrum- Milas 24 Haziran 2021

https://twitter.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..