Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Nisan '20

 
Kategori
Bilim
 

Veteriner Hekimlere Yer Açın

Büyüyünce korku filmi izlemeyi hiç sevmeyen bir yetişkine dönüşmüş olsam da bir zamanlar korku hikâyelerine ve vampir temalı çizgi romanlara bayılırdım. Vampir hikâyelerinin tüyler ürpertici kahramanı Kont Drakula ve yarasalar arasında ortak bağın ikisinin de gece yaşamaları ve kan içmeleri ile ilgili olduğunu sanır, belki de bu yüzden yarasalardan hiçbir hayvandan korkmadığım kadar korkardım. Sonrasında da bu meşum kontla ilgili ne bulduysam okumuştum ama bugün ki yazımın konusu Drakula değil, onun için yakında ayrı bir başlık açacağım. Hepimizin gündemi bir virüs şimdi. Resmi olarak 2019 Aralık ayında Wuhan’da ortaya çıkıp hayatımızı karabasana çeviren kovid-19’la ilgili ilk şehir efsanelerinde yarasa başrolü kaptığında şaşırmamıştım. Güyâ yarasa çorbası içen Çinli bir kadın yüzünden bu virüs tüm dünyanın başına belâ olmuştu. Halbuki aslında o video gezgin bir vlogger olan Vang Mengyun tarafından yerel tatları anlattığı bir programında 2016’da Çin’de bile değil, Batı Pasifik’te Palau Adası’nda çekilmişti. Salgının ortaya çıkmasının ardından video yeniden dolaşıma sokulunca herkes aranan suçluyu bulduğunu düşündü. Mengyun, “yarasaların virüs taşıdığını bilmiyordum, sadece oradaki halkın günlük yaşamını göstermek istemiştim” diye dil döküp özür dilese ve videoyu silmiş olsa bile olan olmuştu. Zihnimizde “ölümsüz kötülük abidesi” Kont Drakula’nın sembolü gibi kaydolan yarasa, insanları öldürme işini ölünce bile devam ediyor fikri oluştu. Virüsün “nüfus planlamadan sorumlu karanlık güçler” tarafından “biyolojik silah” olarak üretildiğine inananlar kadar, tekinsiz bir vampir yarasadan ortaya çıktığına inananlar da vardı. Kesin nedeni şu an için söylemek hayli güç ancak tüm bu yaşananlardan sonra hayvanlar alemine özellikle yarasalara daha dikkatli bakmamız gerektiğini düşünüyorum.  Tarih boyunca insanları süründüren, toplu ölümlere neden olan pek çok salgının kaynağında hayvanlar var. Daha doğrusu temelde hayvanların yaşama alanlarına ve yaşama haklarına saygı göstermeyen insanlara, tabiat tarafından bir biçimde had bildirme, boyunun ölçüsünü verme varyasyonları…  Hakkında çokta fazla bilgi sahibi olmadan keşke iyi bir şeylere de yarasa diye düşündüğümüz yarasalar bile aslında zararlı böceklerle mücadelede çiftçilere çok işine yarıyorlar. Öte yandan yarasaların bugüne kadar hayvandan insana bulaşan Ebola, SARS, Marburg gibi virüsleri taşıyarak pek çok hastalığa neden olduğuna inanılıyor. SARS olarak kısaltılan Ağır Akut Solunum Yolu Yetersizliği Sendromu’nun 2003 yılında yarasalardan misk kedilerine yayıldığı düşünülüyor. 2012’de Suudi Arabistan’da ortaya çıkan Yakındoğu Solunum Sendromu MERS’in de hörgüçlü develerden insanlara geçtiği tahmin ediliyor. Sonuç olarak SARS ve MERS korona virüsleri hayvan kaynaklı. Kovid-19’a neden olan SARS-CoV-2 virüsünün de yarasalardan kaynaklandığını sanılıyor. Peki neden yarasa, yapılan araştırmalar memeli sınıf içinde uçabilen tek canlı olan yarasaların uçma sürecinde virüsler için gelişme alanına dönüştüğünü öne sürüyor. Bu teoriye göre, yarasaların evrimsel süreçte uçmasını sağlayan bazı adaptasyonlar aynı zamanda yüksek işlevli bir bağışıklık sistemine sahip olmalarını sağlamış. Yarasaların güçlü bağışıklıkları, onları bulaşıcı hastalıklara karşı dayanıklı hale getirirken, onlar yüzünden ölümcül virüslerin evrimleşmiş. Bu virüsler konak olarak kullandıkları yarasalardan başka hayvanlara veya insanlara geçmesinin çok ağır hatta ölümcül sonuçları olmuş. Bazı araştırmacılar virüslerin doğrudan yarasadan insana geçmesinin mümkün olmadığını, insanların yarasa avlayan vahşi hayvanları avlamaları veya yakın temasta bulunmaları ile korona virüsüne maruz kalacakları görüşünü savunuyorlar. Çin’deki vahşi hayvan pazarı bu geçiş için oldukça uygun bir yer dibi görünüyor. Zoonotik yani hayvanlardan insanlara bulaşan bir hastalık Kovid-19. Korona kaynaklı bu hastalıkla doktorlardan daha uzun süredir tanışan veterinerlerin önemi işte tam da bu noktada devreye giriyor. Uzmanlık alanları, kendi branşlarındaki insan hastalıkları olan doktorlar, acaba hayvandan insana geçen hastalıklar konusunda veterinerler kadar donanımlı mı? Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Bizde “hayvan doktorları”, “insan doktorları” kadar itibar görmezler. Bu kötü bir yanılsamadır oysa. Veterinerin de “hekim” olduğunu unuturuz çoğu zaman. Oysa tam da şimdi, tüm dünyayı inleten her gün binlerce kişinin ölümüne neden olan, hayvanlardan insanlara geçtiği düşünülen bir salgınla mücadele ediyorsanız bu alanda yeteneklerini ve deneyimlerini ispat etmiş veteriner hekimleri masanın dışında bırakamazsınız. İşte geçen hafta Avustralya Monash Universitesi Bioeceza Keşif Enstitüsü’nden Dr. Kylie Wagstaff[1], genellikle köpeklerin ve büyükbaş hayvanların parazit tedavisinde kullanılan “Ivermectin’in tek bir dozunun bile RNA üzerindeki kötü etkilerini giderdiğini ve korıonavirüsü yendiğini, 24- 48 saat aralığında koronavirüsün tüm etkilerini ortadan kaldırdığını” açıkladı.[2] Tespitlerini Dünya Sağlık Örgütü’ne de ileten Dr. Wagstaff, tek hapın bile yeni tip koronavirüsün hücre içindeki yapılanmasını bitirdiği yönünde sonuçlar elde ettiğini söylüyor. Hayvanlarda kullanılan bu ilaçinsana uygun hale getirilip daha önce HIV ve bazı grip ve nezle türlerinde de kullanılmış. Önümüzdeki günlerde kovid-19 mücadelesinde insanlarda nasıl ve hangi dozda kullanılacağı netleşecektir. Dr. Wagstaff, “Global bir pandemiyle mücadele ediyoruz. Bu tedavi henüz onaylanmadı. Ancak, gerçekçi olmak gerekirse aşıdan önce butiphaplar savaşta elimizi güçlendirecek biz ivermectin’in koronovirüse karşı verilen savaşta önemli bir koz olacağını düşünüyoruz” diyor. Durum bu iken yani bu savaşta hep birlikte el ele verip korona ile mücadele etmemiz gerekirken elimizdeki en kıymetli savaşçılardan birini henüz cenk meydanına sürmediğimizi düşünüyorum. Bilginin en büyük güç olduğu dünyamızda güçlerimizi şimdi değilse ne zaman birleştireceğiz?   Geçtiğimiz günlerde Türkiye’deki veteriner hekimlerden korona ile mücadelede çok ümit verici haberler geldi. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji’den Prof. Dr. Aykut Özdarendeli ile Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Aykut Özkul, virüsü izole ederek aşı üretiminin ilk basamağını tamamladıklarını haber verdiler.Onların koronavirüse karşı geliştirilecek aşının ilk basamağı olan virüsü izole etmeyi başardığına dair haberler okuduk.[3] Bu başarı hayvandan insana bulaşan birçok hastalığın önüne geçen, veteriner hekimlerin önemini anlamamıza yetecek büyüklükte. Aynı haberde görüşlerini aktaranTürk Veteriner Hekimleri Birliği Merkez Konseyi Başkanı Ali Eroğlu daha önce de veteriner hekimlerin sığır vebasını önlediğini, ülkemizde sadece veteriner fakültelerinde viroloji ana bilim dallı olduğunu ve bu dalda detay araştırmalar yapıldığını söylüyor. Ülkemizde 32 veteriner fakültesi var, 26’sında eğitim öğretim yapılıyor, 21’inde yaklaşık 50’ye yakın virolog mevcut. Eroğlu, “Almanya’da Robert KockEnstitüsü’nün Başkanı veteriner hekim. Süreci o yönetiyor. Çin’de yine salgının yönetiminin başında veteriner hekim bulunuyor. Fransa’da ve ABD’de veteriner hekimler göreve çağrıldı” diyor. Türkiye’de de Tarım ve Orman Bakanlığı’na bağlı 7-8 tane araştırma enstitüsü varken şu anda sadece Pendik Veteriner Araştırma Enstitüsü çalışmaya dahil edildiği ve Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın oluşturduğu Bilim Kurulu’nda da yalnızca İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa Veteriner Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Hasöksüz yer aldığını biliyoruz. Oysa koronavirüsle mücadelede veterinerler camiasından çok daha fazla yardım alınabilir. Veteriner hekimlerin virüsle mücadele konusunda meseleye daha çok dahil edilmesinin gerekli olduğuna inanıyorum. Önce sevgili veteriner hekim arkadaşımız Özkan Özkara’yı telefonda soru yağmuruna tuttum ve virüsler ve hayvanlarla ilgili korona virüs günlerine dair sohbet ettik. Sağ olsun, o da veteriner hekimlerin kliniklerinde kullandığı oksijen tüpü, MR, Röntgen ve solunum cihazlarının hepsi zaten beşerî tedavide kullanılan ekipmanların neredeyse aynı olduğunu ve viroloji alanında aldıkları eğitimleri anlattı. Sorularım bitmediğinden, bu defa Tamer Hoca’yı telefonda bir süre esir aldım. Konu ile ilgili sorularımı cevaplayan İstanbul Rumeli Üniversitesi Rektörü, Veteriner İç Hastalıkları ve Psikoloji Uzmanı, Profesör Doktor Tamer Dodurka’ya vakit ayırdığı için çok teşekkür ederim.  Tamer Bey’de özetle dünyadaki kabulün tek tıp tek sağlık konseptine evrildiğini, insan, hayvan, çevre sağlığından çok tek çevre, tek sağlık anlayışına sahip olmamız gerektiğini ifade ediyor. “Doğrudan Kuş gribi, domuz gribi gibi doğrudan hayvan kaynaklı salgınlar konusunda ve hayvanlardan insanlara geçen şarbon, veba, influenza gibi salgınlara maruz kaldığımız sadece insanlar, hayvanlar değil gıda kaynaklarımız olumsuz etkileniyor. Bizler hayvanlar ve insanlar aynı çevrede aynı kaderi paylaşarak bir arada yaşıyoruz. İnsanın sağlıklı olması çevreninin sağlığı ile doğrudan ilgili” diyor. Ondan öğrendiğim kadarı ile klasik korona ile veterinerlerin tanışıklıkları oldukça eskiye dayanıyor; “veterinerler, koronayı 1960’dan beri tanıyor, sığır, at, kedi, köpek, domuz ve kanatlılarda görülen korona virüsü ile eskiden beri mücadele ediyoruz” diyen Prof. Dodurka “önümüzdeki on sene içinde virüslerle mücadele ve sağlıklı gıdaya ulaşmak konusunda veterinerlere çok iç düşecek. Patojenler insan hayvan ayrımı yapmadan yayılıyor. Birlik olmak zorundayız” sözleri ile disiplinler ve bölümler arasındaki işbirliğinin önemine dikkat çekiyor. Dodurka’ya göre; “insanı tehdit eden virüsle kaynağında mücadele etmek ve aşı üretmenin en önemli aşaması olan virüs izolasyonunu başarmak için veteriner hekimler yeterli bilgi ve donanıma sahipler. Türkiye’de ilk kök hücre çalışmalarını başlatıp, birçok aşı ve serum üretimini gerçekleştirdiler. Kolera, Kırım-Kongo kanamalı ateşi, kuş gribi gibi insanları tehdir eden birçok hastalıkla mücadelede önemli rol oynadılar. İnsanlarda gıda zehirlenmelerinin en önemli kaynağı olan hayvansal ürünlerin insanlara sunulmasında, ahırdan çatala kadar her aşamada görev aldılar. Hem halk sağlığı, hem çevre sağlığı, hem de hayvan sağlığı üzerine çalışan tek meslek grubu oldular. Ama ilginçtir, bir türlü sağlık sınıfı olarak kabul göremediler.“  Belki de tüm bu eksiklikleri telafi etmemiz için şimdi tam zamanıdır.                O halde yeni bir bakış açısı ile güç birliği yapmak zorundayız. Eski yanlışlarımızla yeni ve yaşanır bir dünya inşa edemeyeceğimiz ortada. Dünyanın gerçek şeklinin ne olduğunu öğrendik mi? Ne yuvarlak ne düz ne elips. Dünya aslında kalp şeklinde. Görünmez bağlarla bağlanmış kocaman bir kalp. Üstünde yaşadığımız gezegende farklarımızla, benzeyen benzemeyen yanlarımızla, birbirimizle geçinemesek de kocaman bir aile olduğumuzu anladık mı? Birimizi etkileyen bir şeyin başkalarını da etkileyebileceğini fark ettik mi? Göbeklerimizin bir kesildiğini, kaderlerimizin aslında ortak yazıldığını, biyolojisinden, ekolojisinden, habitatından, hayvanlarına doğal kaynaklarından, bitki örtüsüne korumamız ve paylaşmamız gereken “tek bir dünya” olduğunu kavradık mı? Bunu hâlâ anlayamamışsak, bugün koronadan, olmasa bile yarın kanserden, obeziteden veya anlamsız savaşlardan yok olup gideceğiz. Hiçbiri olmaz ise sekte-i kalpten. O halde bu kalpten gezegene ve birbirimize hatta yarasalara bile daha “iyi bakmaya” mecburuz. Bu son şansımız çünkü…   [1] https://research.monash.edu/en/persons/kylie-wagstaff  [2] https://www.teknobuk.com/bilim-insanlari-muhtemel-koronavirus-ilacini-tanimladi-ivermectin  [3] https://www.milliyet.com.tr/egitim/veteriner-hekimlerin-korona-mucadelesi-6185421

 
Toplam blog
: 96
: 1137
Kayıt tarihi
: 28.03.07
 
 

 Hacettepe Üniversitesi mezunu, nörobilimden psikolojiye disiplinlerarası eğitime hevesli bir Türko..