Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '13

 
Kategori
Dünya
 

Virüs, genom teknolojisi ve tehlikeli inovasyonlar

Virüs, genom teknolojisi ve tehlikeli inovasyonlar
 

bütün canlılar birer biyokimyasal molekül çorbasından oluşur!


20. yüzyılın ikinci yarısında teknolojinin, çok küçük tasarımlar yapmaya imkan vermesi ile birlikte mikro düzeydeki müdahaleler başladı. Bu müdahalelerden en büyüğünü elektronik alanında gördüğümüzü düşünsek de moleküler biyoloji alanında yaşanan gelişmeler organik kimya ve plastiklerin hayatımıza girmesi her şeyi ucuzlatmaya başladı. Bütün gelişmeler bununla kalmadı. 21. yüzyıla girerken daha küçük müdahalelere izin veren teknolojiler gelişmeye başladı. Bu sürecin son noktasına nano teknoloji diyoruz. Böylece büyük molekülleri tuğlaları üst üste koyan bir duvarcı edası ile atom, atom dizmek mümkün hale geldi. Mikroskopla bile zor görülen küçük mekanik sistemler yapılabiliyor… Bunların çoğu öylesine ticarileşti ki; artık makineleri ülkemize satıyorlar ve kullanmamıza izin veriyorlar. Demek ki, sıradanlaşmış!

Peki, sıradan olmayan ne diye sormak da gerekiyor. Bu sorunun cevabını moleküler biyolojinin ilgi alanı olmakla birlikte artık başlı başına bir bilimsel disiplin haline gelen kromotik iplikler geliyor. Evet, DNA (Deoksiribonüklekasit) en büyük biyolojik moleküllerden biridir. Bu molekülün üzerinde yaşamın şifresi yazılıdır ve bu şifrenin A, G, S, T harflerinden oluşan bir alfabesi bulunmaktadır. İşte o 4 harflik alfabenin dilini, gramerini inceleyen bilimin adı da GENETİK!

Genetik ile ilgili pek çok teknoloji ürünü ticarileştiğine göre sıradanlaşmış olduğunu anlıyoruz. Bunları geliştiren ülkeler, bizim gibi ülkelerin milli teknolojisi olmasını istemese de kendileri için milli teknolojiler geliştirmekten geri durmuyorlar. Mesela; patent kavramını ortaya atarak bütün özgün ürünlerin içeriğine erişen birileri, sizce, o eriştiği teknolojiyi öylesine seyretmekle kalır mı? Aaa, ayıp ama değil mi? Benim kalbim kötü! O yüzden aynı ülkede milli düzeydeki pek çok teknolojinin kayıtları 10 yıl boyunca dünyaya kapalı tutuluyor! Hele bir de o tasarım, “ulusal çıkarlar” gereği gizlenirse var olduğunu bile bilmeden kullanmak zorunda kalabiliyoruz. Bu ülke neresi? Amerika!

            Küçük  kardeşi Avrupa Birliği de, ağabeyinin bu çakallına gocunmuş olacak ki kendi kapalı sistemini, kendi himayesindeki devletleri kucaklayarak yapmaya çalışıyor. Amacı tasarımların tümünü Amerika’ya kaptırmamak! Bunca tasarı kavgası sürerken ticari sır diyerek gazozunu bile kimseyle paylaşmayan bu ülkeler bize bilim-milim ayakları ile tescil, patent, makale yayını adına, zor şartlarda bin türlü bürokratik ve siyasi parazite rağmen yaptıklarımızı göndermemizi ve kendilerinden ‘aferin’ almamızı salık veriyorlar!

* * *

Bunları niye mi anlatıyorum: Sebebi, virüsler ile ilgili altyapıya ulaşmak için hangi yolların geçildiğini kısaca göstermek. Göstereyim ki, bazılarının Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yok saçmalığı ile ülkemizi içine soktuğu “kopyala yapıştırcı bilim” ve “satın al kullancı teknoloji” ile bir adım bile ileri gidilemeyeceğini anlayalım.

Genetik bilimi, nano teknoloji ve moleküler biyoloji altyapısı olan büyük ilaç şirketlerinin para hırsına tutulduklarında sıradaki hedefinde büyük ihtimalle virüsler vardır. Mevcut virüslerin etki ve özelliklerini benzer virüsler ile hibritleyerek yeni virüsler üretmeyi bu virüsleri yok eden panzehirleri geliştirmeyi çocuk oyuncağı gibi görebilirler.

Mesela, normal grip virüslerinin yapısına benzeyen, bulaştığı kişilerde çok ağır enfeksiyonlar oluşturup iş göremez hale getiren, istenilen süreler ile hasta olarak kalmasını sağlayıp sonrasında ölmesini ya da iyileşmesi sağlayacak şekilde planlanmış bir virüs çok iyi bir biyolojik silah olurdu.

Bu virüse yakalananların kendi başına iyileşememesi ve mutlaka antibiyotik ve aşı tedavisi gerektirmesi ise çok iyi bir ticari başarı olabilir.

Dahası, aşının her yıl yenilenmesini sağlamak için laboratuarınızda yeni virüsler geliştirir bu sayede her yıl milyonlarca aşı ve tonlarca antibiyotik satabilirsiniz. Bu da pazarlama açısından bir tür MEDİKAL İNOVASYON başarısı olabilir.

DNA zinciri canlının özelliklerini tanımlayan parçalardan oluşuyor. Bu parçalara genom adı veriliyor. Genom için biyolojik tasarımda kullanılan kelimeler de diyebiliriz. İşte, bu kelimeler sayesinde bir canlının yapısına müdahale etmek mümkün. Mavi gözlü yerine yeşil gözlü yapmak da, bazı hastalıklara yatkınlıktan kurtarmak da mümkün. Genetikçiler, tarlada haşereler tarafından telef edilen mısırda bu yöntemi kullanıyor. Mısır haşeresinin fare yuvalarına yaklaşmadığı tespit edilmiş. Bunun nedeni fareden yayılan koku imiş… Genetikçiler, mısır tarlalarını haşerelerden uzak tutmak için DNA’sına fareden aldıkları koku genomlarını ilave etmişler. Böylece haşereler mısır tarlalarının fareler tarafından kuşatıldığını zannedip yaklaşamıyormuş. Haşerenin zarar vermediği mısırlar da rahatça büyüyüp bol ürün veriyormuş! Ne güzel değil mi? DNA’sına fare genleri eklenen mısırları yemek sizin için sorun olur mu? Fırına gidip şöyle iyi pişmiş bir mısır ekmeği alın. Bakalım, haşerelerin aldığı fare kokusunu alabilecek misiniz… İşte, GDO diye yıllardır anlatmaya çalıştığımız belânın en masum şekli böyle bir şey: Ama siz, “aman canııım, ne olacak, atın ölümü arpadan olsun” diyorsanız, yine de, benim için, ‘no problem’ demiyorum!!!

Elimde bir kitap var. Kitabın adı: “İnsan Genom Projesi”, Orta Doğu Teknik Üniversitesi yayını. Biyoloji alanında uzmanlaşmaya baş koymuş Begüm Akman ve Taner Tuncer isminde ODTÜ’lü iki genç bilim insanı tarafından yazılmış. Öyle; kalın, zor anlaşılır, karmaşık bir kitap değil. Aksine, herkesin anlayabileceği, sade ve kısa bir kitap! 20 yıldan fazla zamandır tüm yayınlarını takip ettiğim Tübitak’ın, son yıllarda Popüler Bilim Kitapları Serisi’nde kan kaybettiği bir dönemde, adeta bayrağı devralmış gibi görünen ODTÜ’nün müthiş bilgilendirici yayınlarından biri. ODTÜ, bilimin her alanında (ders kitapları dışında da) çok sayıda kitap yayınlıyor… Her biri okunması gereken çok güncek kitaplar!

* * *

Bitmedi!

Şu virüs işine geri dönelim: Virüsü, belirli bölgelerin genetik karakterleri ile ilişkilendirip o karaktere sahip bir kişi ile temas ettiğinde harekete geçen akıllı bomba haline getirmek de mümkündür.

Bunu nereden biliyoruz? Kanser ile mücadele ettiğini söyleyen bazı laboratuarlar, kanserli hücreleri genetik yapısından tespit eden virüsler geliştirip sadece kanser hücresine zarar vermeyi başarmaktan söz ediyor. (Bir başka gelişme ise; aynı işi yaptığı söylenen akıllı moleküller. Bu yöntemleri deneyecekleri kobaylar toplamak için Türkiye’de bile televizyonlara çıkıp, haber kanallarında açıkça ilan verebiliyorlar. 17/02/13 Saat:19 Ana haber kuşağında izledim!) Şimdi, bunu “4. Faz”a, yani ticarileştirme aşamasına getirdiklerine göre çok daha ötesine sahip olduklarından söz edebiliriz.

Teknoloji adına ‘yeni’ diye duyduğunuz ne varsa; şuna emin olun ki en azı on yıldır kullanılabilir seviyede, hayata geçirmeye hazır, ürün çeşitleri tasarlanmış, alt yapısı ve literatürü oluşturulmuş demektir!

* * *

Buraya kadar anlattıklarım çok mu vahşice geldi? Öyleyse son on yıldır hiç gazete okumuyor, televizyon seyretmiyorsunuz demektir…

Hep sevgi ile kalın.

Murat Sevgi

http://twitter.com/MuratSevgi

 

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..