- Kategori
- Güncel
Yeni bir vatansızlık deneyimi yaşamamak, sokaklarda öldürülmemek için Türk ordusu güvencemizdir.
Uygur Türklerine ithaf...
Dolandırıcılığa bulanmış RTÜK başkanını yargılayabilecek mahkeme yok, cumhuriyetin kurucusu ordunun başı genelkurmay başkanı, her hangi bir ağır ceza mahkemesinde yargılanabilecek. Buna kargalar bile güler. Meclisin yarısına yakını suçlu ama dokunulmazlıkları var, yargılanacakları mahkeme yok, herhangi bir ağır ceza dilediği zaman, dandik bir belge için bile general yargılayacak. Bu örneğin getirdiklerinin bir demokrasi arayışı ile ilgisi yok.
Devleti oluşturan tüm kurumlar bir bütünün parçalarıdır. Tümünün sorumlulukları ve sorumlularının yanlışları karşısında ödeyecekleri bedel vardır.
Bugün yapılmaya çalışılan, bazı kurumları ve görevlerin zırha büründürürken bazılarını linç etmeye hazır hale getirmektir. Türk ordusu, fikri ve ortaya çıkışı doğru ama uygulamalarını eleştirdiğim, benim de mağduru olduğum 12 Eylüle rağmen bu ülkede hala gelecek açısından benim en güvendiğim kurumdur.
Uygur Türkleri örneğinden sonra, benim tavrım, Türk ordusunun yanında, onun kurucu olma özelliğinin kabulü yönünde, modern cumhuriyetin koruma ve kollama görevine inanmak yönümün devam ettiğidir. Kökenimden gelen Balkan deneyimlerim, günümüz gerçekleri ve yaşadıklarım devletin kurumlarına her zaman güven duymam gerektiğini ama tümünü de doğru yerlere konumlandırmam gerektiğini gösteriyor.
Bugün basitçe yapılanlar, orduyu yıpratma faaliyetleri, psikolojik savaş bir siyasi hareketin organizasyonu olduğunu her açıdan hissettiriyor. Bu siyasi hareket ortaya çıkıp Türk Ordusu, Türkiye'nin geleceği ve diğer konularda görüşlerini anlatıp seçimlere girmelidir. Devletin organlarında uyuyan kadrolarla bir gizli örgüt modu ile mücadele etmek devlete ve bölgemizdeki büyük, kökleri olan devlet geleneğimize zarar vermektedir.
Devletin içinde bu işleri yapanlar, bu siyasi hareketin kadroları da bilmelidir ki, onların içinde yetişmiş olmalarına rağmen Türkiye ve Türk halkı onları da kucaklayabilir, dışarıda onlar için özgür bir hayat var. Ben o siyasi hareketin halk içinde yer alanlarını yıllardır izliyorum. Ticaretlerinde, ilişkilerinde, onlara önerim, bugüne kadar kendilerini kapattıkları karanlık odalardan, gizli topluluklardan, baskılardan ve kuralardan sıyrılarak kendilerini modern cumhuriyetin kollarına bırakabilirler. İnançlarını yaşayabilir, aşık olabilir ve her özgür yurttaş gibi yaşayabilirler.
Yaşam her zaman oralarda oluşan değerlerden ibaret değil. Bir de odeğerlerin ne olduğunu kimse bilmiyor. Hangi gelenek, hangi inanç, nasıl kurallar var? Bunlardan emin değiliz. Yapılacak en iyi şey Türk halkı ile açıkça kucaklaşmaktır, bu halkın önemli kısmı Alevi, kürt kökenlilerden oluşuyor. Yüzyıl geçse bu kesimler bahsettiğim siyasi hareketin yanında asla yer almazlar. Niyetleri devleti ele geçirip bunları baskı ile yönetmekse de o topluluklar baskıya karşı en iyi şekilde mücadele etmeyi bilirler, merak etmeyin.
Bu ülke azınlıklarının, değişik inanç gruplarının, farklı etnik kökenlerin anlaması gereken en önemli şey, cemaat kökenli bu siyasi hareketin modern bir yaşam, demokrasi ve özgürlük vadetmediğidir, vadediyorsa da bunu bilmiyoruz. Bu nedenle herkes elde olan modern cumhuriyete, onun değerlerine, geleneklerine, köklerine, Osmanlıya sahip çıkmalı yaşatmalıdır. Yoksa karanlığın kaç yılda aydınlığa dönebileceğin ikimse bilemez.
Yeni bir vatansızlık deneyimi yaşamamak, sokaklarda sürüklenip götürülmemek, öldürülmemek, isimlerimizin değişmemesi için Türk ordusu en büyük güvencemizdir.
Yüzyılın hayali, gereği Musul ve Kerkük'ün ait olduğu coğrafya ve barış içinde yaşaması.
Artık toplumları minik ve küçük devletlere bölerek yönetme isteği gericiliktir, minik devletler ve toplumlar gerekli koşullar oluşarak, hakları güvence altına alınarak daha büyük ve birleşik devletlere dönüşmelidir. Avrupa Birliği'nin son dönem Avrupa'nın göbeğinde gerçekleştirdiği devletleri daha küçük hale getirme isteği yanlıştır.
Bu arada yüzyılın hayali olan Osmanlı'dan İngiliz oyunları ile koparılmış Musul Kerkük meselesinde, oradaki Kürtlerin de Türkiye ile birleşmek konusunda ciddi eğilimleri, düşünceleri olduğunu biliyorum. Bu çok eskiye dayanan bir öyküdür.
Bu bölgede Arap dışı tek düzgün Cumhuriyet yönetimi altında yaşarken, Kürt kardeşlerimizin bazı küçük hesapları bırakarak Modern Cumhuriyetin yanında yer almalarının önemi büyüktür. Onların bu konudaki tavrı gerçekten önemli. Biz onlarla demokrasi ve özgürlük mücadelesinde çok şeyler paylaştık.
Yoksa fakirleştirilmiş bölgelerde onlarında hükmünün geçmeyeceği "Araplaşmış" bir Türkiye, hem Irak'ta yaşayan Kürtler, hem bölge, hem de İsrail'li dostlarımız için cehennem anlamına gelecektir.
Modern Türkiye Cumhuriyetinin bu yapısının korunma hedefi bugünün en önemli özgürlük ve demokrasi mücadelesidir.
Uygur Türklerine ithaf
Onlar için ölüm yağıyor, geceleri uyuyamıyorum
Göçmen damarım tetikte
Sanki benim kapım çalınıyor
Beni gelip alıyor, gözlerimi bağlıyor Çinli Polis
Göçmen yanım, vatansızlık acısını kanatıyor yüreğimde,
Göçmen yanım tetikte, uyuyamıyorum
Kapıları beklemekten değil
Korkudan değil, kişisel değil
Onları ve çocukları düşünmekten
Alınıp götürülürken çocuklarına ne söylediklerini
Merak etmekten uyuyamıyorum.
Göçmen yanımın acıları uyanıyor,
Ölüm çağırıyor hissediyorum
Uyuyamıyorum
Uygur Türklerinin kimliğinde vatansızlığın ne anlama geldiğini daha iyi anladım. Modern Cumhuriyeti gerçekleştirenleri saygıyla andım. Uygur Anaya, 2006 ve 2008 de Türkiye vizesi vermeyenlerin aktif dış politikadan ne anladıklarını da anladım. İşin içinde Çin olunca ödleri kopmuştu. Büyüklere efeliği sökmeyen kimliksiz bir siyasi geleneğin sonuçları bunlar. Bir kasabayı bile geleceğe taşıyamazlar.
Bir ulusu kimlikli kılan ne önemli şey olaylar karşısında duruşudur. Cumhuriyet tarihinde ilk kez ekonomik ve diplomatik zaaflar havada uçuşuyor. Araplaşmanın peşinde telef olacağız neredeyse. Araplardan ve Ortadoğu’dan başka her şeye kapıyı kapattık. Dünyayı inanç gözlüğüyle gören diplomasiyi fark etmeyen yok.
İsrail'in basketbolcularını koruyamayacağımızı resmi yazıyla bildiriyoruz, köklerimizden gelen bir ulusun en önemli temsilcisine Çin'den korkup vize vermiyoruz. Arapla yatıp, arapla kalkıyoruz.
Bu denli beceriksiz bir kimlik yönetimi ile bu toprakların tarihle olan bağını kopararak müslümanlık öncesi tarihimizi siliyoruz, cumhuriyet dönemini de "Araplaştırarak" modern Türk izleri, hoşgörüleri, kurumları, gelenekleri siliniyor.
<ı>Bir ulus kimliği için daha karanlık bir dönem nasıl olabilir ki?ı>
Aynı şeyi Bosna'da, Balkanlar'da yaşadık. Kökeni ve gelenekleri Türke dayanan topluluklar, yıllardır kırıma uğruyor, isimleri, yurtları değiştiriliyor. Düzenli ve sıralı bir şekilde mücadele edilmez ise unutkanlığımız çok sayıda yeni olayın ve ölümlerin yolunu açacaktır.
Aslında bir şey gözden kaçmasın, Çin mallarını boykot işi de her seferinde siyasi iradenin işi halka ihale edip, tepkiyi halka bırakması anlamına geliyor. Filistin dedin mi sokaklara dökülenler, Uygur Türklerinde toplum ve siyaset olarak tepkide yoklar, frene basıyorlar. Ne tür bir kardeşlik anlayışı bu? Bu boykot işi ile de işten yırtacaklar gene. Siyasette ne kadar zayıf ve rüzgarla sürüklendikleri ortaya çıktı yine. Yazık, bu koca onurlu ülkeye, diplomasi ve siyaset çöktü iyice.
Göçmenliğin zorlukları genlerimde, hislerim dolup taşıyor inanın her ölümde. Hadi Türkiye sessizlikle ayağa kalkmayı, birarada olmayı öğrenelim.
Ekşi sözlük, benzer internet sitelerinin uygulamadığı bir "internet etiği" hakkında, "etik değer" size de bir gün gerekebilir.
Bir kişi veya kurum hakkında doğrudan onu ilgilendiren bir konuda ismi belirtilerek bir yazı, yorum, resim yayınlanmışsa, bu site de, ilgili kişiye cevap, yorum yazma hakkı tanımıyorsa bu durum normal değildir. Sorunu, sıkışınca "O zaten geyikti" demek çözmez. Bu konuda Ekşisözlüğün, geyikler dışında, marka, kişi ve olayları doğrudan hedef alan yorumlara, cevap verdirmeme hakkını "internet etiğine" aykırı buluyorum.
Bugün bir "geyik" sorunu olarak düşünülen bu durum en önemli internet etik problemdir. Kişiler kendileri, yarattıları markalar, düşüncelerine karşı yapılanlar hakkında düşünce belirtme haklarını mahkemelere başvurmdan, talepleri halinde kullanabilmelidir.
Benim tecrübelerim ve modern yaşam görüşlerim bunu böyle düşünüyor.
11 Temmuz Srebrenisa katliamının yıldönümü ::
Temmuz 1995'te yaşanan ve en az 8.300 Boşnak'ın ölümüne sabep olan Bosna-Hersek'in Srebrenica kentinde Sırp Ordusundan birlikler tarafından gerçekleştirilen katliam. Balkan yanım, insan yanım, baba yanım, göçmen yanım onları hiç unutmuyor, siz de unutmayın.
<ımg id="myphoto" src="http://photos-h.ak.fbcdn.net/hphotos-ak-snc1/hs180.snc1/6770_121128940942_660410942_3454735_7988598_n.jpg">ımg>