Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '18

 
Kategori
Deneme
 

Yazı Üzerine

Yazı Üzerine
 

Önceki bloğumun sonlarına doğru şunları yazmıştım:

Erkin Baba, Ankara Rüzgârı'nda:

"… E bu mendili icâd edeni … " derdi.

Onun gibi benim de bazen "E bu yazıyı icâd edeni… " diyesim geliyor… Dediğim de oluyor… :)

Sanmıyorum ki; yazıyı bulan kişi/ler, "5200 küsur yıl sonra Babür nam kişi, blogunda, ne yapıp yapıp her fırsatta sülalemize, gelmişimize, geçmişimize saygılarını iletecektir. Ol sebeple biz bu işten zaman varken vazgeçsek mi acaba?" demiştir.

Çoook çeşitli gerekçe tahminlerinin arasında en aklıma yatanı şu oldu: "İnsanın, bilgiyi toplama, iletme, saklama, işleme, duygu ve düşüncelerini aktarma, gelecek nesillere mesaj verme, kültürün korunması, tecrübelerin aktarılması, ticari kayıtların tutulması ihtiyacı yazının icadına neden olmuştur."

Sadece koyulaştırdığım sözcükler bile yeter… Örneğin şöyle bir olay yaşanmış olabilir mi?

Tarım devrimi yapılalı 4800 küsur yıl olmuş, henüz para diye bir şey yok. (Zaten Sümerler, parayla tanışmadan göçüp giden şanslı bir topluluk.) Hede; avcı, Höde; çiftçi. Kış aylarında Hede, bir geyik avlıyor ve Höde'ye getiriyor.

Höde- Geyik de geyikmiş ama… Üç ölçek buğday veririm. Ama kiler tamtakır… Fareler çift kale maç yapıyorlar… Hasat mevsiminin sonunu beklemen gerekir.

Hede- O zamana kadar unutur, çamura yatarsın. Geçen defa öyle yapmıştın…

Höde- Doğru… Az dalaşmamıştık seninle. Şöyle yapalım: Şuradaki çamurun üzerine işaretler koyalım. Sonra da çamuru kurutur, saklarız.

Hede-  Sorana da yazıyı bulduk deriz. Çaaakk…

Tabii aynen böyle olmamıştır. Ama ana fikir budur bence.

***

Her bir şey gibi yazı da evrilmiş diğer deyişle değişim ve gelişim göstermiş zaman içerisinde. Biçim ve tür olarak iki ana başlıkta incelemek gerekir bu evrimi. Biçim deyince; Latin, Arap, Kiril, Yunan, vb. alfabeleri hemen aklımıza geliyor. * Tür olarak da; Şiir, öykü, roman, masal, tiyatro, deneme, vb.  Bunlar kendi içerisinde dallara ayrılıyor… Hepsine birden edebiyat diyorlar.

Değişim ve gelişim sürüyor. 25 yıl önce blog yazısı diye bir şey yoktu örneğin.

Ahmet Çaylar, izedebiyat.com'daki 21.09.2005 tarihli denemesinin sonunda **

"Pınar Kür, Haftalık dergisinin 125. sayısındaki söyleşide “Yazma süreci bir boğuşma sürecidir.” “… yazmak bir şey söylemenin ve anlamaya çalışmanın bir yoludur.” diyor.

Hayatla, zamanla, geceyle - gündüzle, kendisiyle, toplumla, sıcakla - soğukla, mutlulukla - mutsuzlukla… boğuşmak. Çizdiğimiz ya da çizilen yolda boğuşmak…" diyor.

Ben de şunu ekleyeceğim: Boğuşmak ne ki, bilumum Uzakdoğu sporlarının aynı zamanda yapıldığı bir spor salonu düşünün. İşte orasıdır yazarın beyni. Kendimden bilirim. Bencileyin kıytırık bir blog yazarı bunu diyorsa, varın bu işi  meslek edinenlerin durumunu siz hesaplayın.

 

 

 

* http://www.alfabesi.com/dunyadaki-tum-alfabeler/

** http://izedebiyat.com/yazi.asp?id=40174

 
Toplam blog
: 92
: 521
Kayıt tarihi
: 01.01.11
 
 

Milliyet Bloga taşınmam kolay olmadı.. Varlığını aşağı yukarı başlangıcından beri bildiğim bu dev..