- Kategori
- Öykü
Yaşam (1. Bölüm)
Genç adam Yaşam dedeye yine sordu: “Niye Hülya?”.
İşte bunun cevabını pekiyi biliyordu Yaşam dede; nitekim Hülya bu dünyada sevebildiği tek kız/kadındı.
Tanıştıklarında kendisi üniversite öğrencisiyken Hülya daha Anadolu Lisesi’nde okuyordu. Üniversite stajı için başlamıştı Bolu Çimento’ya. Şirket kıyak yapmış, İstanbul’dan gelen Yaşam’a misafirhanede kalabilmesi için izin de vermişti.
Geldiğinin ikinci günü, bir temmuz akşamı, misafirhanenin bilardo masasında oyun oynarken arkasından izlemişti Hülya’yı. Masadan inip, dönüp gözlerine baktığında, korkunç bir elektrik akımı akmıştı ruhundan bedenine doğru. Daha adını sormadan “Ben Hülya” demişti gülümseyerek. “Siz de babamın yeni stajyeri mühendislik öğrencisi Yaşam olmalısınız; babam sizden çok bahsetti dün ama bu kadar yakışıklı olduğunuzu söylememişti”.
Yaşam kekelemekten konuşamamıştı bir türlü. Karşısında simsiyah saçlı beyaz tenli, koca gülümsemeli genç kız, o andan küçük, küçük anda, onu resmen paralize etmişti. Ne konuşabiliyor, ne de hareket edebiliyordu. “Üstelik gözleri de yemyeşil!” diye aklından geçirdi: “Ben Hülya’ya aşık oldum”…
Yaşam’ı gördüğü anda, kararını vermişti Hülya: “Hayatımın erkeği!”. Ve korkusuzca, utanmadan yaklaştı ona. Takıldığı şey, Yaşam’ın kumral sarısı lüle, lüle saçları ya da deniz mavisi gözleri değildi sadece. Ona baktığında apaçık gördüğü onun tertemiz kalbiydi. Daha lise yıllarının başında olmasına rağmen iyi yetiştirilmiş bir genç kız olarak hayatla ilgili anlamlı tespitleri vardı ve Yaşam ile ilgili verdiği o anlık net karar, bu tespitlere dayanıyordu.
Aynı şeyleri Yaşam için söylemek zordu. Henüz 19 yaşında olan Yaşam için belki de her şey hormonlarına dayalı olarak gelişiyordu başlangıcında. Bu durum da anlaşılabilirdi; nitekim Hülya’nın bebek gibi kokan tenine sımsıkı sarılıyor ve kendi var oluşunu unutuyordu böylelikle. Cesaretli Hülya ise vermiş olduğu kararın arkasında durarak Yaşam’dan hiç mi hiç esirgemiyordu kendini. Tüm varlığıyla hayatını erkeğine bırakmıştı. O seviştikleri küçükten büyüğe evirilen anlarda Hülya ana rahminden yeni çıkmışçasına yenilenmiş, körpe, diri ve tam hissediyordu. Cinsellik için yaşının küçük olduğunu bilmesine karşın büyük bir ihtirasla sarılıyordu Yaşam’ın bedenine, hayatına. Erkeğini elde etmek, elinde tutmak için sınırsızca ve sonsuzca sevişiyordu. Bu anlamda Yaşam, Hülya’nın yaşını bile çoktan unutmuştu. Kendisini gerçek bir erkek gibi hissetmenin bütünlüğüyle Hülya’sına samimi olarak aşıktı. Ve onun için Hülya’nın kokusu, yaşamının hem vazgeçilmezi, hem de merkeziydi.
Genç adam sordu: “Peki Yaşam dede, o zaman niye terk ettin Hülya’yı?”.
“Evet, niçin ben ayrılmıştım Hülya’dan?”; iç sesiyle sordu kendi kendine Yaşam dede. Çünkü gençti, yaşam tecrübesi yoktu. Kafası karmakarışıktı. Hayatı ve kızları tanımıyordu. Hem sonra kız lisede, kendisi üniversitede ve farklı şehirlerde okuyorlardı. Ne bir geçmişleri, ne ortak arkadaşları, ne de bunları oluşturacak zamanları vardı. Bu dünyada yalnız iki kişi gibiydiler. Yaşam stajını bitirip İstanbul’a döndükten sonra, her ikisi de bireysel yaşamlarına geri döndüler. Aşk Yaşam’a son derece yaramış, her konuda kendisine güveni gelmişti. Zeki, mutlu ve yakışıklıydı. Çok sevilmekteydi. Ve bu durum da yaşamındaki diğer kızlar tarafından fark edilmeye başlanmıştı. Talep görüyordu. Ve farkında olmadan bir şekilde Hülya’yı aldatmaya başlamıştı. Oysa Hülya yaşamış olduğu aşktan son derece tatminkâr, Yaşam’ın Bolu’ya gelmesini iple çekiyordu. Her görüşmelerinde ise Yaşam’ı aşka boğuyordu. Ve her seferinde daha derine batıyordu Yaşam. Hülya karşısında yapmış olduklarından utanıyor ve temiz kızın duygularıyla oynadığı düşüncesine kapılıyordu. Fakat bu durum çok uzun sürmüyor, delice sevişmeye başlıyorlardı yine yeniden.
Yıllar birbirini kovalarken Hülya sanki Yaşam yanındaymışçasına –mektuplarında dahil- aşkın sonsuzluğunu hissediyor ve sevgilisine de mümkün olduğunca bu duygusunu geçirmeye çalışıyordu. Hatta bir keresinde Yaşam’a ANK adında bir kolye hediye etmiş ve sonsuzluk işaretinin bu hiyerogliften türediğini anlatmıştı. Yaşam hediyesini çok beğenmiş, kısıtlı yaşam bütçesine rağmen, kolyesinin bir de dövmesini yaptırmıştı omuzuna.
Yaşam dede sorusunu yeniledi kendi kendine: “Niye?????????”
Yıllarca bu soruyu kendisine sormuş ve net bir cevap bulamamıştı Yaşam dede. “Çünkü ben bir aptalım!”. Öğrencisi genç adama baktı boş gözlerle. Neden böyle bir soruyu cevaplandırması gerektiğini düşündü. Belki de öğrencisinin benzer bir hata yapmasını engellemeliydi. Odadaki camından karlı tepeleri izledi. Ve sonra gözlerini yumdu. “80 yaşındayım ama hala Hülya’nın yeşil gözlerini unutmuş değilim”.
Bazen insanın geçmişte yaptığı bir hata, hayatı boyunca o insanı hayaleti gibi kovalar. Yaşam, hayatının hiçbir döneminde gerçek anlamda Hülya’sından neden ayrıldığı sorusunun cevabını bulamadı. Ve yıllar içinde bu sorunun muhtemel cevabı, gerçekliğini yitirerek ruh haline bağlı olarak değişkenlikler gösterdi. Ve öyle ki, bazen Yaşam, Hülya’dan hiç ayrılmamışçasına beraber yaşadıklarını varsaydı. Bu gibi çelişkili cevaplar, Yaşam’ın Hülya’yı bilinçaltında yaşatmasıyla sonuçlanmıştı. Bu yüzdendir ki ayrıldıklarından sonra bir daha hiçbir kadınla mutlu olamadı. Hülya, belki de, aldığı nefesin adıydı.
(Devam edecek…)