- Kategori
- Güncel
Ya konuşmuyoruz ya da boş konuşuyoruz
Boş boş konuşan çok insan var.
Yeter ki “lâf olsun torba dolsun” kabilinden ağzı olan konuşuyor.
Konuştuğunu ne kendisi biliyor, ne de başkasına bir şey anlatabiliyor ve öğretebiliyor.
Maşallah lâf dersen çıkını tamtakır, peki uygulama, icraat derseniz, işte o yok.
Konuşması gerekenler susar konuşmaz, konuşmaması gerekenler konuştukça konuşurlar, cırcır böceği gibi öttükçe öterler.
Konuşması gereken veya yazması gereken çoğu kişiler var ki, çeşitli sebeplerle ya konuşmuyorlar ya da konuşturulmuyorlar.
Bazılarının önüne çıkarılan engellerden dolayı, konuşması gerekli olanlar konuşmayarak içlerine atıyorlar ya da etkili olunmayan yerlerde dile getiriyorlar.
Bazılarının durumları müsait olmadığı ve konumları bunu müsaade etmediği için konuşamıyorlar.
Bazıları tüm cesaretlerini toplayıp tam konuşmaya başlayacakken, sanki görünmeyen gizli bir el boğazına yapışıp sıkmaya başlıyor, mengeneye sıkışmış misali, sesi kısılıp, nefesi çıkmıyor.
Aslında diller bir çözülse, nefesler bir çıksa, yüreğinde kopan fırtınalar kendilerini bir dışarı atabilseler, isyan edercesine, savaşarak, düşmanı yenerek, tam söyleyecek şekilde dil ucuna kadar ilerlese de, çıkarı çıkamıyor, gün yüzünü bir türlü göremiyor, yine karanlık dehlizlerine gerisin geri dönmek zorunda kalıyor.
Ah bir çıkabilse, çıkarılabilse dışarı, o isyan eden kelimeler…
Bakın neler olacak neler!...
Ne suçlar, ne suçlular çıkacak ortaya.
Bir çıkarılabilse, bir anlatılabilse, belki yürekler ferahlayacak, belki kalpler mutmain olacak, belki birçok sorun hal olacak, kim haklı, kim haksız ortaya çıkacak; ama nerede!
Konuşanlar elbette olmaktadır, haklı veya haksız…
Konuşanlar elbette olmaktadır, lehinde veya aleyhinde…
Konuşanlar elbette olmaktadır, takdir-taltif, köstek, ayağını kaydırmalar olsa da…
Konuşulsa da, konuşulmasa da bir türlü anlaşamıyoruz, kabullenemiyoruz, paylaşamıyoruz.
Hepten birbirimizi kandırıyoruz, birbirimizi sevmiyoruz, seviyor gibi yapıyoruz.
Olanları görmüyoruz, görsek de çoğu kez görmezden geliyoruz.
“Sap ile samanı” karıştırıyoruz, kurunun içinde yaşı da yakıyoruz.
“Bana ne diyoruz”, “neme lâzım”cı olmuşuz, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyoruz.
Ulaşamıyoruz, ulaşamadığımıza pis, tu-kaka diyoruz.
Suya sabuna dokunmuyoruz, dokunamıyoruz.
Etliye- butluya ses çıkarmıyoruz, kulaklarımızı tıkayıp, gözlerimizi kapatıyoruz.
Kıllı-yağlı göbeklerini kaşıyanlara dokunmuyoruz, dokunamıyoruz.
Doğruyu, iyiyi, güzeli, haklıya, hukuka, adalete… susamış olarak, hep müdahaleyi başkalarından bekliyoruz.
Doğru söylemiyoruz, “doğru söyleyeni dokuz köyden kovmuşlar” diyerek, “ya bizi de onuncu köye sürseler” diye hep kabuğumuza çekiliyoruz.
Allah (cc), Peygamber (sav), Kuran-Kerim ne diyor umursamıyoruz, haksızlık karşısında susuyoruz, konuşulacak yerde konuşmuyoruz.
Her şey gösteriş için, her şey siyaset için, her şey desinler için, her şey adam sansınlar… diye.
Ya konuşmuyoruz ya da boş konuşuyoruz.
İşimiz, işlerimiz zor yani!
NOT: Resim netten alıntıdır
Kerim Baydak
kbaydak61-artan@hotmail.com