Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '06

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Yavru kaplanlar

Yavru kaplanlar
 

Anadolu'da büyük bir devir teslim süreci yaşanıyor. Şirketlerini babalarından devralan, veya kendileri kurarak büyüten eski kuşak işadamları; yönetimi, yurtiçinde veya dışında çok iyi eğitim almış, yabancı dil bilen ve daha 'global' düşünen çocuklarına devrediyor. Ya, arada bir uğrayıp, işlere göz atıyorlar ya da kendilerini tamamen emekliye ayırmamışlarsa da işlerin ağırlığını çocuklarına bırakıyorlar. Genç kuşak, yurtdışına bir misyonla gönderildiğinin bilincinde. Bu yüzden eğitimlerini tamamlar tamamlamaz, dönüyorlar. Yabancı dil bilmenin, yurtdışında dostlar edinmenin avantajını kullanarak, şirketlerini ihracata yöneltiyorlar. İçlerinde genç kadınlar, daha yirmili yaşlarda olanlar var. Eski kuşağın temkinli oluşuna, ince eleyip sık dokumasına karşın onlar riski seviyorlar. Şirketlerde geleneksel patron yönetiminin yerine kurumsallaşmayı geliştiriyorlar. Kısacası 'Anadolu kaplanları'nın yönetiminde ciddi bir sosyal değişim yaşanıyor. Kurucu işadamları, genç kuşağın şirketlere büyük değer kattığını, onlarla Türkiye'nin daha hızlı koşacağını vurguluyorlar

Birçoğu ilkokul veya lise mezunu olan babalar, şirketlerinin yönetimini; yurtiçinde veya ABD'nin, İngiltere'nin en iyi okullarında okuyan; master, doktora yapan çocuklarına bırakarak 'bağ evine', 'çiftliğe' çekilmiş durumda. Arada bir uğrayıp, işlere göz atıyorlar. Bazıları hâlâ şirkette ama çocuklar işlerin ağırlığını üstlenmiş. Genç kuşak 'karar yetkisin'de titiz fakat deneyimi de asla gözardı etmek niyetinde değil. Çocuklar, yurtdışına bir misyonla gönderildiklerinin bilincinde. Bu yüzden eğitimlerini tamamlar tamamlamaz, dönmüşler. Yabancı dil bilmenin, yurtdışında dostlar edinmenin avantajını kullanarak, şirketlerini ihracata yöneltmişler. Yurtdışına açılmışlar. Yurtdışına çıktıklarında yanlarında 'valiz gibi' tercüman taşımak zorunda değiller. Muhataplarıyla daha samimi ilişkiler kurabiliyorlar. Onlarla birlikte neredeyse bütün şirketlerde ihracat atılımı olmuş. İşe daha global bakıyorlar.

İçlerinde genç kadınlar, daha yirmili yaşlarda olanlar var. Eski kuşağın temkinli oluşuna, ince eleyip sık dokumasına karşın onlar risk seviyorlar. Şirketlerde geleneksel patron yönetiminin yerine kurumsallaşmayı, ekip çalışmasını getirmişler. 'Kurallar sistemi' oturtmaya çalışıyorlar.

Babalar, teknolojinin yararlarını takdir ediyorlar ama onlar uyguluyor. Yeniliklere açıklar. Bu yüzden şirketleri yeni sektörlere açılıyor.Örgütlenmeyi biliyorlar. Dernekler, birlikler kuruyor, yönetiyor; iyi proje olduğunda beşer, onar birleşip ortak şirketler kuruyorlar.

Aslında bütün Anadolu illerinde benzer bir değişim yaşanıyor. Anadolu kaplanlarının yönetiminde ciddi bir sosyal değişim yaşanıyor. Kurucu işadamları, genç kuşağın şirketlere büyük değer kattığını, onlarla Türkiye'nin daha hızlı koşacağını vurguluyorlar.

1- O, babasından sabrı, babası ondan ihracatı öğrendi

Kafkas'ın sahibi Atilla Tatveren, "O şimdi perdenin önünde biz arkasındayız" diyor oğlu Ali Tatveren için. Oğul Tatveren, Kafkas'ın yeni kuşak yöneticisi. 1970 doğumlu. ABD'de iş idaresi okumuş. Askerliğini tamamlar tamamlamaz şirkette işe başlamış. Sekiz yıldır aktif olarak çalışan Tatveren, "Kestane şekeri üretimi konusunda faaliyet gösteren şirketimiz, 1930'da dedem Ali Şakir Tatveren tarafından kurulmuş. Sonra babam ve halam işin başına geçmiş" diyor.

Ali Tatveren, işin başına geçtikten sonra pek çok yeniliğe imza atmış. Şu sıralar genç bir takım oluşturmaya çalışıyor. "Kendi geleneklerimizden ödün vermeden aile şirketini kurumsallaştırmaya çalışıyorum. Evrak düzeni getirmeye çalışıyoruz. Daha önce böyle bir anlayış yoktu" diyor.

Şirketin bir süre önce 100 bin dolarlık ihracatı olduğunu kaydeden Tatveren, "Bu yıl 1 milyon euro ihracat hedefliyoruz. Bu daha da artacak. Altı yıldır ihracat bağlantısı kurmak, market zincirlerine girmek için çalışıyorum. Fransa'da ofis açtık ve başardık" diyor.

Tatveren, babasının yönetim anlayışından farklı bir uygulama yapmaya çalıştığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:

"Babam şirkette bir baba gibi sevilir. Mesela ben biraz daha mesafeli olup, aynı takımın bir elemanı gibi çalışıyorum. Ben biraz daha kuralcı davranıyorum. Sistem oturtmaya çalışıyoruz. Artık şirkette imza atılmaya, rapor verilmeye başlandı. Eskiden bunlar hep sözleydi. Şimdi bunları kâğıda döküyor ve resmileştiriyoruz."

'Oğlum okusun istedim'

The American College'da eğitim gören Tatveren'in babası Atilla Tatveren ise ilkokul mezunu. Baba Tatveren, "Ben ilkokuldan sonra okuyamadım. İstedim ki oğlum okusun. Yurtdışından müşteri geldiğinde, yurtdışına çıktığında tercüman aramasın. Biz valiz gibi tercüman taşırdık. Şirkete geldikten sonra yıllarca yurtdışında iş imkânları aradı. Tenkitlerimizi dinlemeden, dış ilişkilerimizi artırdı" diyor.

Ali Tatveren boş zamanlarımda evinde yemek yapmayı ve film seyretmeyi seviyor ancak baba Tatveren'in ise en büyük merakı futbol. Ali Tatveren babasından 'sabırlı' olmayı öğrendiğini söylüyor. Baba Atilla Tatveren ise "Ben oğlumdan ihracatı öğrendim. Biz önceden ihracata dönük çalışmıyorduk. Ali de benden, ben de Ali'den çok şey öğrendim" diyor.

2- 'Ben babamdan ileri, oğlumdan geri olacağım'

Sönmez Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Celal Sönmez, söyleşimize Nazım Hikmet'in 'Ben babamdan ileri, oğlumdan geri olacağım' sözüyle başlıyor. Ona göre her yeni kuşak bir öncekine göre daha hızlı ve yenilikçi. Bu da şirketlere değer katıyor. Sönmez'in şirketlerine bu değeri katabilecek üç oğlu var. Hepsi eğitimlerini yurtdışında yapmış. En küçük oğlu hâlâ eğitimini sürdürüyor ancak diğerleri, şirketin başına geçmiş bile. Bünyesinde, inşaattan tekstile, gıdadan taşımacılığa kadar pek çok alanda faaliyet gösteren 27 şirketi bulunduran Sönmez Holding'in yönetim kurulu üyesi olarak çalışıyorlar.

400 milyon dolar ciroya sahip grubun temelini 1972'de dedeleri Ali Osman Sönmez atmış. Grubu şu anda babaları Celal Sönmez yönetiyor.

Celal Sönmez, "Oğullarım şirkete artı değer kattı. Mesela benim teknolojiyle aram yok. Masamda bilgisayar bağlantım dahi yok. Hâlâ kâğıtlarla çalışıyorum. Ama tüm çocuklarım teknolojiye hâkim. Osman geçenlerde 'telekomünikasyona yatırım yapalım' teklifiyle geldi bana. Ben de yürütecek sizsiniz. İnanıyorsanız yatırım yapın dedim. Böylece şirkete yeni değerler katmaya başladılar bile. Onlar işe daha global bakıyorlar ve yurtdışı bağlantıları oldukça güçlü" diyor.

Üç kardeş de ABD'de okudu

Babası Ali Osman Sönmez'in kendisini her yaz fabrikada çalıştırdığını söyleyen Celal Sönmez, "İlk başlarda ona kızıyordum ama sonradan teşekkür ettim. Çünkü işi iyice öğrendim. Ben bunu çocuklarıma uygulayamadım. Kuşaklar giderek yumuşuyor. Ben tek kardeştim ama oğullarım üç kişi. İş yükünü kolayca paylaşabilirler" diyor.

Lise eğitimini İsviçre'de, üniversiteyi de ABD'de okuyan Ali Cem Sönmez, ailenin en büyük çocuğu. ABD'den dönüşünde askerlik görevini tamamlayan Ali Cem Sönmez, kısa süre önce şirkette aktif olarak çalışmaya başlamış. "Babamın açık çalışma yöntemi beni çok etkiliyor. Herkesle iyi iletişim içinde olmanın önemini ondan öğrendim" diyor.

Osman Sönmez de abisi gibi liseyi İsviçre'de, üniversiteyi ABD'de okumuş. "Babamın ilk günlerden verdiği bir tavsiyeyi unutmuyorum. Her zaman 'İşinizi takip edin. Ne kadar basit olursa olsun peşini bırakmayın' der. Ben babamın hızlı karar verme yönünü de takdir ediyorum ve örnek almaya çalışıyorum" diyor.

3- 'Türkiye genç kuşakla başarıya daha hızlı koşacak'

Endüstriyel mutfakta 1977'den beri faaliyet gösteren İnoksan'ın sahibi Vehbi Varlık'a göre Bursa'yı Bursa yapan birinci nesil işadamları... Onlar neredeyse toprağı kazıyarak bu noktaya gelmişler. Varlık, "Bu nesil hep zorluk çekti. Birçoğu tahsil de yapamadı. Kendilerindeki bu eksikliği gördükleri için çocukların eğitimine önem verdiler. Şu anda çok iyi eğitim görmüş bir nesil var. Babalarıyla omuz omuza çalışıyorlar. Türkiye bu anlamda şanslı çünkü gençler daha hızlı koşacak" diyor.

İstanbul'da mühendislik eğitimi alan Varlık'ın 1975 doğumlu oğlu Emre ise İngiltere'de iç mimarlık ve çevre tasarımı konusunda eğitim almış, ardından aynı üniversitede işletme master'ı yapan Emre Varlık, 1999 yılında askerliğini bitirmiş ve şirkette aktif olarak çalışmaya başlamış.

Şu anda 52 ülkeye ihracat yapan İnoksan'da genel koordinatör yardımcısı olarak görev yapıyor. Emre Varlık'a göre babası çok iyi bir lider. Aşırı sabırlı, çok da inatçı. "Başarılı olma konusundaki inadını takdir ediyor ve onu örnek alıyorum" diyor.

Varlığı bana güç veriyor

Vehbi Varlık'a göre de, oğlu iletişimi çok güçlü bir işadamı. Hesap kitaba kendisinden daha çok önem veriyor. "Emre'nin varlığı bana güç veriyor. Yönettiğimiz kadrolarla aramda denge oldu. Benim en büyük sıkıntım yabancı lisanımın olmaması idi. Şirketin hızını etkileyen unsurlardan birisiydi. Oğlum bu açığı kapattı. Temsil anlamında direkt ilişki kurma eksikliğimiz kapandı. Şu anda şirketi başarıyla temsil ediyor. Yeni sektörlere girmek istiyor. Bunlar benim gerçekleştiremediğim hayaller. Gerçekleşmesini görmek beni mutlu eder" diyor.

Motosikletlere ve otomobillere ilgi duyan Emre Varlık hafta sonları motosiklet grubuyla buluşuyor, otomobil sporları konusunda etkinliklere katılıyor, bilardo oynuyor. Şirkete bilardo masası koyma konusunda babasını henüz ikna edememiş. Babası ise daha geleneksel olarak arkadaşlarıyla yemek yemekten hoşlanıyor. Emre Varlık'ın teknolojiyle de arası çok iyi. Vehbi Bey, "Benim maalesef teknolojiyle aram yok" derken, oğlu gülerek "Arasını düzeltmek için çok uğraştık ama olmadı" diyor. Vehbi Bey'e göre yeni nesil gümbür gümbür geliyor.

 
Toplam blog
: 11
: 14040
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü bitirdi. Eğitimine Uluslararası İlişkiler alanında yaptığ..