Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Temmuz '07

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Yaşlanan insan kıdemli yurttaş...

Yaşlanan insan kıdemli yurttaş...
 

Birbirimizin elinden, tutmak tutulan el kadar tutan elide güçlü kılan bir aktivitedir...


Yaşlanma her canlıda görülen, tüm işlevlerde azalmaya neden olan, süregelen ve evrensel bir süreç olarak tanımlanabilir. Organizmanın molekül, hücre, doku, organ ve sistemler düzeyinde, zamanın ilerlemesi ile ortaya çıkan, geriye dönüşü olmayan yapısal ve fonksiyonel değişikliklerin tümüdür.

Yaşlılardaki değişiklikleri anlayabilmek için yaşlanmanın normal seyrini öğrenmek gerekmektedir. Biyolojik yaşlanma değişik bireylerde farklı hızlarda olmaktadır; çünkü genetik özellikler, yaşam tarzı, hastalıklar ve kişilerin fizyolojik başa çıkma yolları çok değişiklikler göstermektedir. Yaşlı diye tabir edilen tecrübeli bireylerimiz daha sık hastalanmakta, daha fazla kronik hastalık veya sorun ile yaşamak zorunda kalmakta, çoğu kez birkaç sağlık problemini bir arada göğüslemeye çalışmakta, bütün bunların sonucunda da sağlık merkezlerine daha fazla başvurmakta ve daha uzun süre hastanede yatırılmaktadırlar.

YAŞLANMA İLE İLGİLİ SORUNSALLAR

Toplumumuz herkesin bir gün yaşlanacağı gerçeğinden uzak, “olumsuz” bir “yaşlılık” söylemi içerisindedir. Bu olumsuz söyleme göre ileri yaştaki bireyler, artık sadece pasif bir nüfus olarak görülmekte, ileri yaşta olmak bir kusur, özür, yetersizlik olarak kodlanmakta ve yaşlılar toplumsal yaşamdan dışlanmaktadırlar.

Kadın ve erkeklerin toplumsal yaşam kimlikleri yaşlılık söylemindeki konumlandırılışlarını da etkilemektedir. Erkekler, yaşlanmayla beraber, statü ve aktifliklerinden daha fazla kayıp vermelerinden dolayı yaşlanmayı daha zor kabul etmektedirler.

Birçok farklı kültürdeki yaygın söylem cinselliği ileri yaştakiler için uygun görmemekte ve ayıplanmaktadır. Cinsellikle ilgili sorunlar (menopoz-antropoz ve diğer cinsel hastalıklar) tartışılamamakta ve ileri yaştaki bireylerimiz tıbbi yardım almakta çekimser kalmaktadırlar.

Ayrıca ülkemizde ve dünyanın pek çok ülkesinde yaşlılar için huzurevi dışında diğer yardım ve hizmet modellerine yer verilmemekte ve hali hazırda hizmet veren mevcut huzurevlerinin pek çoğu da toplumsal yaşamla bütünleşilen yerler olmaktan uzaktadır. Bunun yanı sıra huzurevlerinde ve evde bakım konusunda hizmet veren elemanlar yeterli mesleki donanıma sahip değildirler.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Ülkemizde dünyanın farklı ülkelerinde rastlanılan benzer eksiklikler göz önüne alınarak yaşlılık alanında sosyal hizmet ve yardımların geliştirilmesi ve çeşitlendirilmesini sağlanmalıdır.

Toplumda ileri yaştaki insanlara karşı ilgi ve duyarlılığı artırılarak, yaşlılık, yaşlanma alanında politikaların geliştirilmelidir. Bu özel ilgi grubunun ihtiyaçlarının topluma yansıtılmalı, ulusal ve uluslararası platformlarda ülke ve dünya örgütleri ile işbirliğini yapılmalıdır.

Yaşlılık alanında ar-ge çalışmaları yaparak, bilimsel işbirliği ile ortak bilgi bankası oluşturulmalı, ileri yaştaki bireylerimizin gelişen teknoloji ile bağlantı kopukluklarının giderilmesi için eğitim ve tanıtım çalışmaları yapılmalıdır.

Yaşlılık konusunda çalışan personeli eğitilmeli ve okuma yazma bilmeyen yaşlılara bu alanda acilen hizmet götürülmesi sağlanmalıdır.

Toplum sağlığı ve özelde yaşlı sağlığı ile ilgili koruyucu önlemleri alarak, yaşlıların ihtiyaçları için üretilecek ürünler konusunda araştırma, geliştirme ve standart saptanması çalışmaları yapılmalıdır.

Uluslararası bağlamda geliştirilen sosyal politikaların ve standartların uygulanması için çalışma yapılmalıdır.

Özetleyecek olursak; tecrübeli bireylerimiz fiziksel ve mental olarak kötüye kullanılmamalı, toplumun sosyal, eğitsel ve kültürel kaynaklarını kullanabilmeli, yaşlı birey potansiyelini geliştirme şansına sahip olabilmeli, nerde yaşarsa yaşasın temel özgürlük ve insan haklarına sahip olmalı, hastalıklardan korunmak için sağlık hizmetlerinden rahatlıkla yararlanabilmeli, olabildiğince uzun süre kendi ortamında yaşayabilmeli, yeterli gelire sahip olmalı, güvenli bir çevrede yaşayabilmeli, kapasite ve ilgi alanına göre hizmet verebilmeli, iş gücüne katılabilmeli, bilgi ve deneyimlerini genç kuşaklara aktarabilmek için kendi ile ilgili politikaların saptanmasında aktif rol alabilmelidir.

YAŞLILIKLA İLGİLİ BAZI İSTATİSTİKSEL VERİLER

Antik çağda sadece 100 insandan bir tanesi 60 yaşına ulaşabiliyordu. Roma’lı bir askerin ömrü 22 yıl idi. Yirminci yüzyılın başlarına kadar dünyanın hiçbir ülkesinde uzun bir yaşam için gereken koşullar sağlanamamıştı. Avrupa’da ortalama yaşam süresi 50 yıl ile sınırlı iken ölüm genellikle gençlik yıllarına rastlıyor, iyi koşullarda yaşayıp yaşlanabilenlerin sadece devlet adamları, krallar, filozoflar ve yüksek rütbeli subaylar olduğu dikkati çekiyordu.

Ortalama yaşam süreleri 1797’de 25, 1897’de 48 yıl, 1947’de 65 yıl, 1997’de ise 76 yıl olarak bildirilmektedir.

1950-2000 yılları arasında 46’dan 66’ya çıkan ortalama yaşam süresinin 2050’de 76’ya çıkacağı tahmin edilmektedir.

2000 yılında 600 milyon olan 60 ve üstü yaş nüfusunun, 2050’de 2 milyara çıkacağı, küresel olarak 2000-2050 yılları arasında nüfus içinde 60 ve üstü yaş kişi oranının %10’dan %21’e yükselmesi belenirken, çocuk oranının 1/3 oranında düşeceği hesaplanmıştır.

Gelecek 50 yılda yaşlı nüfusun dört kat artacağı ve 2050 yılında bazı gelişmiş ülkelerde yaşlı sayısının çocuk sayısının iki katı olacağı düşünülürse yaşlılık üzerinde durmanın aciliyeti daha net anlaşılmaktadır.

2025 yılına kadar gelişmiş ülke nüfuslarının %82’sinin, gelişmekte olan ülke nüfuslarının yarısından daha az bir kısmının kentsel alanlarda yaşayacağı, 2000 yılında 70 milyon kişi olan 80 ve üstü ileri yaş grubunun, 2050 yılında beş kat artacağı varsayılmaktadır.

Beklenen yaşam süresinin uzaması, 20. yüzyılda ölüm oranlarının azalmasının ve tıbbi bakımda kaydedilen gelişmelerin bir sonucudur. 1900’lerde 65 yaşına ulaşmış bir bireyin 11.9 yıl daha yaşaması beklenebilirken, 1960 yılında 65 yaşından sonra beklenen yaşam süresi 14.4 yıla, 1992’de ise 17.5 yıla ulaşmıştır.

Yaşlılık yıpranma, eskime, tedavülden kaldırılma değildir, yaşlılık tecrübe alma, madenken işlenip cevher durumuna gelmedir. Bizler bu cevherleri atıl durumda bırakacak kadar savurgan toplumlar olmayalım, sahip çıkalım, dinleyelim ve hem kendimiz hem de toplumumuzun geleceği açısından faydalanalım. Bakın çoğumuzun elden ayaktan düşmek diye tabir ettiği yaşlarda kimler neler yapmış ve bu örnekler sadece aysbergin görünen kısmı;

*Pasteur 60 yaşında kuduz aşısını buldu

*Bismark 70 yaşında Alman birliğini sağladı

*Mimar Sinan 70 yaşında Süleymaniye 86 yaşında Selimiye Cami’ni yaptı

*Michelangelo en iyi eserlerini 70 ile 87 yaşları arasında yaptı

*Galilei 73 yaşında Ayın hareketlerini buldu

*Kant Antropoloji kitabını 74 yaşında yazdı

*Verdi Otelloyu 75 yaşında besteledi

*Goethe Faust’u 82 yaşında tamamladı

*Ressam Titian Leponto Savaşı adlı ünlü resmini 98 yaşında yaptı…..

“İnsan kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi derecesince yaşlıdır. Cesareti derecesinde genç, korkuları derecesince yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesince yaşlıdır…

Hiç kimse yalnız birkaç yıl yaşamakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir. Seneler cildi buruşturabilir, fakat heyecanların feda edilmesi ruhu buruşturur.


 
Toplam blog
: 64
: 5712
Kayıt tarihi
: 27.06.07
 
 

İnsanım herkes kadar; zengin kadar fakir kadar, kadın kadar erkek kadar, Müslüman kadar Hristiyan ka..