Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Şubat '14

 
Kategori
İlişkiler
 

Yemek yemek teselli eder mi insanı?

Yemek yemek teselli eder mi insanı?
 

Yemekler ne kadar kur yaparsa yapsın, iradeni kaybetmemelisin


Bu aralar Zülfü Livaneli okuyorum. Geçen hafta son romanı Kardeşimin Hikayesi'ni okumuştum. Bugün de Serenad'ı bitirmek üzereyim.

Livaneli romancılığı; İnsan psikolojisine dayalı, hızla akan, sade bir dille yazılmış, baştan sona canlı, merak duygusunun insanı sürekli gıdıkladığı, sonsuz bir entelektüel birikim üzerine kurulmuştur.

Livaneli romanları, Neredeyse her sayfasında ayrı bir şey katar, yeni bir şey öğretir okuruna. Aynen şu anda bana da öğrettiği gibi. Serenad'ı bir yandan okuyor, bir yandan not tutuyordum ki, yazar yine yaptı yapacağını! Yemek yemenin, özellikle Anadolu insanı ve gelenekleri üzerinde teselli eden bir yanı, insanları yemek yedirerek teselli etme alışkanlığı olduğundan bahsediyordu. Ve anında gelip yerleşti şu soru aklıma:

Yemek yemek, gerçekten teselli eder miydi insanı?

Bir yandan konuyu düşünüyor, bir yandan araştırma yapıyordum internette. Ve işte aradığımı bulmuştum! Hürriyet'in güzellik ve moda yazarı Nilüfer Pazvantoğlu, 4 Aralık 2006'da " Aç olan mideniz mi, duygularınız mı? " başlıklı bir yazı yazmıştı. Livaneli'nin söylediklerine; o yazının bilimsel yanlarıyla kendi bilgi, gözlem ve deneyimlerimi de ekledim. Vardığım sonuçlar, yazının devamında...

İlk önce kendimi gözleyerek başladım işe. Ve farkettim ki, en çok ne zaman kaygılanıyorsam, o zaman indiriyordum yemekleri mideye! Ve bu yemekler, ya çok yağlı ya çok şekerli oluyordu. Aynen söz konusu yazıda da belirtildiği gibi...

Yeryüzü, sade senden, benden ibaret değil elbette. İnsanlar; şu duyguların etkisindeyken, normalden çok daha fazla yemek yiyorlar.

Güvensizlik, yetersizlik, suçluluk hissederken, birini, bir şeyi kıskandığında, mutlu olduğunda ya da olmak istediğinde, mutsuzluğunu gizlemek gerektiğinde, kaygılı ve sinirliyken, hayal kırıklığı yaşıyorsa, incindiyse, üzüntüsünü bastırırken, kederli bir ruh haline bürünmüşse, bir şeyleri ertelemek zorunda kalmışsa, korktuğunda, sıkıntılıysa, utanıyorsa; ha babam de babam yemeğe girişiyormuş!

Duygularıyla başa çıkamadığında yemekle boğuşanlara, iyi güreşler dilerim!

İşin şakası bi yana, dünyanın, hayatın bunca kaygılı, stres yüklü hale gelmesi, evrensel hastalık obezitenin baş nedeniymiş demek ki.

Bu durumla baş etmenin en kestirme yolu, kişinin kendini gözlemleyerek duygularının farkına varmasıdır. Normalden fazla yemeye başladığını hissettiği an; derhal başka bir konuya odaklanmasıdır. Böylece; önce zihnini, sonra da bedenini yemek yemek esaretinden kurtarabilir.

Duygularının seni obezleştirmesine izin verme!

Yürüyüş yap... Sevdiğin bir kitabı oku... Sinemaya, tiyatroya, konserlere git güzel kardeşim! Yemeye değil, yaşamaya proglamla kendini... Sevgilinle, sevdiklerinle, hatta git, memleket meseleleriyle ilgilen biraz...

Ne yaparsan yap, et; yeter ki gereğinden fazla doyurma karnını... En iyisi, yarı aç - yarı tok gezmek... Dahası, yalnızca ben değil, bilmsel ve dini kaynaklar aynı şeyleri tavsiye ediyor bize; unutmayalım.

Kaliteli uyku, aktif dinlenme, sağlıklı beslenme, düzenli spor yapma alışkanlığı... Aşırıya kaçmak, kesinlikle doğru değil...

Yerken de, yaşarken de dikkat etmelisin kendine. Sen bu dünyaya kendine eziyet etmek için değil, insanca yaşamak için gönderildin...

Ne kadar yersen ye; geçici olarak rahatlayacaksın. Marifet çok yemekte değil; kafayı değiştirmekte... Aynı şeyleri tekrar ederek farklı sonuçlara ulaşamazsın ki!

Ne yediğin etler, ne içtiğin şaraplar, ne de envai çeşit meyve tabakları teselli edebilir yüreğini... Teselli, akılda... Teselli, fikirde... Teselli, yaşam alışkanlıklarını değiştirmekte saklı...

Ha babam de babam yiyerek, ne derdin biter ne problemin azalır. Homini gırtlak tıkınarak, kendini hasta edersin ancak! Hele yaşın da kırk ve üzerindeyse, artık sen yemeyi değil, yemek seni yiyecek! Haberin olsun...

İster çatlayana kadar ye, ister dikkat et yediğine, içtiğine. Yiyerek teselli bulayım derken sağlığından olma da!... Git, canın ne istiyorsa onu yap güzel kardeşim!... Keyif senin, can senin!... Ben hatırlatıyorum sadece. Gerisi sana kalmış nasıl olsa...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..