Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Eylül '18

 
Kategori
Deneme
 

Yaşadıkça Öğreniyoruz Bazı Şeyleri...

Yaşadıkça Öğreniyoruz Bazı Şeyleri...
 

Dışarıdaki her şey içeridekinden farklıdır.


Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü, dost gülücüklü,
Cigaramdan yanar, alnım öperler.

Ahmed Arif


Yaşadıkça öğreniyoruz bazı şeyleri.

Yaşadıkça üzerimizi saran, bizi koruyan, gerçek dünyanın sorunlarından, yanlışlarından koruyan, uzak tutan saf çocukluk inançları ve fikirleri bir bir soyuluyor, değişip dönüşüyor, ya da beklenmedik darbelerle farklı yerlerden yaralanıp yırtılıyor. Bir şeyler inciniyor, bir şeyler nasır tutup sertleşiyor.

Yaşadıkça öğreniyoruz o alışmış olduğumuz bahar ikliminin değişebileceğini.

Yaşadıkça yüzleşiyoruz gerçek dünyanın buz gibi soğuğuyla, ateş gibi sıcağıyla.

Yakınlarımızda duran birilerinden beklenmedik darbeler yedikçe, yine beklenmedik birilerinin beklenmedik iyiliklerine muhatap oldukça anlıyoruz insanların da kimi nesneler ve olaylar gibi her zaman göründükleri gibi olmadıklarını.

Yaşadıkça anlıyoruz, sanatta, sporda, bilimde, siyasette ve başka alanlarda şu ya da bu nedenden ötürü görmezden gelinen gerçek değerler bulunduğunu ve sayılan alanlarda dev gibi gösterilenlerin içinde de şişirilmiş cüceler olduğunu ve o cücelerin bir kısmının kendi etki alanlarındaki dev olmaya elverişli kişilerin büyümesini de engelleyerek kendileri gibi cüce kalmaları için zorladıklarını; kendi küçük hesapları için büyüme potansiyeli olanları gizli saklı hesaplarla tırpanlayıp durduklarını; bu halleriyle toplumsal gelişmeyi de yavaşlattıklarını.  

Yaşadıkça anlıyoruz, o yanlışları kendilerine yaşam tarzı olarak seçmiş kimselerin her yerde olduklarını ve  yeri geldikçe gerçek yüzlerini gösterdiklerini. Kendilerini gösterirken de tıpkı şairin dediği gibi, tıpkı yakın zamanda girdiğim bir sınavda bana önce çelme takan, sonra da “haşa yanlış anlaşıldım, ben suçsuzum, ne yaptıysa benim başkanı olduğum, biri senin arkadaşın olan üç kişilik jüri yaptı” diyebilen sözde büyüğün yaptığı gibi bir kısmının “dost yüzlü, dost gülücüklü” duruşlarını ustaca koruduklarını.

Ne var ki, kim olduğumuza, konumumuza ve duruşumuza bağlı olarak; yaşadığımız zamana ve ortama bağlı olarak, onların sayıları da artar ya da azalır; yanlışları ve baskıları ağırlaşır ya da hafifler, sabit kalmaz.

Koşullar ağırlaştıkça daha çok insan o bölüğe yazılır. Kimi istisnalar olsa da, genelde yokluk, yoksulluk, daralan yaşam alanları insanları kötüleştirir, kötü olmaya zorlar.

Yani insan Ahmed Arif olunca ve böyle bir şiiri cezaevinin yoğun koşulları altında yazınca doğal olarak “dört yanım puşt zulası” demek durumunda kalır.

Koşullar değiştikçe sonuçları da değişir. İnsandan insana da durumlar değişir. Kendimden örnek vermem gerekirse diyebilirim ki, benim şikayetim dört yanımdan değil. Ben tek bir yanımdan şikayetçiyim. O bazen seçebildiğim, bazen gölgede kaldığı için ayrıntılarını göremediğim bir yanımdan. Ne yanlışa geliyorsam oradan geliyorum..

Diğer bir yanımda, aydınlık tarafımda duranlar da o şikayetçi olduklarımın aksine beklenmedik iyilikler yapan insanlar. Onları da görüyorum ve kendilerine minnet duyuyorum.

Diğer iki yanımdakiler bana ve kimseye zararı olmayan ancak yeri ve zamanı geldiğinde bir kısmı hızla yanımda yer alabilen, zor zamanlarda  elimi tutabilen, kendi zor durumlarında da benim ellerini tutabileceklerim ile zararı ve yararı olmayacak, yakın bildiklerim,tanıdıklarım, yabancılar.

*

Yeniden Ahmed Arif'in puşt zulalarına dönüp kimi başka analizler yapmamız da mümkün mü derseniz, mümkün.. Buyurun yapalım.

Şairi bu denli rahatsız eden, bunaltan, yukarıdaki dizeleri yazmak durumunda bırakan ve dört yanında olduklarını bildiğimiz o insanları yatıralım masaya. Kimlerdir, niye oradadırlar anlamaya çalışalım.

Elbette önce kendisi gibi hükümlü ya da tutuklu konumunda içeride olanlardır değil mi? Onlardır ortama göre, hava durumuna göre davranıp bir çıkar görüyorlarsa yaklaşan, çıkar yoksa uzaklaşan, oradaki çıkar ve varsa baskı gruplarının etkisiyle iyilik ya da kötülük yapanlar. Onlardır kendi özel sorunlarıyla haşır neşirken, idareyle, sistemle, yakınlarıyla ya da diğer mahkumlarla sorun yaşarken bunalıp ilgisiz patlamaların, takıntıların, çatışmaların merkezine dönüşenler.

Zor yerdir cezaevi, koşulları bildiklerimizden farklıdır. Havası yoğundur, yorucudur.

Orada ilişkiler, etkileşimler de farklıdır. Konumlar, durumlar da farklıdır. Orada sizi zararsız görüp, iyi niyetle yaklaşan birini koğuş ağası yanına çekip tembih vererek sizden uzaklaştırabilir. Hatta duruma göre size zarar vermesine de neden olabilir. Bilemezsiniz.

Bu bilemeyişiniz başlı başına bir düşmandır, bir karanlıktır. İnsanları seçmenizi, ayırmanızı engeller. Sizi ötekilere karşı tetikte durmaya zorlar.

Bir de o cezaevinde görevli insanlar olabilir muhataplarınız. Onlar resmi görevli oldukları için, sırtlarını sağlam yere dayamış oldukları için ve yine herkese eşit mesafede durmak durumunda oldukları için daha kontrollü olsalar da eninde sonunda insandırlar. Kimileri tamamen kurallara yoğunlaşır, kuralların gereğini yerine getirir, kimileri iyilikler düşünür hakkınızda, kimileri de kötülükler. Her zaman olmasa da, o iyilik ve kötülük fikirleri, yeri ve zamanı geldiğinde bir şekilde karşınıza çıkabilir.

Bir de içeri girerken dışarıda bıraktıklarınız vardır tabii. Her ne kadar fiziksel anlamda yanınızda olmasalar da dört yanınızda hissettiğiniz, kimilerine puşt zulası ifadesini yakıştırabildiğiniz.

Dışarıdaki her şey içeridekinden farklıdır.

İnsanlar kendi geçimlerinin, hesaplarının peşinde olur, diğerlerine çok gerekmedikçe bakmaz, bakamaz, yoğunlaşamazlar. Aynı yoğun havayı birlikte solumak zorunda olmadıkları için rahatsızlık duydukları hallerde diğerlerinden uzaklaşabilir, çatışmalardan, gerginliklerden uzak kalabilirler.

Çıkarlar çatışmadıkça, birtakım nedenler insanları karşı karşıya getirmedikçe her şey içeridekine göre çok daha sorunsuz yürür.

Kısacası, toplumun genel refah düzeyi yüksekse, insanlar iyi kötü geçiniyor, eğleniyor, sıkıntısız yaşıyorlarsa dört yanımızda puşt zulası olmaz, olamaz. Dünyadan puşt eksik olmaz ama dört yanımız puşt zulası da olmaz.

Bunun için de yukarıdakilerin adaletli davranmaları, aşağıdakilerin de haklarına razı olmaları ile sağlıklı ve güçlü birliktelikler oluşturulması en doğru seçenek olarak herkesin önünde durur.

Bu da her kesimden, her konumdan insanların sırtına diğerlerinin haklarına saygı gösterme sorumluluğunu yükler.

Henüz özgür ve dışarıda iken, sıkışıp, sıkıştırıp dört yanımızın puşt zulası olduğu koşulları yaşamamamız için alırız bu sorumluluğu.

12/09/18
08:29:23

 

 
Toplam blog
: 284
: 245
Kayıt tarihi
: 21.06.14
 
 

Yaşadığımız evrenin oldukça zengin bir yer olduğunun farkındayım.  Bu zenginliğin çok az bir kısm..