Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Mart '12

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yemeğiniz pişiyor mu?

“...Kendi kişiliğinizin kıymeti uğruna mücadele edin. Kendi gururunuz uğruna mücadele edin. İnsan tabiatının özü olan rasyonel zihniniz uğruna mücadele edin. Ahlakınızın yaşamanın ahlakı olduğuna, mücadelenizin, yeryüzünde var olmuş her başarının, her kıymetin, her yüceliğin, her güzelliğin, her iyiliğin mücadelesi olduğunu bilmenin verdiği mutlak güven ve dürüstlükle mücadele edin...”(Ayn Rand)
 

Bazen hiçbir şey yapasım gelmiyor. İnsanlarla konuşmaktan tutta, hepimizin an gelip yaptığı o vitrinlik diyaloglara kadar. Hiçbir şey...
 
Ben vitrinlik diyalog yapmıyorum demeyin. Kendinizi kandırmayın.
 
An geliyor herşey gözüme suni gözüküyor. Kendimi kimseden hazetmiyor buluyorum. Her an insancıl ve süper sevgi dolu gezinecek değiliz ya...Bünyeyi, bunu da zaman zaman hissetmekte özgür bırakmak lazım.
 
Bazen an geliyor hiçbir şey yapasım gelmiyor, zorla değil ya...O cıvık cıvık muhabbettler o riyakar suretler...sıkıntı geliyor.
 
Ben sıkılmıyorum demeyin kendinizi kandırmayın. Eğer öyle ise sadece farkında değilsiniz demektir. Çünkü farkında iseniz zaten bu dediklerimi yaşayanlardansınızdır.
 
“Aslında sürekli tebessüm edenler, içten içe acı çekenlerdir. Unutma, her gülen yüz mutluluk ifadesi değildir !” (Bob Marley)
 
Güleryüzlü görünüpte sinsi olmaktansa, ciddi görünüp içten olmayı yeğlemeli insan. Tabiki suratınız sirke satsın, somurtun demiyorum. Sadece yüzünüze gülen herkes içten değildir, bunu bilin. Ne kadar güleryüzlü dediğiniz bir insanda esasen samimi ve içten olmayabilir.
 
An gelebilir, herşey canımı sıkabilir, baktığım yüzler keyfimi kaçırabilir. Dünya’yı yetersiz görebilirim. Bunun için de bir şikayetim yok açıkçası, bu halimle Ayn Rand’ın The Fountainhead’deki kahramanı Howard Roark gibiyim. Herkes bazen Howardlaşmalı...
 
İnsan önce kendine hizmet etmeli. Aslında bence mesele nedir biliyor musunuz? İnsanın kendi kendi mutlu etmeyi başaramaması, kendi kendini motive edemeyişi, kendisine duyduğu öfkenin hıncını hala çıkaramamış olması, en çokta kendini cezalandırıyor olması...
 
Evet bazen koşullar ve tercihler, insanı istediği sonuçlara götürmeyebilir ama o noktada da en azından duygularının şiddetine yön verebilmek lazım.
 
Etkileyen ve etkilenen, esnek bir canlı olarak, zaman içerisinde değerler sistemimizde, kişiliğimizde gelişimler, değişiklikler olabilir, bunun olması kötü ya da çelişkili değildir. Kaldı ki, çelişkilerimizden de korkmamamız lazım. Tıpkı acılar gibi, mutluluklar gibi, çelişkiler de varlığımızın bir getirisi. Ancak kritik nokta şu : Çelişkili ruh halinin devamlılığı sıkıntı getirir. İnsanın yaşamdan zevk alan öğrenen, duygulanan, uyumlu yaşayabilen özellikleriyle aşk arasındaki ilişkiye bakacak olursak;
 
Acıdan korkanlar, aşktan da korkar.

“Yüzyıllardır oynanmasına rağmen hiçbir seyirci; sahneye fırlayıp Romeo’nun zehirli iksiri içmesine engel olmamıştır. Sonunda geminin batacağı bilindiği halde Titanic defalarca izlenmiştir. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı.” (Adam Fawer)
 
İnsanlar genellikle, "gençlik aşklarına" yüksek değer biçerler. Oysa bu durum bilinçlilikten / farkındalıktan o an ki doğası gereği uzak olan genç insanın hissettiği, enerji fazlalığı ve hormonsal faaliyetlerin yoğunluğundan kaynaklanan bir duygu yoğunluğudur. Bu yoğunluğun görüntüsü de derinsel değil yüzeyseldir. Kişilere göre değişir ancak herkes kendi olgunluğuna orta yaşlarda ulaşır. Bu olgunlaşmanın anlamı, daha kendi özgü olmak, kendinin farkında olmak, kendi ruh vatanının topraklarını keşfetmek, sınırlarını bilmek ve çizmek dolayısıyla yaşamı ve beklentilerini daha iyi tanımlayabiliyor olmaktır.
 
Sıradan olmayan, sade ve sadece kendine özgü olan insanlar kadın olsun erkek olsun "daha iyi bir sevgili, eş veya sevebilme/sevilebilme potansiyeli yüksek kişiler" olabilirler. Çünkü karşınızdaki insanın, bireysel ve kendine özgü alanlarını/farklılıkları, alan ve sınırlarını anlayabilmek, "birlikte olmak ve beraberlik yaşamak" duygusunu tam olarak hissedebilmek için sizinle ilgili gereken bireysel şartlar, olgunlaşmanız sonucunda oluşur.
 
Şöyle bir düşünme egzersizi yapmanızı istiyorum: Bir yemek yapacaksınız, malzemeleriniz önünüzde hazır, yemeği yaptınız, ne gerekiyorsa tencerenize koydunuz ve karıştırdınız. Hazır mı yemeğeniz? Hayır. Neden? Pişirmeniz gerekiyor. İçindeki malzemeye göre bazen yarım saat bazen bir saat bazen daha fazla...Pişirdiğiniz hemen yiyebiliyor musunuz? Hayır. Çünkü çok sıcak biraz ılıtmanız lazım. Sonra afiyetle indirebilirsiniz mideye...
 
Yani kısacası bu yemek sizsiniz. Kendinizi pişirmeniz lazım. Sonra belki bir tabak yetmeyecek, yemeğinizi tadanlar bir kaç tabak yiyecek. Bunun gibi...
 
Sıradan olmayın. Kimseden onay beklemeyin. Bunu etrafınızdaki çok değerli insanları yada ailenizi kırıp üzerekte yapmayın. Sadece hayatta kendinizi sakinlikle ve efendilikle savunun. Başkalarına bağımlı olmayın. Bu eşinizde olabilir, arkadaşınız da. Bağlı olabilirsiniz ama bağımlı olamazsınız. Kendinizi bu şekilde cezalandıramazsınız.
 
Yaşamak için önce kendinize ihtiyacınız var. Ama hayatınızı daha da güzelleştirmek için karşınızdaki insana/insanlara, seçeceğiniz sevgilinize/eşinize ihtiyacınız var. Fakat yukarıda belirttiklerimi ruhunda ve kalbinde hisseden, hissettirecekleri ile aşkı, sevgiyi, saygıyı ve özeni kendi ile getirecektir. Birbirine de bunu verecektir.
 
Kendine özgülüğünü ve güzelliğini doğal doğası ile kabul eden, diğer bireyselliklerin farkında olan bir benlik, güç savaşını gereksiz bulan kişilik, acelecilik ve özensizlikten uzak beden, "keşfetme / fethederken edilme" arzusundaki ruh “az”, “sıradan” ve “basit” olan hiçbir şeyle yetinemez. Aşık olur ve aşkla dokunur.
 
Sevgiyle ve aşkla yaşayın.
 
Veee hepinize iyi pişen yemeklerle afiyet olsun.
 
 
Unutmayın;
"Yetersiz ya da başarısız insan yoktur. Az farkında olan insan vardır.
Fark edin, farkında olun...
 

 

 
Toplam blog
: 36
: 1049
Kayıt tarihi
: 03.09.10
 
 

Merhaba, Kadıköy doğumluyum. Beş yaşında başladığım ilkokul serüvenim ana kucağından ayrılan ..