Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

GAZETECİ YAZAR ASLI MERCAN SARI

http://blog.milliyet.com.tr/aslisari

16 Eylül '19

 
Kategori
Söyleşi
 

Yazar Sevde Karakayış

HAYATA KARŞI DİK DURUŞLU KADINLARIN ONURLU MÜCADELESİNDE YANLARINDAYIM

 “BİR DİLEK ÜÇ YÜREK, CEMRE, MELTEM”

Çok sevdiğim Kültür Sanat köşemde bu hafta kimi tanıyacağız, hangi keskin kalem bizlerle olacak diye merakla bekleyen değerli okuyucularım var biliyorum. Öyle birisi ile karşınızdayım ki sormayın direk okumalısınız derim. Hayatın her bir dönemini kendini geliştirmeye adamış, sıfır ego cesur yürekli, tam mert ve cevvale olan kadınlardan. Taşıp coşan, derya deniz misali her bir satırı altın değerinde. Konuşup iki kelam etmek insana nasıl iyi geliyor tahmin bile edemezsiniz. Hayat defterimin karakteri sağlam dostlar edinin sayfasına herkesi sokmazken kendisini gururla en baş tarafa yazıyorum. Yazar Sevde Karakayış’tan bahsediyorum. Özü de sözü de bir tak tak tak… Öyle eveleyip gevelemez lafı neyse o. Tam bir farkındalık insanı yüreği mangal gibi.  Malatya doğumlu. Anaokulu öğretmenliği bölümü lisans eğitimi mezunu. Bir kamu kurumunda bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra yine aynı kurumun açtığı sınavla farklı bir göreve bölüm şefi olarak atanmış. Yine aynı kurumun şube müdürlüğü sınavını kazanarak atamasını beklemekte. Bir çocuk annesi ve Ankara’da yaşıyor.

Yazarlık macerası lise ve üniversite yıllarında okul gazete ve edebiyat dergilerine kısa hikâyeler yazarak başlamış. İlk yayınlanan eseri “Bir Dilek Üç Yürek” Agapi yayınları tarafından Mayıs/2015 tarihinde çıktı. “Bir Dilek Üç Yürek” 4. baskıda. İkinci yayımlanan Bir Dilek Üç Yürek dışında, Melekler serisi-1 “Cemre” Kasım/2015 tarihinde çıkmış ve bu kitabın da 2. baskısı yayında. Serinin beş kitabı da yayına hazır halde bitmiş şekilde. Meltem ise şuan satışta. Serinin dışında iki romanı daha bulunmakta. "Dedemle Kırk Eski Bilgi Kırk Yeni Gün" çocuk hikâyesinin dördüncü bölümünü yazmakta. Romanlarında genellikle kadınların hayatın zorluklarına karşı dik duruşu, onurlu mücadelesi, yaşadığı zorlukları, toplumda güçlü kadın olma ve zekâsı ve becerileri ile kendini kabul ettirme savaşı yer almaktadır. Açıkçası toparlamak gerekirse hale hazırda 1 çocuk romanı olmak üzere 9 adet roman kaleme almış Sevgili Sevde Hanım.

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Sevde Karakayış? Bir günü nasıl geçer?

Aslen Malatyalıyım, eğitimci bir babanın kızıyım. Yaşam çizgimin kaynağı babam sayılır. Onun dimdik duruşu, hümanist yaklaşımı, doğrucu davutluğumu babamdan aldım sanırım. Eğitim hayatımı daha çok ailem belirledi diyelim. Anaokulu Öğretmenliği mezunuyum. Çocuklar riyasız ve yaşam penceresi gökkuşağı renkleriyle kaplıdır. Uzun yıllar severek yaptığım bir meslek. Öğretmenlik yaptığım kurumun açtığı sınavla farklı bir alanda halen görev yapmaktayım. Bir oğlum var ve Ankara'da ikamet ediyorum. Büyük şehirde yaşadığım için günüm hızlı ve hep bir önceki dakikalar için sıkıştırılmış planlarla geçiyor maalesef. Gün içerisinde iş yerim yoğun ve tempolu. Bu yoğun tempoya rağmen masamda radyoda müziğim, bulunduğum odada yetiştirdiğim çiçeklerim, gün içerisinde olmazsa olmaz iki fincan Türk kahvem yüreğime tebessüm tozu serptiği için çalışmayı seviyorum. Her öğle tatili özellikle Anıtkabir’in bahçesinde kuş sesleri arasında yürümek, şehrin merkezinde oturduğum için fırsat buldukça doğada piknik yapmak, eskisi kadar olmasa da fırsat bulduğum an okumayı çok seviyorum. Tabi her akşam en az bir kaç saat yazmak mutluluk kaynağım. Kelimelerle dünyalar yaratmak ruhumu gençleştiriyor diyebiliriz.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

Her gün bir kitap okuduğum ve hatırı sayılır kitaplarım olduğu odamda otururken okumanın bana yetmediğini fark ettim. Ortaokul yıllarından itibaren hikayeler yazmak, okul gazetelerinde kompozisyon hazırlamak en ok zevk aldığım hobimdi. Okumanın birikimi ile "Neden benim bu raflarda kitabım yok?" dediğim gün bu işi ciddiye almaya karar verdim. Önce annemin hayatını yazmak istedim, sonra fark ettim ki, kurgu yazmayı daha çok seviyorum. Uykumun kaçtığı bir gece bilgisayarın başına geçip bir anda "Sevgiye Tutunuş" adında bir romanı yazmaya başladım. Sihir gibiydi ne parmaklarımı durdurabiliyor, nereden ürettiğimi bilmediğim ve çağlayan gibi akan kurguyla beş altı ayda kitabım bitmişti. Bu romanımı henüz yayınlamadım. İlk göz ağrım olduğu için mi bilmem içime sinen bir yayınevi ile anlaşana kadar yayınlamayı düşünmüyorum.

Kitaplarınızın ismini belirlerken göz önünde bulundurduğunuz kıstaslar nelerdir? Her hangi hikâyeleri var mı kitap isimlerinizin?

Kafamdaki kurguyu yazarken bazen farklı bir isimle yazıyorum. Kitap şekillendikçe ismi değişebiliyor. "Bir Dilek Üç Yürek" yayınlanmadan önce kitap isminin satışta büyük bir etken olduğunu öğrendim. Hem içeri kapsayan, hem merak uyandıran, aynı zamanda da akılda kalacak bir isim olmasına özen gösteriyorum. Roman; bir hikaye ya da şiir gibi değil. Okuyucu roman okurken bambaşka bir dünyaya adım atıyor ve içindeki yaşamlar, karakterler yüreğine dokunuyor. Bazen içinde kendini buluyor, bazen hayal ettiği bir yaşam, aşure tadında bir birleşimden haz alırken isminin de hafızasında yer etmesi çok değerli. Melekler serisi Cemre, Meltem, Neva, Serra, Sahra'dan sadece Neva hayatımda önemli bir yeri olan yeğenimin ismi. Kurgu yazan bir yazar için de isimler de kurguyla oluştu sanırım.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Tamamen kurgu yazıyorum. Bir romanı yazarken sonraki romanın kurgusu kafamda şekillenmiş oluyor bazen. Cemre'yi yazarken, Sahra'nın tüm kurgusu zihnimdeydi. Romanlarımın ana karakterleri güçlü kadınlar. Sözler, davranışlar, kişilikler illaki kişiliğimden, benden bir parçayı yansıtsa da hem benden bir parça var, hem yok sayılır. Beni çok iyi tanıyanlar yakalıyor birkaç benzerliği. Diğer sorunuza gelecek olursak, "Bir Dilek Üç Yürek" roman karakteri, Elif; doğuda yaşayan genç kızların yaşadıkları bana ilham kaynağı oldu. Melekler serisinin "Meltem" romanından sonraki "Neva, Serra, Sahra" Bosna Herksek göçmeni bir ailenin kızları. Bosna Hersek savaşı beni çok etkileyen insanlık ayıbı bir yara kaldı yüreklerde. Yüreği olan her kadın Bu ülkede yaşayan kadınların dramlarından etkilenmiştir mutlaka. Benimde etkilendiğim aşikâr.

Yazın yolculuğunda ruh dünyası karakteristik mi olmalı?

Kesinlikle, roman okuyanların çoğunluğu kadınlar olduğu araştırmalarda kanıtlanmış. Cinsiyet ayrımı yapmadan roman her okuyucunun ruhunu beslemeli, ama kadınların duygu dolu dünyasını besleyen karakterler ve olaylar pozitif yönden iyi gelmeli. Her şeyden önce bir okur olarak, okuduğum romanın bana bir şeyler katmasını, bakış açımı çoğaltmasını, kapağını kapattığımda bile zihnimde yer etmesini ister bu tarz romanları okumaktan haz alırım. Yazar Sevde ile okur Sevde'nin harmanıyla roman yazmaya özen göstermeye çalışırım. Yazarın, okura saygısı olursa yaptığı işte saygı duyar ve sevilir. Çok satmak, ün yapmak amaçlı yazmaya kalktığında karakteristik bir roman çıkarmasın.

Tam bir farkındalık insanlarından bir tanesisiniz. Hayatın matematiğini çözen güçlü bir kadın diyorum size. Bunu gerek konuşmalarınızda gerekse enerjinizden çok rahatlıkla hissedebiliyorum. Peki sizde bu iş yürek işi herkes her şeyin farkında olmaz olamaz diyenlerden misiniz? Bu meziyetiniz doğuştan mı?

Annem, tüm çocuklar bebekle oynarken sen dergilere, gazetelere bakmayı severdin der. Ankara'nın merkezinde oturuyorum, çevrem bina dolu. Ama işe giderken kaldırım arasında çıkmış minik bir çiçek, gökyüzünde özgür dolaşan kuşlar, dükkânını açmaya başlayan esnaf, sokağımızın yaramaz köpeğine bakarak yürürüm. Ne sıkışık trafik, ne de gri binaları görmem. Kulağımda sakin bir müzik, yüzümde solmamasına gayret ettiğim bir tebessümle güne başlarım. Gün içerisinde kaprisli insanlar, hırslar ve egolarıyla beslenen kişilikler için birikim belki tüm bu sabah ritüeli. Yaşam sayılı günlerin toplamı, size bir rol veriliyor ve siz buna farkında olmadan ayak uyduruyorsunuz. Kolonlaşmış insanlar topluğu içinde bir birey olmayı hep reddettim. Rabbim bize düşünme yeteneği ve duygularımızı kontrol etme gücü vermiş. İyilik ve güzellik domino etkisidir. Hayat beli bir döngü içinde işler. Siz ne sunarsanız hayat karşılığını er ya da geç size hediye yada ders olarak size geri verir. Sanılanın aksine güç ne bilekte, ne de bedende. Yüreğin ve beynin birleşimiyle insan isterse özellikle de bir kadın bunu iyi kullanırsa gücü karşısında kimse duramaz. Önemli olan domino etkisiyle yüreğindeki umut ışığını yıldız tozuna çevirip insanlara serpmekte. Sihir diye bir şey olmayabilir, ama insan inanırsa yıldız tozları güneş sıcaklığı ve parlaklığı yaratır. "Bana iyi geliyor, güç alıyorum," sözünü daha sık duyarsın. Yazmak da öyle yüreğinin ve ruhunun kelimelere dökülmesi diyorum. Aşk, emekler, fedakârlıklar sonucu büyür. Yazmak da benim için olmazsa olmaz bir aşk. Yazdıkça besleniyor, emeklerim ortaya çıktıkça mutlu oluyorum. Okurlarımın geri dönüşleri ve ilgileriyle bu aşka daha çok bağlanıyorum.

Melankolik biri misiniz?

Asla melankolik değilim. Negatif insanlardan haz almam ve depresif ortamları, kitapları, filmleri sevmem. Uzun yıllar melankolik biriyle evliliğim sonucunda şunu öğrendim ki, melankolik insanlar kendileriyle beraber sizi de bu ruhu haline sürüklüyor. Günümüzde yaşam zaten yeterince zor, ekonomik şartlar ve hayat kişileri melankoliye sürüklüyor. Elimden geldiğince, en zor anımda bile hayata iyi yönünden bakmaya çalışırım.

Yaşadığınız coğrafyanın yazın yolculuğunuza etkisi var mıdır?

Lise yıllarıma kadar Malatya da yaşadım. Şu anda iç Anadolu insanlarının çoğunlukta olduğu Ankara'da yaşıyorum. Birçok şehir gördüm, içlerinden en çok İzmir beni etkilemiştir. Gülümseyen insanlar şehri derim her zaman. Bir şehirde deniz ve yeşillik varsa insanları çok pozitif bu kesin. Akdeniz insanları daha cana yakın. Doğunun insanları çetin yaşam şartları onları daha mert ve güçlü yapıyor. İç Anadolu insanları biraz soğuk olduğunu düşünürü. İklimin, şehrin büyüklüğünün yaşamımızdaki etkisi kaçınılmaz. Yazmak hayalleri, özlemleri kaleme alma şeklidir bazen. Sanırım bu yüzden yazılarımda doğanın büyüleyici etkisini kaleme alıyorum.

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılıda oluyorlar bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

Ben onlara popcorn kitapları diyorum. Kore dizileri tarzında satışı çok editörlerin şekillendirdiği, hafızlarda kalmayan anlık çerez tadında kitaplar. Sosyal medya ile beslenen azımsanmayacak çoğunlukta gençlerimiz, yorum yapan ve takipçi sayısı çok olan kişilerin yazdıkları kitaplar. İçlerinde iyileri de vardır mutlaka ama şu bir gerçek ki, on altı on yedi yaşında hayatında toplasan on kitap okumuş, yayınevlerinin ticari gözüyle baktıkları yazarlar. Kalıcı olmadıkları kesin, ama kısa süreliğine de olsa azımsanmayacak okuyucu kitleleri var. Edebiyat dünyasında ün yapmış, ödül almış yazarların bile imza günlerinde izdiham yaşatan kalabalıklarının olmadığını gördüm. Üzücü olan bu kitapları editörler şekillendiriyor. Edebiyat, karakteristik konu, içerik, her şeyden önemlisi dil okuyan gençleri etkiliyor. Ne acı ki kelimelerin sihir amacı, zarar veren araca dönüşüyor.

Sevgili Sevde Hanım sizin yazma tarzınızdan bahseder misiniz? Mesela nasıl bir ortamda yazmayı tercih ediyorsunuz?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da biraz farklılığım var. Yazarların çoğu sessiz bir ortamda ve geceleri yazmayı tercih eder. Bir çok yazar bilirim yazmak için inzivaya çekilir. Vücudumun garip bir işleyişi var. Her ortamda yazar, okurum. Parmaklarım yüreğimin konuşmalarını yazarken, biriyle konuşabilir, etrafta konuşulanları dinleyebilirim. Ben bunu şöyle anlatayım, yüreğim öyle gürültülü ve heyecan dolu konuşuyor ki, çevremdeki hiçbir ses hiçbir olay onu susturamaz, engelleyemez. Kısacası yazma sevdamın önüne hiç bir şey geçemez.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterlerimi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

Aslında karakterler benden bağımsız yazmaya çalışıyorum. Ama yüreğiyle yazan birinin kendinden bir şeyleri kaleme akmaması imkânsız oluyor. İnsanın bir dış dünyası bir de iç dünyası vardır. Dış dünyaya göstermek istediklerimizi yansıtırız. Bir mektup, şiir, şarkı, roman yazarken içimizi susturmamız güçtür. Okurların karakterlerin özelliklerinden hangisinin bana benzediğini merak etmeleri sizi özdeştirmeleri bazen hoşuma gidiyor.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Genellikle önce beliriyor zihnimde. Romanın ana konusu hiç başlamadan zihnimde şekilleniyor. Bana sadece zihnimde şekillenen hayatları, kâğıda dökmek kalıyor. Ben kendimi ulak gibi görüyorum bazen. Yüreğimin sözlerini, okurlara ulaştırmaya çalışan naçizane bir aracıyım ben. Romanlarım genellikle her tadın barındığı aşure tadındadır. Heyecan, duygu, aksiyon, şaşırtmaca, sürprizlerle dolu sayfalarda insanların kaybolmalarından haz alıyorum. Yazdıkça bazı karakterler eklenebiliyor ya da olaylar değişebiliyor bazen.

Kitaplarınızda genel tema ve içerikten biraz bahsedebilir misiniz?

Genellikle güçlü ve azimli kadınları işlemeyi seviyorum. Kadınlar güzelliği, dişiliğiyle değil başarıları, zekâsıyla, azmiyle ön planda olarak günümüz kadınlarına örnek yaşamlar sunmaya çalışıyorum. Günümüz romanlarında çok az işlenen arkadaşlık, karşılıksız yardım etme, aile bağlarını işleyerek bir yerlerde unuttuğumuz duyguları açığa çıkarmaya çalışıyorum diyelim. Romanların gücünü asla hafife almamayı, bir okur olarak en zor anımda ruhuma ilaç yüreğime güç verdiğinde öğrendim. Bütün okuma birikimlerim damlaya damlaya birikip söz dinlemez çağlayanlara dönüştüğünde kadınlara güç veren kelimeleri dillendirmeye karar verdim.

Bazı sorular vardır bu sorumda evet artık bırakıyorum Aslı Hanım diyen kalemdaşımıza çok rastladım. Yazmak sizin için hayat boyu sürecek bir serüven mi yoksa yazmayı bırakmayı düşündüğünüz bir zaman var mı?

Nefes aldığım sürece yazmayı da okumayı bırakmayacağımı sanmıyorum. Bugüne kadar kim âşık olduğu bir şeyden vazgeçmiş. Yazmak benim için yemek gibi. Kelimleler yüreğimin besin kaynağı. Beslendikçe yüreğim genişliyor, obezite olmuş mide gibi genişledikçe acıkıyor. Kısacası yazmak benim yaşam enerjim.

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

En büyük sorun edebiyat sanattan ticarete dönüşmesi. İkinci en büyük sorun ise hiç okumamış kişilerin, çalıntı sözler ve hikâyelerden oluşan derlemeleri birleştirenlerin, edebi değeri yüksek yazıların ve yazarların önüne geçmesi. Kitaplar üzerindeki vergilerin kalkarak, daha uygun fiyata satışların olduğu ve büyük firmaların sponsor olarak düzenleyeceği kitap etkinlikleri düzenlemesi. Her konuda olduğu gibi teknolojinin gelişmesiyle sosyal medyanın önlenemez bağlılık oluşturarak okuman alışkanlığının kaybedilmesi. Bunu önlemenin tek yolu aileler ve eğitim kurumlarından geçiyor. Alışkanlıklar rol modellerle oluşur. Ebeveynlerin bu konuda duyarlı olmasıyla yeni neslin okuma alışkanlığını kazanması ve gerek içeriği olsun, gerek edebi kelimler olsun kaliteli okur kitlesini yeniden elde edilmesini sağlamalıyız.

Son zamanlarda iyice meşhur olan ama içeriğe sahiden önem verilmeyen Edebiyat Dergileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Maalesef toplumumuzda, 1990'dan sonra televole zihniyeti oluştu. Zamanla izlediğimiz programlardan, giydiğimiz kıyafetlere, dinlediğimiz müziğe, okuduğumuz haberlere yansıdı bu zihniyet. Her okuduğumuz makaleyle bilgi sahibi dağarcığımız gelişen bizler, zamanla kim ne yemiş, ne giymiş, nasıl güzelleşmiş gibi maneviyattan, maddiyatı içeren dergiler oluştu. Eskinin mecmua dedikleri magazin haberleri olan dergiler arasında eriyen edebiyat dergileri kendi yağlarında kavrulmaktan kaybolup gittiler.

Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Polisiye bir roman yazmak. Kafamda kurgusu çoktan hazır. Sanırım önümüzdeki ay başlarım. Çocuk hikayesi olarak başlayıp, beş serilik bir setten oluşan "Dedemle 40 Eski Bilgi 40 Yeni Gün" adında içinde beş ilin özelliklerinde teknolojinin girmediği eski oyunlar ve ilişkileri anlatan günümüz çocukları için eğlenceli, eğitici hikayelerin son iki kitabını tamamlamak. Özde romancı olunca hiçbir projemi kısa, öz yapamıyorum.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

İlk zamanlar kadınlar olsa da şimdi her kesimden ve her yaştan okuyucum var. On üç yaşından tutun da yetmiş beş yaşına kadar okuyucum var. Hayatında sadece siyasi kitap okumuş bir erkek okuyucum da var, hayatında hiç kitap okumamış okuyucum da. Ama ana okurlarım kitap aşığı, çerez günü birlik kitaplardan haz almayan kemik okuyucular.

Yeni bir projeniz var mı? Var ise kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?

Sırada serinin üçüncü kitabı "Neva" var. Yayınevlerinden muzdarip olduğum için iyi bir yayınevi ile yayınlanacağını umut ediyorum. Serinin tüm kitapları "Neva, Serra, Sahra" hazır yayınlanma sırası ve iyi bir yayınevi bekliyor diyelim. Aynı zamanda fantastik bir romanım olan "Yıldırımın kızı", Profesyonel olarak ilk yazdığım roman "Sevgiye Tutunuş", çocuk kitabı olan "Dedemle 40 Eski Bilgi 40 Yeni Gün" serisi, "365" adlı başucu kitabı olan benim güne başlarken ve gün içerisinde size iyi gelecek kısa sözlerden oluşan başucunuzdan ayırmayacakları cep kitap.

"Cemre, Bir Dilek Üç Yürek ve Meltem" ile birlikte güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Kitap ile sizce ilgili dönütler nasıldı?

Gerek kitap siteleri, gerek sosyal medya ve kitap fuarlarında okuyan her okurun beğeni oranı yüzde doksandan fazla. Eleştiriler genellikle, edit üzerinden ya da kitabın reklamının az ve niye çok satılanlar arasından değil sorusu. Bugüne benden dolayı hiç kötü eleştiri almadım. Kötü eleştiri olsa da gurur duyar ders alır, kendimi daha da geliştirmeye çalışırım. Yayın dünyasında öne çıkmak için ya çok tanınmış yada sansasyonel olmanız gerekiyor maalesef. Ben kişiliğimden ve çizgimden ödün vermeden kaplumbağa adımlarıyla ilerlemeyi seçtim sanırım. Fesfood gıdaları gibi çabuk hazırlanıp, çok talep görüp, çabuk tüketilmek istemiyorum. Özenle hazırlanıp, ciddi emek verilip, tattıkça damağınızda iz bırakacak zor yemeği yaptıktan sonra insanların hafızlarında iz bırakmaktan yanayım.

Ben de bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim.  Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

En küçük kardeşim müzik öğretmeni. İlk oyuncağı plastik bir saz, benim de ayrılamaz parçalarım olan kitaplardı. Kendimi kelime mühendisi olarak nitelendiririm. Beni yazmaya özendiren yine kitaplar sanırım. Azımsanmayacak sayıda sahip olduğum kitaplarım ve okudukça beslenen ruhum bir gün daha fazlasını istedi diyelim. Konuşmayı kendimi ifade etmeyi seven biriyim. Hayal dünyam inanılmaz geniş, yazarken daha özgür olduğumu fark ettiğimde yazma aşkı başladı benim için.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

İnanmayacaksınız, ama ben ilk romanı 2005'te yazdım. Beş yıl gibi uzun bir süre bastırmayı düşünmedim. Bir kaç arkadaşımın teşvikiyle yazmaya başladım. İlk romanımı ülkenin önemli bir yayınevine gönderip, yayınlayacaklarını söylediklerinde çok heyecanlanmış bazı nedenlerden dolayı yeni yazarların romanları son anda yayınlamamış ve bunun hayal kırıklığını yaşamış biri olarak, bir gün bile vazgeçmeden yazmaya devam etmiş bir insanım. Adı üstünde benimkisi "Aşk!" Kim aşkından vazgeçer ki, kavuşmasan da yüreğinde büyütmeyi sürdürür insan. Benim yaşam felsefem mücadeleden ne olursa olsun vazgeçmemek, yılmamak üzerine.

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye'deki yayın evleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

 Yayın evleri tam bir muamma. Neye ve kime göre roman seçip yayınlıyorlar. Aradıkları kriterler, vaat etikleri ile uygulamaya geçince yaptıkları tutarsız. Sektörde isminiz varsa yazdığınız konu, edebi değerinin çok önemi yok. Ekini eken, zorluğuna katlanan çiftçi, parayı kazanan yükselen kabzımal, zor duruma düşen çiftçi. Etiket ve pazarlanılan sektör toprağın veriminin, ürünün kalitesinin önüne geçiyor. Yazarlık da maalesef ülkemizde bu şekilde. Her sektörde olduğu gibi emek verenler değil de pazarlamayı becerenler öne geçiyor.

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur? Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Kitaplarının bölümlerinin yayınlandığı bedava paylaşımlar yapılan bir sosyal sitede çok takipçi elde edip, yayınevlerinin gözüne girmek. Maalesef gerçek bu olsa da doğrusu kitap okumayı seven tanıdıklarına yazdıklarını okutup, geri dönüşüm almak. Olumlu dönüşüm sonrası her yayınevine bir dosyayı yollamak. Sebat etmek istemeyenlere ilk kitaplarını paraları ile yayınlatarak bu dünyaya öyle ya da böyle adım atmaları. Kendilerini geliştirmekten, okumaktan ve yazmaktan vazgeçmeden aşkla bağlanmak. İyi yazan bir kalem illa ki birinin fark etmesini sağlayacağını unutmasın.

Okumayı sevmeyen bir milletiz. Günümüzde gençlerin sosyal mecralarda çok zaman geçirmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yeni nesil kolay yoldan hedefe ulaşmayı, emek harcamadan zaman öldürmeyi seviyor maalesef. Konuşmayı bilmeyen, düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, öğrenmeye kapalı bir nesil yetişiyor. Youtuber'ların revaçta olduğu, fenomen adı altında geyik muhabbet yapılan kısa sözlerin paylaşıldığı yazıları okuyarak, sanal alemde yaşayan hayatı kaçıran bir gençlik. "Her kitap yeni hayatlar, yeni karakterler kazanmaktır. Her sanal alem gerçek hayatları kaybedip, karakterleri yozlaştırmaktır."

Klasik sorularımdandır. Eskiden yazarlar görünmezdi şimdi ki yazarlar şöhretli olma baskısımı hissediyor?

Her alanda olduğu gibi yazarlıkta da yazılarıyla değil de yaptıkları ve yaşam tarzıyla adından söz ettirmek. Yazdıklarından çok kendi hakkında yazılanlarla ilgilenilen bir sektör olma yolunda maalesef. Hiç yazısını okumamış ama şahsın harika bir yazar olduğuna görüntüsü ya da yaşamıyla karar veren toplumun mahalle baskısı sanırım. Eğer sanata ticaret karışırsa, pazarlamanın en önemli unsuru olan görselliği piyasaya sürmek de o kadar doğal olur maalesef. Tüfek çıktı mertlik bozuldu, sosyal medya çıktı edebi dil bozuldu.

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Ben bu söze sadece gülüyorum. Tabi ki her hayat kendine göre anlamlı ve özeldir. Kalem konuştuğunda dilin kıvrımı gibi kolay şekil almıyor maalesef. Anlatım, akıcılık, bütünlük ve yazılanın ilgi çekici olmasını sağlamak önce birikim, sonra yetenek ve en önemlisi sebat gerektirir. "Meltem" romanım 653.317 kelime, 496 sayfada oluşuyor. Bunu söyleyenin oturup hayatını en fazla otuz sayfaya sığdırma yeteneği ve sabrı olur. Ben tüm şarkıları ezbere bilirim ama bu benim güzel şarkı söyleyeceğim anlamına gelmez.

Neden şuan rövanşta olan şiir, öykü ve deneme değil de roman yazarlığı?

Sanırım zor olanı ve teferruatı sevmemle ilgili. Şiir yazarım ara sıra, şair arkadaşlara göre şiir kitabı çıkaran şairler kadar yeteneğim varmış. Gülüyorum tabi bu söylenenlere. Şair olmak bambaşka bir yetenek, hikâye ise çabuk sonlan hayat hikâyeleri haz almıyorum. Ticari düşünseydim kısa hikâyeleri resimleyerek, onlarca çocuk hikâyeleri çıkarırdım. Benim yazarlık serüvenim manevi haz üzerine oluştu.

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi "yazar" olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işçisiyim diyenlerden misiniz?

Beni yazar olarak tanıttıklarında gülerek, yazma serüvenine çıkmış bir yolcu diyorum. Yazmak bir serüven, asla yolu biliyorum diyemezsin. Acemi ruhun öldüğü an ego devreye girer, okur olduğumu unutup, ünü tercih ederim. Okurların düşünceleri ile pişer, kendimi geliştirerek, yazma serüvenini zaman geçtikçe keyifli ve yeni maceralara kapı açarak ilerletebilirdim. Hamdım, şu an pişme evresindeyim. Olmak için çok yıllar yazmak ve okumak, yaşamı gözlemlemek zorundayım.

Okumaktan hoşlandığınız Dünya ve Türk edebiyatı yazarları kimler?

Her okur gibi klasikleri okumayı seviyorum. Jack London klasiklerden en sevdiğim yazar sanırım. Günümüz edebiyatında ise ben koyu bir Nora Roberts hayranıyım. Her konuda yazabilen dünyada her iki dakikada bir kitapları satılan bir yazar. Daha çok yabacı roman okumayı sevsem de Türk Edebiyatımızın klasiklerini bir kaç kez okudum. Peyami Safa'dan, Orhan Kemal'e, Yaşar Kemal'den, Ayşe Kulin'e tüm yazarların kitabını elimden geldiğince okumaya çalışıyorum.

Biraz uçlarda ve çok sevdiğim sorulardan. Yazı yazmak sizce sizin tek mesleğiniz olabilir mi? Örneğin Orhan Pamuk gibi zamanınızın tamamını yazmak için kullanabilme imkânınız olsa ne kadar verimli olabileceğiniz kanısındasınız? Başka bir deyişle, tek uğraşınızın yazmak olduğunu düşünebiliyor musunuz?

Muhteşem bir hayal. Emekli olunca en büyük planım bu. Maalesef yaşamımızı idame ettirmek için ülkemizde başka bir meslekte çalışmak zorundayız. Yalnız bir kadın olarak ayakta durmak hayatımdaki sorumlukları yerine getirmek için çalışmam şart. Tek uğraşım yazmak olsaydı, yabancı yazarlar gibi senede iki roman çok rahat çıkarabilir ve yazdıklarımın daha verimli olurdu.

Adını yakın tarihte duymaya başladığımız yazarlar arasından severek okuduklarınız kimler?

Yabancı yazarlar arasında Diana Gabaldon ve Nicholas Sparks. Türk yazarlar arasında bir çok var. İclal Aydın.

Ben de yazmak istiyorum diyen genç yazarlara tavsiyeler desem? Günümüzün gençliğine üç tavsiye verecek olsanız bunlar ne olurdu?

Birçok okuyun, iki yaşamı ve insanları çok gözlemleyin, üç yazmaktan asla vazgeçmeyin sebat edin.

 Son Olarak gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

Benim yüzümü astıran, uykularımı kaçırtan üzüntüden çok öfkeyle bu dünya dönmeyi bıraksın artık dediğim ülkemizin son yıllarda çoğalan insanlık ayıbımız. Eskiden biz sokaklarda gece yarısı olduğu için evlere çağrılan başımıza hiçbir şey gelinmediği ortamlarda büyüdük. Ben insanlığın bittiği an diyorum. Hayvan yaşamak için öldürür, tokken hiçbir canlıya zarar vermez. Çok ağır cezaların verilmesi gerektiğini savunmakla birlikte cezanın caydırıcılıkta tek başına bir işe yaramayacağını düşündüğüm bir unsur. Ailede başlayan eğitimin, okullarda hayat bilgisi dersiyle hayvan sevgisi, küçük yaşta cinsiyet ayırmadan insan sevgisinin aşılanacağı konular işlenmeli. İnsan vicdanı, yüreği, aklı yoksa diyottan farkı kalmaz. Toplum Yozlaştıkça, eğitim azaldıkça bu tür olaylar çoğalır. Bu konuda biz yazarlara büyük iş düşüyor. Kadınların bir obje değil, sevgi ve saygının ön planda olduğu paylaşımlar olan hayatları işlemeliyiz. Okuyan insandan kimseye zarar gelmez. Çünkü okuyan insan düşünen ve duyarlı bireylerdir. Önce yaşama saygı duyarsak, yaşamın içindeki varlıklar domino etkisiyle örnek oluşturmaya başlarlar. Yazarın görevi okurlarına güzel dünyalardan oluşan hayatlar sunmaksa, okurun görevi de yazılanlar kadar güzel bir dünya için fikirlerini çevresine aşılamaktır.

 Bu harika sohbet tadında röportaj için sonsuz teşekkür ederim değerli Gazeteci-Yazar Aslı M. Sarı.

Yolunuz Açık, yürek sesiniz daim, kaleminiz kavi olsun Sevgili Sevde Hanım.

 

 

 

 
Toplam blog
: 94
: 280
Kayıt tarihi
: 20.11.17
 
 

Bundan yaklaşık on yıl önce kaleme, kağıda, satırlara  gürültüsüz bir şekilde haykırmaya başladım..