Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '12

 
Kategori
Hukuk
 

Yeni HMK- İtirazın iptali davaları

6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMESİ KANUNU'NDA GÖREV (md 1-4)

Görevin belirlenmesi ve niteliği

Madde 1- (1) Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. *

* 6100 sayılı HMK. md.1 hükmü, mülga 1086 sayılı HUMK’daki görev düzenlemesine ve esaslarına kural olarak uygundur. Her iki kanun döneminde de yasa koyucu mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenlenebileceğini ve göreve ilişkin kuralların bir bütün olarak kamu düzeninden olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu düzenleme, 1982 tarihli Anayasa’nın 142. maddesi düzenlemesine de paraleldir. Anayasa, mahkemelerle ilgili olarak “kanunilik ilkesini” benimsemiştir. Anayasanın 142. maddesine göre “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi, yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” Kanun dışındaki bir başka düzenleyici işlemle; örneğin tüzük, yönetmelikle mahkeme kurulması veya kurulmuş mahkemelerin görevlerinin değiştirilmesi veya çalışma esaslarının düzenlenmesi mümkün değildir. Ancak fikri mülkiyet uyuşmazlıklarıyla görevli özel mahkemelerin KHK ile düzenlendiğine de belirtmek isteriz.

Bu haliyle her iki kanun bakımından da mahkemelerin görevi usule ilişkin dava şartlarındandır. Yeni düzenlemede mahkemenin görevli olması dava şartı olarak açıkça belirtilmiştir. (6100 sayılı HMK. m. 114/1, c) 1086 sayılı HUMK’nda ise görev bir dava şartı olarak düzenlenmemiştir. Yine 6100 sayılı HMK’nda mülga 1086 sayılı HUMK’nun 7/3 maddesindeki düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu bir konuda dava, Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıp hükme bağlanmış dahi olsa görevsizlik sebebiyle kanun yoluna gidilebilecektir. Eski yasa döneminde, bir dava, asliye mahkemesinde hükme bağlandıktan sonra, davanın sulh mahkemesinin görevi içinde olduğundan bahisle üst mahkemede itirazda bulunulamazdı. Oysa ki yeni yasa ile bu durum görevin bir dava şartı olması nedeniyle tamamen ortadan kalkmıştır.

6100 sayılı HMK’nın 114/1, c maddesi mucibince bir davayı görecek olan mahkemenin görevli olup olmadığı “dava şartı” olması nedeniyle mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırabileceği gibi davanın tarafları da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilir. Yeni düzenlemeyle görevin dava şartı haline getirilmiş bulunması sebebiyle 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı HUMK’nun 7. maddesindeki düzenleme tümüyle yürürlükten kalkmıştır.

6100 sayılı HMK’nun 1. maddesinde göreve ilişkin kuralların, kamu düzeninden olduğu yasa koyucu tarafından belirtilerek, usul hukukunun bir yönüyle kamu hukukuna da yakın olduğu vurgulanmıştır. Böylelikle görevin kamu düzenine ilişkin olmasının doğal sonucu olarak, bu alanın tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği bir alan konumunda bulunmamasıdır. Yani taraflar anlaşmak suretiyle görev sözleşmesi yaparak, somut bir uyuşmazlığı görevli olmayan bir yargı yerini görevli hale getiremezler.        

Asliye hukuk mahkemelerinin görevi

Madde 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir. *

* Dava konusu para olan(örneğin alacak borç ilişkine dayalı alacak davası) veya para ile ölçülebilen bir şey olan davalara(örneğin gayrimenkulün aynına ilişkin açılacak tapu iptali davası) mal varlığına ilişkin davalar denir. 6100 sayılı HMK ile görev konusunda köklü bir sitem değişikliğine gidilerek mal varlığına ilişkin davalarda, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri arasında dava konusunun miktar veya değerine göre yapılan ayrım kaldırılmıştır. Eski yasa döneminde değer azlığı veya çokluğu nedeniyle verilen görevsizlik kararlarıyla yargılamalar gereksiz yere uzamaktayken yeni düzenlemeyle bu durumun önüne geçilmesi sağlanmıştır. Bu haliyle düzenlemenin yerinde olduğu söylenebilir. Zira yıldan yıla değişen parasal sınırlar nedeniyle aynı dava konusu için bir önceki yıl görevli olan mahkeme bir sonraki yıl görevsiz olabilmekteydi.

Şahıs varlığı haklarına ilişkin davalarda, dava konusunun para ile ölçülebilecek bir değeri yoktur. Bu davalarda dava konusu, tedavüle elverişli değildir. Şahıs varlığı hakları kişiye sıkı sıkıya bağlı gaklardan olup başkasına devredilemeyeceği gibi paraya da çevrilemez. Açıkça sulh hukuk mahkemesinin ya da aile mahkemesinin görevli olduğunun yasada belirtilmediği durumlarda, kişi varlığı haklarına ilişkin davalarda asıl görevli mahkeme, asliye hukuk mahkemeleridir. Örneğin kişilik haklarına saldırının önlenmesi davası (isim hakkına vaki tecavüzün önlenmesi davası), derneklerin fesi davası, yaşın düzeltilmesi davası, adın değiştirilmesi davası, diğer nüfus davaları vb. 

Asliye hukuk mahkemeleri, özel hukuk alanında görev yapan tek hakimli, genel görevli, ilk derece yargı yerlerindendir. Asliye mahkemeleri kanuni adından da anlaşıldığı üzere asli görevli mahkemedir. Diğer bir anlatımla asıl görevli mahkeme asliye mahkemesi olup, sulh mahkemesinin görevli olduğu haller istisnadır. Mülga 1086 sayılı HUMK’ndan farklı olarak 6100 sayılı HMK’da sulh ve asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu dava ve işler belirlenirken dava konusunun değer ve miktarının esas alınmasından vazgeçilmiştir. Dava konusunun değer veya miktarının davanın açılmasından sonra azalması veya çoğalması asliye hukuk mahkemesinin görevini etkilemeyeceği gibi kısmi davada da dava konusu yapılan miktar görevli mahkemenin belirlenmesinde rol oynamayacaktır.  

Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görev

Madde 3- (1) Her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır. *

* Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda karşılığı bulunmayan bir kanun maddesi olup, uygulama bakımından tamamen yeni bir kanun maddesidir. 6100 sayılı yeni HMK’nda ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görevli mahkemenin belirlenmesinde köklü bir değişiklik yapılarak inzana verilen zararlardan doğan bütün davaların asliye hukuk mahkemesinde görüleceği hükme bağlanmıştır. Buna göre vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine ya da kişinin ölümüne bağlı maddi ve manevi zararların tazminine ilişkin olup, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer nedenlerin yol açtığı davalar ile idarenin sorumluluğu dışında kalan nedenlerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalar asliye hukuk mahkemelerinde görülür. Ancak 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklı tutulmuştur. Bu nedenle iş sözleşmesinden doğan tazminat davaları insan zararlarına (ölüm, cismani zarar vb.) ilişkin olsa bile asliye hukuk mahkemelerinde değil, iş mahkemelerinde görülür.(örneğin iş kazasına dayalı tazminat, meslek hastalığı ve diğer nedenlere dayalı tazminat davaları gibi) İş mahkemelerine ilişkin istisna dışında, askeri olsun veya olmasın her türlü idari işlem, eylem ve diğer nedenlerden kaynaklanan insan zararlarının tazmini istemleri asliye hukuk mahkemelerinde görülür. 6100 sayılı Kanun ile idari yargıdaki tam yargı davalarının insan zararlarına ilişkin bölümü idari yargının görev alanından çıkarılmıştır. Asker kişiler bakımından bu yasa maddesi Anayasanın 157/1 maddesine açıkça aykırılık teşkil etmesi bakımından T.B.M.M nin yapacağı yeni anayasa çalışmalarında göz önünde bulundurulacağı kanaatindeyim. Şöyle ki; Anayasa’nın 157/1 maddesine göre “askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimi ilk ve son derece mahkemesi olarak ancak Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nde yapılabilir.

Sulh hukuk mahkemelerinin görevi

Madde 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununa göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakimini görevlendirdiği davaları, görürler.*

* 6100 sayılı HMK’nun 4. maddesi ile; dava konusunun değer ve tutarına bakılmaksızın görevlendirilen dava ve işler; a) Kira uyuşmazlıklarından doğan davalar, b) Taşınır ve taşınmaz mallarda paylaşma(taksim) ve ortaklığın giderilmesi(izale-i şuyu) davaları ile c) Taşınır ve taşınmaz mallarda yalnızca zilyetliğin korunmasına yönelik olan davalar olarak üç başlıkta toplanmış, çekişmesiz yargı işleri ile diğer yasaların sulh hukuk mahkemelerini görevlendirdiği dava ve işlerde de sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir.

6100 sayılı Kanun ile kira uyuşmazlıkları bakımından sulh hukuk mahkemesinin görevi eski yasa dönemine nazaran genişlemiştir. 1086 sayılı eski Kanun’a göre, kira sözleşmesine dayanan tahliye, sözleşmenin feshi veya tespit davası ile birlikte açılmış olmak koşuluyla kira alacağı veya tazminat davaları da sulh hukuk mahkemesinde görülmekteydi.(1086 sayılı HUMK md. 8/2-1) Buna karşılık, kira alacağı veya tazminat davası tek başına açılmış olsa bile sulh hukuk mahkemesinde görülecektir. Yeni düzenleme kira ilişkisinden doğan her türlü uyuşmalığın “birlikte açılmış olma” şartı aranmaksızın sulh hukuk mahkemelerinin görev alanına sokmuştur.

Mülga 1086 sayılı kanunda sadece “kira sözleşmesine dayanan” ibaresi 6100 sayılı Kanun metninde “her türlü kira ilişkisi” olarak değiştirilmiştir. Eski yasa döneminde öncelikle kira sözleşmesine dayanması gerekmekteydi. Kira sözleşmesi yoksa yada geçersizse görevli mahkeme genel kurala yani dava konusunun değerine göre belirlenirdi. Kira sözleşmesine dayanmayan, mülkiyet hakkına veya zilyetlik hükümlerine dayanılarak açılan davalarda görevli mahkeme dava konusunun değerine göre belirlenirdi. Oysa ki 6100 sayılı Kanun ile  kira sözleşmesine dayansın veya dayanmasın tüm kira ilişkisine dayalı uyuşmazlıkları artık sulh hukuk mahkemesinde görülecektir. Böylece Yargıtay’ın yalnızca kira sözleşmesine dayanan kira bedelinin tespiti davasının, tespiti istenen kira bedeline bakılmaksızın, sulh hukuk mahkemesinde açılacağı, kira sözleşmesine dayansa bile diğer tespit davalarında örneğin kiracılığın tespiti, kira sözleşmesinin butlanının tespiti davalarında görevli mahkemelerin kiralanan şeyin değerine göre belirleneceği içtihadının da hükmü kalmamıştır.

Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça sulh hukuk mahkemesidir. Çekişmesiz yargı işleri 6100 sayılı Kanunun 382. maddesinde açıklanmış ve hangi yargı işlerinin çekişmesiz yargı işi olduğu tahdidi olarak sayılmıştır. Kanunun 383. maddesinde de çekişmesiz yargı işlerinde asıl görevli mahkemenin sulh hukuk mahkemesi olduğu, diğer mahkemelerin görevli olabilmesi için açık bir kanuni düzenleme bulunması gerektiği belirtilmiştir. Örneğin İİK’nun 153/1, 177-179, 182/1, 254/3, 302

Yine 4. maddede diğer Kanunların sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hakimini görevlendirdiği davalara atıf yapılmıştır. Bu dava ve işlere örnek vermek gerekirse; örneğin Kat Mülkiyetinden doğan davalar, Kooperatif Kanunun 21/3. maddesine dayalı açılacak davalarda görevli mahkeme yine sulh hukuk mahkemesidir. Derneğin kendiliğinden sona erdiğinin tespiti istemlerinde sulh hukuk mahkemesi görevlidir. Kadastro Kanunun 41. maddesine dayalı açılacak davalarda yine sulh hukuk mahkemeleri görevlidir.    

Son olarak belirtmekte fayda vardır ki; 6100 sayılı HMK'nun ilk dört maddesi görev hususunu düzenlemiş ise de; 6100 sayılı Kanunu'nun geçici 1. maddesi uyarınca, 6100 sayılı Kanunun göreve ilişkin hükümleri, bu kanunun yürülük tarihi olan 01.10.2011 tarihinden önce açılmış olan davalarda uygulanmaz.

Kanun maddesi içeriğinden de anlaşılacağı üzere sakın ola itiraza uğrayan takibinize vaki itirazın iptali için itirazın iptali yolunu seçtiyseniz miktara göre değil kanun düzenlemesine göre hareket ederseniz davanız görevsizlik kararı ile sonuçlanmamış olur.Benden size mecburi bir tavsiye.

 
Toplam blog
: 9
: 35208
Kayıt tarihi
: 17.08.12
 
 

Av.Şafak SARGIN,  Ankara'da doğdu.1999 yılında başlamış olduğu hukuk eğitimini 2004 yılında Başke..