- Kategori
- Gündelik Yaşam
YABANCI BİRİ
Tanımadığın birine içini dökmek ister miydin?
Bu birazda uzaklara, çok uzaklara koşarak kimsenin duymayacağı bir noktada avazı çıktığı kadar çığlık atmasına benziyor. Tanımadığın birine, bir yabancıya içini döktüğün an, yakın saydıklarından daha yakın oluyorlar.
Elbette ‘Ailenden başka kimse seni anlamaz. Sana kimse yardım edemez…’ tezini silip atmıyorum. Yakın saydıkların seni dinler. Kendi metotlarıyla yol göstermeye, iyilik yapmaya çalışırlar ama bir yabancının o anki netliği şaşırtmıştı sadece. Öyle tepede duran biri gibi değil de, sanki konuya eşitlik sağlayan biri gibi. O eşitliğin vermiş olduğu rahatlık duygusu bana bambaşka bir deneyim yaşatmıştı.
Hani derler ya, ‘Hayatta iki şansın vardır’ diye. ‘Hayatta iki yol vardır. Bir iyi, bir de kötü vardır’. Bıla bla bıla. Büyürken seçenek sunarlar hep önümüze…
Ben iyi olmayı, biraz huysuz ama vicdanlı olmayı seçtim. Eğer çok iyi olursam olmazdı. Bu yüzden huysuz olmayı da ben seçtim.
Yabancı biriyle yapılan kısa bir muhabbet sonunda o yabancının bana ‘belli sen metanetlisin.’ Dediğinde metanetli olmayı da bilmeden ben seçmişim…
Kötü olmayı sevmediğim için seçmedim hiç kötülüğü. Ne katabilir ki kötülük bir insana. Boyum mu uzayacaktı Sanki yoksa Da Vinci nin şifresini mi söyleyeceklerdi bana. Yoksa olaylar karşısında bir oh olmuş mu diyecektim ki. Bilmiyorum.
İlk defa tanımadığım birine karşı bu kadar net, yalın ilk defa korkusuzca içimi dökebilmiştim. Çünkü yargılanmayacağımı biliyordum. Tanımadığım birinden aldığım cesaretle kendime bile söyleyemediklerimi söyleyebilmiştim…
Çocuklarınıza büyürken kötünün bir amaç olmadığını öğretin. İyi çocuklar yetiştirin. Hiç tanımadığı biriyle yapılan kısa muhabbetin sonunda ona ‘Sen iyi bir evlatsın…’ diyebilsinler.