- Kategori
- Gündelik Yaşam
Vicdan Ne Zaman Doğdu?
İnsanın omurgasız olduğu bir çağda yaşıyoruz. İyi olan her şeyin sevginin bile anlamsızlaştırıldığı, insanı insana düşman kılan endişeli bir çağ! Kötümserliğe doğru hızla kayıyoruz. Dünya, bir mutsuzluğun önünde diz çöktü. Günümüzde insanlık, dünya barışına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyor. Yaşanabilir bir dünya kurmak için çaba harcayan insanlar, yaşanan toplumsal sorunlar karşısında bir güç olup dünyayı değiştirecek yeterliliğe sahip görünmüyor. Ve ne yazık ki, günümüz dünyasının gittiği yol, uygarlığa, hak edilmesi bile olanaksız bir vahşeti, sefaleti kabul etmesi yönünde yaptırımlar dayatıyor.
İnsanlık özgürleşecek mi? yoksa, köleleşecek mi? Temel sorun insanlığın sezgisi hangi yönde akmaktadır? İnsanlığın vicdanı ne durumdadır?
Kişinin kendi niyeti veya davranışları hakkında kendi ahlaki değerlerini temel alarak yaptıklarını veya yapacaklarını ölçüp biçtiği bir kişilik özelliği olan Vicdan kavramının çıkış kökeni neresidir? Eski Yunan’da çıkan vicdan kavramı sonradan Avrupa’ya yayılarak batı düşünce sisteminde yerini almıştır. Orta çağda Katolik Kilisesinin tutuculuğu, cemaatine baskı uygulamaları, engizisyon işkenceleri dinde reform hareketiyle yıkılıp gitmiştir. İnsana sevgi ve saygıya dayanan tek tanrılı dinler, Konfüçyüs, Budizm gibi ahlak dinleri büyük yaygınlık kazanmış, yüzyıllarca yaşamış, daha da yaşayabileceklerdir.
Orta çağ Avrupa’sında kilisenin egemenliğinde vicdan kavramı çok arka planda kalmakla beraber insanın doğuşu anlamındaki Rönesans ile tekrar canlanarak insanı tanımlamada ve insani var oluşta merkezi bir yer edinmiştir. Öte yandan vicdan konusunda filozoflar ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı vicdan yasalarının insanda doğuştan var olduğunu, diğer kısmı ise sonradan kazanılan edimsel bir durum olduğunu savunur. Özellikle John Locke’un “tabula rasa” tezi buna örnektir. Locke’e göre insan zihni bilgi açısından doğuştan getirdiği hiçbir şeye sahip değildir. Bütün bilgiler sonradan deney yoluyla elde edilmektedir.
Heideger’e göre vicdan, bir şeyleri anlamamızı sağlayan ve onları açarak ortaya koyan bir özelliktir. Rousseau ise vicdana dair şu sözleri söylemiştir: “Vicdan, vicdan… Ey ilahi içgüdü! Ölümsüz ve semavi sada! Zavallı ve cahil yaratıkların en güvenilir rehberi, sensiz hayvanlardan farksız olur, kötülükten kötülüğe sürüklenir, özsüz bir akıl gücünün ve yasasız bir aklın sürüklemeleriyle, üzücü sonların ve ağır yanlışların avı olurdum.” Vicdan O’na göre yanlış yapmaktan koruyan iç ölçü ve bekçidir denilebilir. Kant; vicdan konusunda çığır açmış ve sonraki düşünürlere paradigma sunacak çalışmalara yer vermiştir. Kant’a göre vicdan, kişinin kendi yapıp ettiklerini mevcut ahlâk yasası içinde değerlendirdiğinde duyduğu “acı verici bir duygudur.” vicdan, O’na göre kendi kendisi için sorumluluk olan bir koşulsuz buyruk anlamına gelir. Spinoza için bütün gayesinin özgür bir yaşam inşa etme noktasında bireyin kendi kendisinin efendisi olması ve kendi gücünü merkeze alması olduğunu söylemektedir. Erich Fromm ise vicdanı kaynağına göre otoriter ve humaniter olarak ikiye ayırır. O’na göre otoriter vicdan, Freud’un süper ego adını verdiği benlik birimidir. Hümaniter vicdan ise erdemin ve mutluluğun doğru yolunu gösteren insani bir işarettir.
Victor Hugo vicdanı, “İçimizdeki Tanrı” diye tanımlar. Michel Foucault kavrama devrimci ve daha radikal bir yorum getirir. Ünlü filozofa göre vicdan, direnişin ta kendisidir.
Hıristiyanlıkta vicdan acıyla, İslam’da hakla tartılır. Hıristiyanlıkta acının olduğu yerde işlenmiş bir suç, bir vicdansızlık vardır. İslam’a göre ise vicdan varsa iyilik ve merhamet zirvededir.
Marlo Morgan; “Kan ve kemik tüm insanlarda bulunur; farklı olan, vicdan ve yürektir...” der.
Vicdanın doğuşu uygarlığın başlangıcına denk düşmüştür. Ancak, İnsanlık, yine sadece ve sadece en mükemmel adalet olan insanlığın vicdanında yüksele/bile/cektir.
Nizamettin Biber